Pohpohlamaktan tehdide Trump’ın iş bitirme yöntemi

“Koltuğa oturttuğum gibi, altından çekebilirim de”. Trump’ın Netanyahu’ya bu hareketle verdiği mesaj, iş insanlığı döneminden kalma pohpohlama-tehdit yönteminin devamı. (Foto: Ekran görüntüsü)

ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’da görüştüğü konuklarıyla düzenlediği basın toplantılarını izlemek çok eğlenceli oluyor. Trump o günkü ruh haline göre bazen Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky’e yaptığı gibi muhataplarını yerden yere vuruyor, bazen de övgüler yağdırıyor.

7 Nisan akşamı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile basın toplantısında bu kere salonda bulunmayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a methiyeler düzdü. Erdoğan’dan güçlü ve akıllı bir lider olarak bahsetti, Suriye’yi aldığını söyledi, gazetecilerin hoşuna gitmeyecek olsa da Erdoğan’ı sevdiğini, Erdoğan’ın da kendisini sevdiğini söyledi. Netanyahu’ya dönerek Türkiye ile bir sorunu varsa yardımcı olabileceğini ama onun da makul olması gerektiği uyarısında bulundu.

Trump’ın bu sözleri üzerine medyada yeni Amerikan yönetiminin, Türkiye’nin önemini takdir ettiği ve Türk-Amerikan ilişkilerindeki tüm sorunların bir anda çözümleneceği algısıyla toz pembe bir tablo çizenler oldu. Hatta Türkiye’nin Trump’ın arabuluculuğunda İsrail ile uzlaşıya vardığını, S-400’lerin Suriye’de Türkiye’nin kuracağı üslere konuşlandırılacağını öne sürenler dahi vardı.

Netanyahu niye Vaşington’daydı?

Netanyahu aradan 100 gün geçmeden acaba ikinci kez neden Vaşington’a gitti? Ne olup bittiğini daha iyi anlayabilmek için filmi biraz geriye sarmak gerekiyor.

ABD ile İsrail arasında Filistin politikalarına ilişkin görüş ayrılığı yok. Hele Trump’ın ABD’sinde olması hiç düşünülemez. Netanyahu son basın toplantısında Trump’ın Gazze’deki denize nâzır emlak projesini desteklediğini söylemeyi de ihmal etmedi.

Netanyahu sadece gümrük vergilerini konuşmak için de Vaşington’a gitmiş olamaz. İkili ticaret 7 milyar dolar İsrail lehinde olsa da önemli bir yekûn tutmuyor. Ticaret hacmi aşağı yukarı Türkiye ile ABD arasındakiyle aynı seviyelerde.

Belli ki ziyaretin amacı, Türkiye’nin Suriye’de İsrail’in hareket sahasını engelleyecek için tehdit teşkil edecek şekilde üstünlük kurmasına engel olmak, Türkiye’yi Trump’a şikâyet etmek. Kapalı kapılar ardındaki görüşmelerde kim bilir Netanyahu neler söyledi ki, Trump gazetecilerin önünde kendisini makul olmaya davet etmek ihtiyacını hissetti. Görüşmelerde İsrail’in güvenliği bağlamında tabiatıyla İran’da konuşulmuştur. İsrail’in ABD’nin İran ile hafta sonunda masaya oturacak olmasından hoşnut olmadığı da kesin.

Türkiye-İsrail arasında yaşananlar

Son dönemde Türkiye ile İsrail arasındaki gerginliğin özellikle Suriye üzerinde sıcak bir çatışmaya dönüşmesinin ciddi bir olasılık olarak ortaya çıktığı görülüyor. İsrail, Suriye’nin Türkiye ile girdiği askeri işbirliğinden son derece rahatsız. Bu çerçevede Türkiye’nin Suriye’nin güneyine yerleşmesinin kırmızı çizgisi olduğunu göstermek üzere birkaç gün önce Türkiye’ye devredileceği iddia edilen, Hama yakınlarındaki T4 üssünü vurdu.

9 Nisan akşamı Dışişleri Bakan Fidan bir televizyon kanalına verdiği mülakatta bu iddialarla ilgili olarak diplomatik bir dil kullanarak Suriye’de Türkiye’nin deklere edilmiş bir üs yeri bulunmadığını, ama terörle mücadele için askeri işbirliği hazırlıkları olduğunu söyledi.

Trump kimleri seviyor?

Gelelim Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili olarak sarf ettiği övgü dolu sözlere.

Hafta başında Trump’ın nasıl “Gökdelen İmparatoru” olduğunu anlatan otobiyografisini okuma fırsatım oldu.

Kitabın ismi, “İş bitirme sanatı”. 96 sayfalık kitap bir çırpıda okunuyor. Arzu edenler için internette herhalde yapay olan versiyonunu ürünü olan versiyonunu kendi sesinden dinlemek de mümkün.

Trump Kitapta iş ilişkisine girdiği o kadar çok kişiyi sevmiş, haklarında “muhteşem”, “güçlü”, “fantastik” gibi sıfatlar kullanmış ki, sayılarını akılda tutmak mümkün değil. Trump’ın iş bitirme sanatının teknikleri arasında propaganda, büyük yalan atma, sınırsız methetme ve pohpohlama önemli bir yer tutuyor. Dünya’nın önde gelen diktatörlerinden Kuzey Kore devlet başkanı Kim Jong Un’un da Trump’ın övgüler yağdırdığı liderler arasında yer aldığı unutulmamalı.

Öte yandan Trump, Erdoğan’ı yere göğe koyamazken, arada Rahip Brunson olayını da hatırlatmayı ihmal etmiyor.

Trump’ın dış politikası

Trump dış politikayı ABD Dışişleri Bakanlığı üzerinden değil de özel temsilciler aracılığıyla yürütmeyi tercih ediyor. Atadığı 11 özel Temsilcisi arasında en güçlüsü Orta-Doğu özel temsilcisi Steve Witkoff. Witkoff’un Rusya-Ukrayna savaşından sonra İran dosyasını da el atması bekleniyor.

Trump şu anda tarife artışlarının yarattığı kaos ve Anayasaya aykırı olarak imzaladığı kararnamelerle ilgili olarak mahkemelerle boğuşuyor. Nasıl bir dış politika izleyeceği ve Türkiye’nin bu politikanın neresinde yer alacağı henüz tam netlik kazanmış değil. Cumhurbaşkanlığı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın son Vaşington ziyaretleri sanki pek parlak geçmemiş.

Yeni ABD Büyükelçisi Tom Barrack

Yakında Ankara’ya gelmesi beklenen yeni Amerikan Büyükelçisi Tom Barrack, Trump’ın yakın iş arkadaşlarından. Witkoff’un ABD’li gazeteci Tucker Carlson’a verdiği mülakatta Barrack’ın iyi bir iş çıkardığını söylemesi Türkiye ile Amerika arasında Barrack üzerinden bir arka kapı diplomasisinin başladığına işaret ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 9 Nisan’daki AK Parti grup toplantısının ardındanTrump’ın kendisi için methiyeler düzmesine ilişkin yöneltilen bir soruya “Daha görüşmedik” cevabını vermiş olması boşuna değil.

Dereyi görmeden paçaları sıvamamakta yarar var.