Ağrı eşiğini bilmeyeniniz yoktur.
Bir insanın ağrıyı ilk hissettiği andır.
Kimisi küçücük bir ağrıyı bile çok şiddetli hisseder, hareketlerine kısıtlama getirir.
Kimisi ise çok daha yüksek acılara dayanabilir.
Ağrı eşiğinin düşük olması kimilerine göre iyi bir şeydir. Vücudun kendini sıkıntılı durumlardan korumasına ya da tedbirli davranmasına yol açar ama aynı zamanda kısıtlayıcıdır.
Özellikle sporcularda vücudun gerçek performansını göstermesini engeller ve ilerlemeyi durdurur.
İlerleme, performans artışı biraz da kişinin bu ağrı eşiğiyle de mücadele etmesini gerektirir.
Ağrıya ne kadar dayanıklı hale gelirseniz, o kadar potansiyelinizi gösterirsiniz.
Türk toplumunun da aynı bu ağrı eşiği gibi oldukça düşük bir “korku eşiği” vardı.
Bunu en iyi bilen kişi olarak gördüğüm Mehmet Akif Ersoy bu milletin milli marşına bu yüzden “Korkma” diye başlamıştı.
Çünkü çok çabuk korkuyor, bu korku onu harekete geçmekten alıkoyuyordu.
Varlığını sürdürmenin yolu olarak bunu bulmuştu.
Ancak yerleşik ve medenileşmek isteyen bir toplum için geçer akçe değildi.
Gelişmenin önündeki engeldi.
Bu korkuyu siyaseten en iyi gören ve en fazla kullanan AKP oldu.
Sürekli bir korku pompaladı.
Gücünü arttırdıkça hakka ve adalete saygısını azalttı.
Adalete saygısı azaldıkça korku pompasını daha güçlü çalıştırdı.
Korku yaymak için troll orduları oluşturdu.
Troll ordularının yetersiz kaldığı yerde “AKP hukuku” diyebileceğimiz mekanizmayı devreye soktu.
Kontrol edemediği, satın alamadığı her şeyi korkutarak sindirmeye, susturmaya çalıştı.
Epey de başarılı oldu aslında.
Geniş kitleleri ezerek susturdu, daha genişi bu ezilmeyi görüp korktu.
“Silivri soğuktur” cümlesi bu korkunun dışa yansıması haline geldi.
Baskı arttıkça korkutmanın dozu da arttı.
Ve AKP iktidarı bunun sonsuza kadar böyle süreceğini zannetti.
Ama hiç istemeden Türk halkına en büyük iyiliği yaptı.
Milleti “Yeter lan” noktasına getirdi.
Benden bir üst kuşaktan bir gazeteci birkaç gün önce şöyle bir mesaj attı.
“Görüyorum senin de moralin bozuk. İki gündür yayınlarında çok üzgünsün. Seninle aynı ruh halindeyim. Ama inan içimdeki korku duvarı yıkıldı. İnan korkmuyorum artık hapse girmekten. Çünkü sesimi çıkarmaz isem kendimi bu ‘Maduro Baasçılığının’ suç ortağı hissedeceğim. Seni de kutluyorum. Büyük iş başarıyorsun. İyi ki varsın bugünlerde”
O an gördüm ki, AKP’nin “Öcüyüm ben öcü” politikası artık etkisini yitiriyordu.
Sokaklara çıkan ve yıllardır apolitik zannedilen gençler, sadece polis barikatlarını değil, korku duvarını yıkmışlardı.
Geniş bir kesime öğretilmiş çaresizliği ortadan kaldırıyor, toplumun korku eşiğini yukarı çekiyorlardı.
70’lerini ardında bırakalı epey olmuş bir gazeteci bile “Maduro Baasçılığı” diye isimlendirdiği şeye bayrak açmaya hazırdı.
Toplum, rakibin tekmelerinin yarattığı acıdan korkarak çalım atmaya, gol atmaya korkar hale gelen bir futbolcunun “Sakatlanacaksam sakatlanayım. Bu acıya katlanır, golümü atar, iyi futbolcu olduğumu gösteririm” demesi gibi ağrıyı, acıyı düşünmeden oynamaya başladı.
Bu, bundan sonra iktidar tekme atmayacak, hatta sahaya girmeyecek demek değil.
Kim bilir belki de hakemi yumruklayacak, hatta hakem odası basacak.
Ama korku eşiği yükseldi mi bir kere, ne yapsan nafile.
Bu milleti bu kadar korkutmayacak, bu kadar canını acıtmayacaklardı.
Bunu anlamadılar.
Korkuta korkuta her şeyi yaparız zannettiler.
Açık söyleyeyim.
Önemli olan Akif’in dediği gibi “Korkmamaktı”.
AKP giderayak bu millete bunu öğretti.
Zannederdim 23 yılın en önemli faydası da bu oldu.
2001 ekonomi macerası
Mehmet Şimşek’in 2023 haziranından beri bu millete çektirdiği her şey çöp ve heba oldu dedik.
İktidarın olası bir seçimi kaybedeceğini anlaması üzerine rakiplerini saf dışı etmek için düğmeye basması, milletin 21 aylık emeğini, çilesini boşa çıkardı.
Ekonomide her şey sil baştan ve artık dikiş tutma ihtimali yok.
Yüksek faizle biriktirilen milyarlarca dolarlık rezerv bir anda tüketildi.
Memurdan, işçiden, emekliden sakınılan paralar iktidarın rakibi yok etme isteği uğruna sokaklara saçıldı.
Faizler kaçınılmaz bir biçimde yükselecek.
Halkın yoksulluğu artacak.
TCMB, yani Merkez Bankası bankaların genel müdürleri ve üst düzey yöneticileri ile geçtiğimiz günlerde bir toplantı yaptı.
Kontrolü iyice elden kaçırmamak için
1. Döviz ve altın talebini kısıtlı tutabilmek için alış satış arasındaki makası oldukça yüksek tutmalarını istedi. Bu dövizle iş yapanları batıracak bir hamle. Bu saatten sonra kimse dövizini ülkeye getirmez.
2. Fon ve mevduatta çıkışları engellemek ya da yavaşlatmak için faiz artışına gidilmesi ve bu olmuyorsa mudilerin alternatif yatırım fonlarına yönlendirilmesi istendi.
3. Kredi kullandırımlarının sıkı takibe alınması ve firmaların kredi ile döviz ve altına yönelmesinin engellenmesi talep edildi.
4. Hazine ürünlerinde opsiyon ve kaldıraçlı işlemlerin yapılmaması emredildi.
Bana bu bilgileri aktaran bankacı dostum, “Bu, aynen 2001 krizi gidişatıdır. Ancak bugün ekonomi daha büyük ve dışa daha da bağımlı olduğu için sorun çok daha büyüktür” dedi.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Gençlere güvenin dediğim zaman benimle alay edenler şimdi utandığı zaman.