Konu siyasi değil, kriminal…

Kriz var mı? Var; çünkü hasar var?

Kimde hasar var? Tüm taraflarda…

Yani bu kimin krizidir? CHP’nin, İmamoğlu’nun, Cumhurbaşkanı’nın, AK Parti’nin, MHP’nin, İstanbul Üniversitesi’nin, adalet sisteminin bileşenlerinin, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın…

İletişim kuramı ne diyor? Hem krizi hem de krizin iletişimini aynı anda yöneteceksin!..

Peki kriz, layıkı veçhile yönetiliyor mu? Hayır…

Krizin iletişimi layıkı veçhile yönetiliyor mu? Ona da hayır…

Merkez Bankası’nın dolara kısmen müdahalesi (krizin yönetilmesi), Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in X’te yayınladığı iki satır mesaj, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un, diplomanın iptali kararının duyurulmasından ve krizin başlamasından 21 saat sonra, dün saat 15.00’te yaptığı genel hukuk ilkelerinin dile getirildiği basın açıklamasının dışında ne krizin yönetilmesi konusunda herhangi bir planlı programlı adıma rastladık, ne de iletişiminin…

Ne yapılması gerekirdi?

1. Muhalefetin inisiyatifi eline alıp, krizi kendisi için bir fırsata çevirmesini engellemek için; adalet bürokrasisinin gündemin yönetmesi gerekirdi.

2. Saat başı kamuoyuna yönelik bilgilendirme toplantıları düzenlenmesi gerekirdi.

3. Bu toplantılarda somut bilgiler verilmesi, gelişmelerin harfi harfine paylaşılması gerekirdi.

4. Aynı toplantılarda siyasi mesajlar verilmeliydi; çünkü olayın siyasi de bir boyutu vardır ve o boyutun mutlaka yönetilmesi gerekirdi…

Hepsinden önce işin kriminal boyutunun, hatta kriz başlamadan önce, anlatılmaya başlanması gerekirdi. Suç örgütü üyeliği, yöneticiliği, nitelikli dolandırıcılık, rüşvet, ihaleye fesat karıştırmak ve irtikap gibi son derece ciddi yedi ayrı suç iddiasının söz konusu olduğunun anlatılması gerekirdi.

Yapıldı mı; yapılmadı…

Sonuç ne oldu? Kriminal boyutu yenilir yutulur gibi olmayan bu olay, tek boyuta, yani yalnızca siyasete indirgenmiş oldu… O da muhalefetin inisiyatifine bırakılmış görünüyor…

Deutsche Bank’ın ‘PR kokan’ prim haberi

Bir Deutsche Bank çalışanının 2024 gelirinin Banka’nın CEO’su Christian Sewing’in yıllık kazancını ikiye katlaması, Avrupa basını gibi bizde de büyük ilgi gördü. Patrondan çok kazanan çalışana her gün rastlanmadığı için bu ilgiye şaşmamak gerek…

İsmi açıklanmayan çalışan, 18 milyon euro ücretinin üzerine bir de prim alınca, CEO Sewing’in 9,8 milyon euroluk gelirini hâliyle aşmış…

Konuyla ilgili haberlerde; küresel yatırım bankalarında, özellikle piyasalar ve şirket satın alma-birleşme bölümlerinde çalışanların, maaşlarından daha fazla prim aldığı, bu tür bankaların, piyasadaki önemli yetenekleri ekiplerine katmak için maaşın yanı sıra performansa dayalı bonuslarda da cömert davrandığı hatırlatılıyor. Örneğin Financial Times, Deutsche Bank’ın çalışanlarına geçen yıl yaptığı 11,1 milyar euroluk ödemenin 2,5 milyar eurosunun prim olduğunu yazmış. Bankada, yıllık geliri 1 milyon euronun üzerindeki çalışan sayısı 647 imiş.

Mademki bu olağan bir durum, biz bundan neden ya da nasıl haberdar olduk?

Burnuna PR kokusu gelenler yanılmıyorlar… Çok ince ve doğru bir iletişim çalışması yapılmış, evet…

Haberlerde kullanılan kilit ifadelerde biri şu: “Son yıllarda sıkıntılı dönemler yaşasa da özellikle Avrupa’da, yatırım bankacılığının en büyük oyuncularından olan Deutsche Bank…”

İşte, konunun haber olmasının ve çok da tavsiye etmediğimiz ‘kas gösterme’ yoluna giderek risk alınmasının nedeni yukarıdaki ifadede açıkça görülen mesajın verilmek istenmesi… Yani, “Biz hâlâ güçlü, dolayısıyla güvenilir bir yatırım bankasıyız” mesajının…

Banka için söz konusu olan “Birkaç yıldır sıkıntılı dönemler yaşıyor” algılamasını tersine döndürmek ya da en azından sıfırlamak için kas göstermenin zarif bir yolunu buldukları söylenebilir…

Bir kişi ya da kurum güç kaybetmekle itham ediliyorsa ve onun gücü, bir anlamda yaşam enerjisinin, piyasada tutunabilmesinin yegâne sebebiyse, kas göstermek en doğru yol değil midir? O hâlde neden risk almak olsun, diye düşünenler için de açıklayalım…

İletişimin nihai amacı itibarı yükseltmek, güçlendirmektir. O itibar, kişilere, kurum ya da markalara amaçladığı iş hedeflerinin kapısını açacaktır… Ve itibarı beslemenin pek çok yolu vardır…

Deutsche Bank’ın kullandığı yöntem, iletişimin yönetilmesi gereken 5 düzlemden olan ‘Kurumsal Performans’a ilişkindir ki bu düzlem, sürekli kendi gücünden, kârından, yatırımından söz etmeyi gerektireceğinden mümkün olduğunca sınırlı tutulmalıdır… Çünkü, rekabetçi avantaj sağlamaktan çok uzak, modası geçmiş bir iletişim biçimi olan ‘kas göstermek’, itibardan çok ‘güç kirlenmesi’ algılamasına neden olabilir.

“Aferin çalışanlarına değer veriyor” ile “Ne para kazanıyor ki bu kadar çok prim dağıtabiliyor” arasında ince bir çizgi vardır… O nedenle iletişim çalışmalarının ‘dozu’ çok önemlidir…