Bahis mafyasının intikamıdır

Bu sabah da iki gazetecinin, Timur Soykan ve Murat Ağırel’in gözaltına alınma haberi ile uyandık.

Pazartesi akşamı yine şahane bir program yapmışlar, dün de bir hastanedeki rezaleti ortaya çıkaran özel bir programa imza atmışlardı.

Belgeye dayalı gazetecilik yapan, hamasetle uğraşmayan iki pırıl pırıl gazeteci evlerine yapılan baskınla gözaltına alınıyordu.

Ortada bir gariplik vardı.

Kendilerine saçma sapan bir suçlama üzerine operasyon yapıldığı bilgileri geliyordu.

Kısa süre sonra iş anlaşıldı.

Yıllarını uluslararası uyuşturucu trafiği, bahis mafyası, kara para aklama üzerine onlarca habere adayan iki gazeteci, bahis mafyasının şikayeti üzerine gözaltına alınmışlardı.

Bir süre önce devlet tarafından “yasa dışı bahis parasının aklanması” nedeniyle el koyulan Flash TV ve Bank Pozitif’in ortakları, Murat Ağırel ve Timur Soykan’ı şantajla suçluyorlardı.

Akıl alır gibi değildi.

Murat Ağırel daha birkaç hafta önce bir yayına katılmış ve orada bu konu ile ilgili konuşmuş, Bank Pozitif ve Flash TV’nin sahiplerinin kendisini aradığını, görüşmek istediklerini, bunun üzerine çay bahçesi gibi bir yerde buluştuklarını ve konuştuklarını zaten anlatmıştı.

Ağırel’in yanında bir başka gazeteci de vardı.

Bu konularda tecrübeli olan Murat buluşmaya tek başına gitmemiş, yanında bir de tanık götürmüştü. (Muhtemelen Timur Soykan’dı o gazeteci)

Ve daha da önemlisi, tüm görüşmeyi hem Murat hem de diğer gazeteci kayıt altına almışlardı.

Hatta Murat Ağırel katıldığı her programda bu kişilere bankacılık ve ödeme sistemleri ile ilgili lisans verilmesindeki garabete dikkat çekmişti.

Murat ve Timur benim programıma katıldıklarında da bu konudan bahsetmişlerdi.

Hatta karşı tarafın avukatları benim avukatımı arayıp programın ilgili bölümünün çıkarılmasını talep etmişler ancak her şey belgeli olduğu için ve Ağırel’in kitabında da yer aldığı için böyle bir talebi karşılamamızın mümkün olmadığını söylemiştik.

Aynı kişiler Murat Ağırel’in bu konudaki kitabını da toplatmaya çalışıyorlardı.

Bana sorarsanız her iki meslektaşımız da yıllardır peşinde oldukları bahis ve kara para aklama organizasyonlarının “intikam operasyonu” çerçevesinde ciddi bir “iftira” ila karşı karşıyalar.

Gerçeğin bu akşama kalmadan ortaya çıkacağına ve iki “gazetecinin” serbest kalacağına eminim.

Ne olsa bu akşam “Onlar”ın programı var.

Heyecanla bekliyoruz.

Sevindiğimiz şeye bak

Mahir Polat, memlekette bir nebze de olsa insaf ve insanlık kaldığını gösteren bir karar ile cezaevinden çıkarıldı.

Günlerdir “Polat’ı hiç değilse adli kontrol şartı ile serbest bırakmayanlar, tarih önünde katil sıfatı ile anılacaklardır” deyip duruyordum.

Allah var, Mahir Polat’ı yakından tanıyanlar da, hayatında kendisini görmemiş, hatta adını bile duymamış olanlar da Polat’a yapılan haksızlığın ve ayıbın farkındaydı.

Günlerdir herkes Polat’ın Allah muhafaza cezaevinde hayatını kaybetmesini engellemek için ellerinden başka bir şey gelemese de sosyal medya üzerinden kıyamet koparıyorlardı.

Sonuçta dün Mahir Polat “ev hapsi” şartı ile de olsa serbest bırakıldı.

Hiç değilse zaten çok yüksek olan tansiyonu, klostrofobisi nedeniyle daha da yükselip, ölümcül seviyelere çıkmayacak.

Hiç değilse kanser tedavisi gerektiği gibi kontrol altında olacak.

Bir olumsuzluk halinde en yakın iyi bir hastaneye gitmek için Silivri’den bir saat sürecek bir yolculuk yapmak zorunda kalmayacak.

Hiç değilse rahatsızlıklarından dolayı uygulamak zorunda olduğu beslenme rejimini uygulayabilecek.

Hiç değilse ailesinin bakım ve kontrolü altında olacak.

Ve ne acıdır ki, bırakın tutuklu ve hapishanede olmayı, hakkında bir soruşturma bile olmaması gereken, hadi bir soruşturma var, tutuklu bile olmaması gereken birinin “ev hapsine” çıkarılmasına şükreder ve neredeyse teşekkür eder hale geldik.

Bunun için de elbette bizim utanacak halimiz yok.

Kader utansın diyeceğim ama kaderin de suçu yok.

Her toplum kendi kaderini kendi yazar.

Bazen yanlışlıkla yazsa bile silmek yazmaktan daha zor olabilir.

Bunlar mı çocuk

İki canavarın insafsızca katlettiği Ahmet Minguzzi’ye ölümünden sonra bile rahat verilmiyor. 

Cezaevindeki canavarların “çete” arkadaşları önce anne ve babasını ölümle tehdit edip, ellerinde kalaşnikoflarla çektikleri videolarla aileyi de öldürmeye yönelik tehditler savurdular. 

Şimdi de tam duruşma günü Ahmet’in mezarına saldırıp, mezarı darmadağın etmişler. 

Vahşi hayvanlar gibi. 

Ve şimdi o iki “cani” “suça sürüklenmiş çocuk” olarak yargılanacaklar, öyle mi! 

Hiçbir pişmanlık belirtisi göstermeyen, aldıkları can umurlarında olmayan iki katil ve dışarda onların çıkmasını bekleyen bir cani sürüsü. 

Bunlar çocuk falan değil. 

Bunlar ve dışardaki çete arkadaşları insan bile değiller. 

Bunları çocuk olarak yargılamak evlerinizdeki binlerce masum, pırıl pırıl çocuğa hakaret. 

Aşı mı siyasi ortam mı!

Son zamanlarda arttığı söylenen kalp krizleri, kalp hastalıkları ve kalpten ani ölümler ile ilgili olarak herkes aşıları suçluyor.

Ben de bunu gösteren bir veri, ciddi bir araştırma olmadığını söylüyorum.

Corona virüsünün ya da COVID’in kalp ve damarlarda hasar yaptığı bilinmeyen bir şey değil.

2020 yılındaki COVID vakalarında bunu zaten gördük.

Kanda pıhtılaşmaya neden olduğu, akciğerlerde oksijenin kana ulaşmasını engelleyen bir kan sorunu yarattığı zaten biliniyor.

Yani bırakın aşıyı, corona virüsü zaten kalp damar sorunları yaratıyor.

Aşılar tamamen zararsız ya da yan etkisizdir demiyorum.

Konu böyle ele alınmaz.

Aşılar olmasa idi COVID’den idi kaç kişi ölecekti, aşıların yan etkisi olduğu iddia edilen nedenlerle kaç kişi öldü!

Hesap böyle yapılır.

NASA’da görev yapan sevgili Dr. Neva Çiftçioğlu Barnes “Aşı karşıtı değilim ama bunu da dinleyin” diyerek bana Trump’ın Sağlık Bakanı olarak atadığı Robert Kennedy Jr.’ın bir konuşmasını yollamış.

Ben de Neva’ya “Bu adam yolcu uçaklarının insanların üzerine zehirli kimyasal maddeler boşalttığını da iddia ediyor. Ona da inanıyor musun?” diye sordum.

Konu aslında basit.

2017-2018-2019 yıllarında kalp krizinden kaç kişi ölmüş, aşıların uygulanmaya başladığı 2021 yılından sonra 2022-2023-2024 yıllarında kalp krizinden kaç kişi ölmüş, buna bakılır.

Sonra da mRNA aşıları uygulanan ülkelerde kaç kişi, diğer aşıların uygulandığı ülkelerde kaç kişi kalpten ölmüş ve artış var mı, varsa oranları ne, ona bakılır.

Konu bu kadar basittir.

Türkiye’de kalpten ölümlerde artış var mı bilmiyorum.

Ancak varsa da bu artışın nedeni aşılar mı yoksa memleketin hali mi ondan da emin olamıyorum.

Bizim siyasi ortam muhtemelen kalbe her türlü aşıdan daha fazla zarar veriyordur.

Özgür Özel’den

Sabah erken saatlerde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den bir mesaj geldi.

Dün Şişli’deki konuşmasından sonra “Özgür Özel Altaylı’ya yanıt verdi” şeklindeki başlıkları görünce yazmış.

“Sizin bu konuda söylediklerinizi yoğun gündemde duymadım. Haberim bile yoktu. Size bir yanıt vermek gibi bir niyetim de yoktu. Bana sürekli birileri ‘Doğuş Grubu sizdendir’ deyip duruyordu. Hatta bana haber yolluyorlar, biz de Atatürkçüyüz diye. Ben onlara yanıt verdim. Yanıtım size karşı geliştirilmiş bir şey değil. ‘Özgür Özel Altaylı’ya yanıt verdi’ diyenler nedeniyle açıklığa kavuşturmak istedim.” demiş.

Ben de ona “Önemli değil Özgür Bey. Bana da söyleyebilirsiniz. Kızmam da küsmem de.” dedim.

Alışkınım.

Kötü niyetli olmayan, iftira olmayan hiçbir eleştiriye de fikir ayrılığına da kızmam veya alınmam mümkün değil.  

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Ülkeleri vatandaşlarını mutlu etmek için yönettiğimiz zaman.