Artık o günkü hissiyatı biliyorum.

Bugün ne yazılır bilmiyorum.

Gazeteciliğe başladığım yıl 1982 idi. 

Genç bir gazeteci olarak bir şeyi merak ediyordum.

12 Eylül 1980 sabahı gazeteciler neler hissetmişlerdi!

Hukukun askıya alınması gazeteciler için nasıl bir duygu, nasıl bir ortamdı.

Çok merak ederdim o zamanlarda.

Gazetecilerin 12 Eylül 1980 sabahı neler hissettiğini bugün itibarıyla gayet iyi anlıyorum.

Ve ne yazık ki, sabah Türkiye’ye bu durumu duyurmak bana kaldı.

Sabah 6 civarında Profesör Adem Sözüer’in telefonu ile aldığım haberi, İmamoğlu’nun avukatlarından teyit ettirerek kapatılmasından saniyeler önce sosyal medyadan duyurdum.

Ardından Pelin Özkan’ın mesajı geldi, “Necati’yi de gözaltına aldılar. Ofisimizin kapısı kırılmış ve arama yapılıyor” diye.

Sonra peş peşe Resul Emrah Şahan’ın, İsmail Saymaz’ın gözaltı haberleri geldi.

12 Eylül 1980 günü bir gazeteci neler hissetti artık biliyorum.

Şaşırdık mı!

Tabii ki, hayır.

Hepimizi bugüne hazırlıyorlardı zaten.

Bugünkü Türkiye, dünkü Türkiye’den bile çok farklı artık.

Artık görüntüsel bir demokrasi bile değiliz.  

Ve böyle bir günde daha fazla bir şey yazmaya gerek yok.

Bugünlük bu kadar yeter.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Tramvaydan inmediğimiz zaman.