Zor oyunu bozdu

İmralı’dan beklenen çağrı nihayet geldi; Öcalan, “tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” dedi.

Bu çağrının ve ortamın oluşmasında, Öcalan’ın da referans gösterdiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin iradeleri var. MİT ve diğer bazı devlet kurumlarının da çağrının ve ortamın oluşmasına katkı verdiklerine şüphe yok.

Öcalan’ın çağrısı sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti yöneticileri ve Devlet Bahçeli’nin açıklamalarında soğukkanlılık özellikle dikkati çekiyor. Çağrıyı olumlu karşılıyorlar ama açıklamalar temkinli. Daha doğrusu, “Mesele terör örgütünün meselesidir. Şimdilik mesafeliyiz. Çağrı karşılık bulursa bakarız” türünden bir yaklaşım var. Aslında bu yaklaşımı, “elimiz çok rahat” olarak da okuyabiliriz. Devlet, adeta, “silahı ister bırakırsınız, ister bırakmazsınız, bundan sonrası sizin bileceğiniz iş” demeye getiriyor.

Şu soruyu hepimizin sorması gerekiyor: Neden şimdi? Ne oldu da birdenbire çözüm arayışı içine girildi?

Terör saldırılarında artış mı var? Hayır? Türkiye üzerinde uluslararası baskı mı var? Hayır. Terör kaynaklı, geleceğe dair riskler mi var? Hayır.

2015’teki Çözüm Süreci’ni gerektiren bir durum mu hasıl oldu? Ona da hayır.

O zaman devlet neden böyle bir girişimi başlattı? Durup dururken hatta terör bitme noktasına gelmişken, çözüm arayışı neden başladı?

Şöyle izah edelim: Öcalan’ın çağrısının 3 muhatabı var; Irak’ta PKK, Suriye’de PYD ve Türkiye’de DEM Parti. Her üçünün de durumuna bakalım.

PKK’nın Türkiye’deki eylem kabiliyeti bitme noktasına geldi. TSK’nın FETÖ urundan temizlenmesi, başarılı sınır ötesi operasyonlar, sınıra çekilen duvar, kalekollar, ileri teknoloji izleme araçları ve en önemlisi İHA ve SİHA’lar PKK’nın içerde eylem yapmasını imkânsız hale getirdi. Irak Merkezi Yönetimi ve Kuzey Irak Yönetimi PKK’nın varlığından rahatsız. Eğer İran Türkiye ve Suriye’ye terör saldırıları için kiralamazsa; eğer ABD, başta uyuşturucu ticaretinin kontrolü olmak üzere PKK’dan istifadeyi sürdürmezse, PKK’nın varlık sebebi ortadan kalktı. Silah bırakıp dağılmaktan başka çaresi kalmadı.

PYD ise Suriye’de her bir tarafından kuşatılmış durumda. Şam Yönetimi Suriye toprakları içinde federasyona da, ordu dışında bir silahlı yapılanmaya da göz yummuyor. Türkiye aynı şekilde PYD’nin feshi konusunda kararlı. ABD’nin PYD’ye destek olmak gibi bir niyeti olmadığı görülüyor. PYD silah bırakmayacak olursa Şam ve Ankara arasında sıkışacak, çok kan akacak ve kaçınılmaz olarak yenilecek.

Türkiye içinde DEM’in “terör uzantısı bir siyasi parti” olarak yoluna devam etmesi de artık imkânsız. Eskisi gibi arkasında Avrupa ya da ABD gücü yok. Anayasa ve yasalar dahilinde siyaset yapmadıkları müddetçe bundan sonra sert yaptırımlara maruz kalacak hatta silinip gidecekler. Ya Türkiye partisi olacaklar ya da hiç olmayacaklar.

“Neden şimdi?” sorusuna geri dönelim: Türkiye, terörle mücadelede başarı sağladı. Uluslararası baskıları umursamıyor. Avrupa’nın büyük dertleri var. İçerde tam bir kararlılık, istikrar, terörle ve uzantılarıyla mücadele azmi var.

Yani tam olarak zor oyunu bozdu.

PKK’dan gelen “olumlu”, PYD’den gelen “olumsuz” açıklamalara da hiç prim vermemek gerekiyor. Öcalan’ın çağrısına uyarak silah bırakmak kendileri için en elverişli “çıkış” olacaktır. Nasıl bir tavır alacaklarıyla ise Türkiye hiç ilgilenmiyor desek yeridir.

Gelinen noktayı Türkiye adına bir “pazarlık”, “taviz verme”, “müzakere”, “anlaşma” vs. gibi kavramlara sulandırmaya çalışanlar, esasen bunu işsiz kalma ya da yıllardır sömürdükleri bataklığın kuruması kaygısıyla yapıyorlar.

Terörün aradan çekilmesi, Türk ile Kürt’ün eskiden olduğu gibi samimiyetle, muhabbetle kucaklaşmasını sağlayacaktır. Özellikle Suriye Devrimi’yle birlikte küresel güç haline geldiğini ilan eden Türkiye, içerde pekiştireceği kardeşlikle bölgesel ve küresel liderliğini de pekiştirmiş olacaktır.

Ortada kaygılanacak bir durum yok; sevinmek ve umutlu olmak için ise çok gerekçe var. Şundan emin olun: Türkiye’de iyi şeyler oluyor. Türkiye tek başına bir kez daha tarih yazıyor.