Türkiye, terör örgütü PKK’nın Irak’ın kuzeyindeki varlığına karşı Bağdat yönetimine on yıllardır aynı mesajı veriyor: ‘‘Ya siz bitirin ya ortak şekilde bitirelim ya biz bitireceğiz.’’
Mesaj hiç değişmedi ancak Bağdat da “ortak operasyona” hiç yanaşmadı. Türkiye’nin 2019’da Pençe-Kilit operasyonlarına başlama sebebi de buydu. Bağdat’ın operasyonlara yanaşmamasının önündeki engel bazen “PKK Kuzey Irak Bölgesel yönetiminin sınırları içinde varlık gösterdiği için Bağdat-Erbil uyumsuzluğuydu”, bazen de “Kuzey Irak Bölgesel yönetimini elinde tutan Kürt grup KDP’nin (Kürdistan Demokratik Partisi) bir diğer Kürt grup Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile ters düşme endişesiydi”; ancak çoğu zaman da İran yönetiminin Bağdat üzerindeki nüfûzuydu.
Peki yıllarca ortak operasyona yanaşmayan Bağdat, bugün ne oldu da Türkiye ile iş birliği için masaya oturuyor? 19 Aralık’ta Irak Dışişleri, neden savunma ve istihbarat yetkililerinin Ankara’ya gelişinden üç ay sonra, Türk Dışişleri ve Savunma Bakanı ile MİT Başkanı’nı ağırlıyor? Merkezi yönetim, “PKK’ya karşı operasyon konusunda gerçekten samimi mi?”
ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü Bilgay Duman, Bağdat’ın Türkiye ile çalışma isteğini, ‘‘PKK’nın şehirlere girmesinden artık onlar da rahatsız’’ diyerek açıklıyor. Uzun süredir PKK’nın KYB ile yakınlaşmasını ve KDP’ye karşı mücadelesini konuşuyoruz. Anlaşılan o ki, Bağdat yönetimini de Erbil ile aynı noktaya geldi. Ancak burada asıl kritik soru şu: Bağdat’ın gücü PKK’ya operasyon yapmaya yetecek mi?
Sudani’nin sınavı
ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra biz Bağdat’ta bir gözünü hep Tahran’a çevirmiş Şii başbakanlar gördük. İran etkisinin en baskın şekilde görüldüğü dönem de, hiç kuşkusuz 2006-2014 yılları arasındaki eski başbakan Nuri El Maliki dönemiydi. Sonrasında başbakanlar, İran’ın etkisini biraz olsun kırmaya çalışsa da bunda pek başarılı olamadı.
2022’de göreve gelen Irak Başbakanı Muhammed Şiya Es-Sudani’nin ‘samimi bir çabası’ olduğunu söylemek gerek. “Önce Irak” vizyonuyla göreve gelen Es-Sudani, ABD ve İran arasında denge siyaseti yürütmeye çalışıyor. Örneğin İran’ın Erbil’de düzenlediği saldırıları “Irak- İran ilişkilerini baltalayan bir gelişme” diye nitelendirebiliyor. ABD’nin Irak içinde İran destekli gruplara yaptığı saldırılara karşı “Irak’taki askeri varlığını sonlandırma” kartını açabiliyor. Tabii sadece İran değil, terör örgütünün Irak’tan Suriye’ye geçişlerini engellemek bile YPG’nin gücünün kırılması ve ABD’yi karşısına almak demek. Bu yüzden Es-Sudani’nin PKK’ya karşı kararlı bir mücadele verebileceği konusunda çok da iyimser değilim.
Haberin Devamı
İkna edilmesi gerekenler
Bir diğer zorluk da şu: Bağdat’ta herkesin terör örgütü PKK’ya karşı mücadelede aynı istekte olduğunu söylemek zor. “İran’ı karşımıza almamalıyız” diyen grupların sayısı da az değil. Örneğin yasal bir düzenlemeyle Irak güvenlik teşkilatının içine alınan, hatta bu adımla kurumlarının meşruiyetini de sorgulatan İran destekli Haşdi Şabi grubunun yekpare olmadığını görmek lazım. Perşembe günü Bağdat’ta yapılan toplantıya Haşdi Şabi Komisyonu Başkanı’nın katılmış olması bu açıdan önemli.
Özetle, sadece Türkiye’nin değil, Irak Başbakanı’nın ikna etmesi gereken gruplar var. Bağdat’ın ‘temkinli’ adımlarının sebebi de, işte, bıçak sırtında yürüttüğü bu politika. Bu yüzden Aralık’tan Mart’a, yapılan toplantılar sonrasındaki açıklamalarda sembolik ilerlemeler görsek de (Aralık ayında PKK ‘tehdit’ olarak ifade edilmişti, Mart’ta ‘yasaklı örgüt’ olarak tanımlandı) “ortak operasyon” konusunda güçlü bir mesaj yoktu.
“Türkiye’yi hedef alan örgüt ve uzantılarına yönelik alınması gereken önlemler istişare edildi” sözü, hâlâ istişare aşamasında olduğumuzu gösteriyor. Bağdat belki ‘istekli’ ama tam manasıyla da hazır olduğunu söyleyebilmek pek mümkün görünmüyor. Peki yaz aylarına kadar Bağdat bu mesele için hazır olmazsa ne olacak? Anlaşılan o ki, o zaman Türkiye ‘o kilidi’ kendisi kapatacak.