Silivri’ye gittim, Ümit Özdağ’ı ziyaret ettim

Özdağ: Öcalan’a “Sen isteme, biz fazlasını veririz” dediler

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ bugün itibarıyla 40 gündür tutuklu ve cezaevinde.

Kendisi ile son haftalardaki gelişmeler ve Öcalan’ın olası çağırısı üzerine küçük bir sohbet yapmak için görüşmek istiyordum.

Bunun için önce Özdağ’ın hukukçuları ile görüştüm, Özdağ’dan olumlu yanıt gelince Adalet Bakanlığı’na “görüşme izni” için başvurdum.

Ne yalan söyleyeyim, izin için çok da umutlu değildim.

Ne var ki, hiç beklemediğim bir şekilde görüş izni bir iki gün içinde çıktı.

Hem de açık görüş olacaktı.

Dün, Ümit Özdağ ile yapacağım görüşme için İstanbul’dan yola çıktım ve yaklaşık 100 kilometrelik 1 saat 10 dakika süren bir yolculuktan sonra Silivri diye bilinen ama Silivri Belediyesi’nin talebi üzerine adı Marmara Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’ne dönüştürülen cezaevine ulaştım. 

Devasa kampüsün içinde yaklaşık 30 bin mahkumluk bir kapasite vardı ama Ümit Özdağ ve diğer bildik tutuklu ve hükümlülerin tutulduğu bölüm yaklaşık 450 kapasiteli, yüksek güvenlikli bölümdü.

L tipi diye tanımlanan diğer binalarda koğuş sistemi varken, bu binada oda sistemi uygulanıyordu.

Cezaevi dışında, Zafer Partililerin genel başkana destek için toplandığı araziye geldim önce.

Burada kadın erkek 30 kadar partili soğukta nöbet tutuyordu. Kurdukları çadıra güvenlik nedeniyle izin verilmemişti. Onun yerine şeffaf bir çadır kurmak istemişler, onun da ancak streç film denilen ve gıda saklamakta kullanılan malzeme ile yapılırsa izin alabileceği konusunda uyarılmışlardı. Yaptıkları şeffaf yapının çatısının kapatılmasına ise izin yoktu.

Getirdikleri karavan da, cezaevinin 1 km çapta çevresi güvenlik bölgesi olarak tanımlandığı için tarlaya park edilemiyordu.

Orada Zafer Partisi’nin Basın ve İletişimden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Uğur Batur’la buluştuk ve benim aracımı yol kenarına bırakıp, Uğur Batur’un aracıyla cezaevine doğru yola çıktık.

Kampüsün ana kapısında bizi son derece nazik bir şekilde durdurup kim olduğumuza baktılar.

Sonra da ana kapıdaki küçük bir ofise davet edip çay ikram ettiler.

Bu arada hem kendi belediye başkanlarını hem de Ümit Özdağ’ı ziyaret için gelen CHP milletvekilleri de bize katıldı.

Öcalan’ın çağırısı, MHP Genel Başkanı’nın sağlığı gibi güncel konular üzerine yapılan sohbetten sonra kampüs alanına girdik.

Alan devasa. Yaklaşık 150 dönüm. Yani İstanbul Park Pisti’nin hemen hemen yarısı kadar.

RETİNA TARAMALI GÜVENLİK

Epey bir yol aldıktan sonra Ziyaretçi Karşılama Binası’na geldik.

İçeride ziyaret sırası için bekleşen bir kalabalık vardı.

Son derece kibar görevliler ve jandarmalar önce kimliğimi aldılar, sonra kayıt yaptılar ve retina taraması gerçekleştirdiler. Bu retina taraması önemliydi çünkü sonraki tüm kapılarda ancak retina kontrolü ile kapılar açılıyordu.

Ardından tekrar otomobile binerek kampüsün en ünlü binasına doğru yolu çıktık.

Yine epey bir yol gittikten sonra Ümit Özdağ’ın da yattığı binaya vardığımızda demir bir kapıdan binanın ön bahçesine alındım.

Oradan da bina kapısına doğru ilerledim.

Burada çok sıkı bir arama var.

Saat ve kalem gibi şeyleri zaten yanına almamıştım ama burada kemerim, ayakkabılarım, hatta kol düğmelerim bile çıkarıldı güvenlik kapısından bu şekilde geçmeme rağmen pantolonumun fermuarındaki metal bile sinyal verince, burayı elimle kapatıp tekrar geçmem söylendi.

Sonunda bu etabı da atlattım diye düşünürken, ben yaşlarda bir görevli geldi ve “Ümit Bey’in yanına başka bir ziyaretçi girdi. Fazla uzatmamalarını söyledik ama yine de 20 dakika kadar sürer. İsterseniz çıkıp aracınızda bekleyin” dedi.

Ben de “Güvenlikten geçme prosedürünü tekrarlamak istemem sizin için mahzuru yoksa şurada beklerim” dedim.

Oturdum, orada 20 dakika kadar bekleyip sohbet ettik.

450 kapasiteli bölümde şu ana 350 kadar hükümlü ve tutuklu olduğunu, cezaevinin toplamda 30 bine kadar mahkum alabileceğini öğrendim. Bana bu bilgileri veren İnfaz Koruma memuru kurulduğundan beri Silivri ya da yeni adıyla Marmara Ceza İnfaz Kurumu’nda görev yapıyordu ve Ergenekon Davaları döneminde de buradaymış.

Bayağı yoğun ziyaretçi trafiğini görünce ‘Hep mi böyle” diye sordum.

Genelde böyle imiş.

Hükümlüler sadece mesai saatleri içinde, tutuklular ise 24 saat boyunca avukatları ve aileleri ile görüşebiliyormuş, “Hükümlülerin süren başka davaları da olduğu için fiili olarak hemen herkes 24 saat görüşebiliyor” dedi.

Binanın depreme dayanıklı olup olmadığını bile konuştuk.

“Bina sağlam cezaevi olarak yapıldığı için depreme dayanıklıdır. Bunu şuna dayanarak söylüyorum onca depremde yıkılan cezaevi yok. Aynı müteahhitin yaptığı kamu binası yıkılıyor ama cezaevi yıkılmıyor. Depremden korkmuyoruz” dedi görevli.

ÖZDAĞ İLE AÇIK GÖRÜŞ

20-25 dakikalık bir bekleyişin ardından “Girebilirsiniz” dediler ve statların girişindekine benzeyen ama daha sağlam görünen bir döner kapıyı retina taraması ile açtım ve görüşme odalarının olduğu bölüme geçtim.

Yana yana dizilmiş kapalı görüş alanlarının sonunda açık görüşe ayrılmış bir bölüm vardı. Beni oraya alıp, kapıyı üzerime kilitlediler ve diğer taraftaki kapıdan içeri Ümit Özdağ girdi.

Son görüşmemize oranla biraz kilo vermiş, yüzü yorgun bir ifade almıştı.

Çevrede pek çok plastik masa ve sandalye vardı.

Ümit Özdağ’la ortada, üzerinde çiçekli bir örtü olan masaya oturduk.

Hemen elindeki kalın dosyayı masaya koydu ve heyecanla anlatmaya başladı.

Göz altına alınmasına neden olan Antalya’daki Cumhurbaşkanı’na hakaret davası Antalya’ya geri yollanmıştı. Halen tutuklu olmasının gerekçesi olan Kayseri’deki olayları başlattığı yolundaki iddialardan dolayı tutukluydu.

“Hukuken o dosyanın da Kayseri’ye gitmesi gerekmiyor mu?” diye sordum.

“Gerekiyor ama hukuk mu kaldı. Buna itiraz ettik” dedi.

Tutukluğunun gözden geçirileceği son oturum, olması gerekenden bir gün önce yapılınca avukatları gelememişti ve savunma yapamamışlardı. Özdağ bunun planlı bir komplo olduğuna inanıyordu.

Kayseri ile ilgili iddialardaki tutarsızlıkları anlattı.

RAPOR SONRADAN VE İMZASIZ

Kayseri Emniyeti’nin olaylardan sonra hazırladığı raporda, olaylarda Zafer Partisi’nin ve kendisinin rolü ile ilgili bir şey yokken, kendisinin gözaltına alınmasından sonra hazırlanan raporda, zorlama bir şekilde partisinin ve kendisinin bu işe dahil edilmeye çalışıldığını ama buradaki iddiaların bile olaydan çok öncesine ya da sonrasına dayanan tutarsız iddialar olduğunu anlattı ve o iddialardaki suçlamaların yöneltildiği kişilerle ilgili takipsizlik kararlarını gösterdi.

“Bu durumda kısa sürede serbest kalırsınız” dedim.

“Anayasa değişikliğini kotarmadan ve Öcalan’a verilen sözleri yerine getirmeden beni bırakacaklarını zannetmiyorum. Duyumlarımıza göre hakkımda yeni yeni dosyalar oluşturuluyormuş.” diye karamsar bir yaklaşım sergiledi.

Hâlâ kendisine bir suikast yapılmasından çekip çekinmediğini sordum.

“Olayı deşifre ettiğim için bundan sonra bir şey yapmaya cesaret edeceklerini zannetmiyorum. Ben zehirleme girişimine dikkat çektim. Artık olmaz diye düşünüyorum” dedi.

İnfaz Koruma memurları kendisine oldukça pozitif bir yaklaşımda bulunuyorlarmış, “Hiçbir şikayetim yok kendilerinden” dedi.

Bu konularda avukatı ile görüşüp bir program yapabileceğimizi söyledim.

Sonra güncel konulara geçtik.

Güncel deyince en günceli, bir gün önce Öcalan’ın yayınlanan mektubu ve DEM’in basın toplantısı idi.

“Öcalan’ın açıklaması hakkında ne düşündünüz, ne demek istedi. Satır aralarında bizim göremediğimiz bir şey gördünüz mü?” dedim.

“Çok açık biçimde Öcalan’a ‘Sen bir şey isteme biz sana istediğinden fazlasını vereceğiz’ demişler. Ben bunu gördüm” dedi.

YA ÖRTÜLÜ YA AÇIK AF

Sonra anlattı:

“Öcalan’da kendine dönük bir özeleştiri görmedim. Soğuk Savaş’a hatta iki dünya savaşına kadar götürdü işi. Haklıydık dedi. Peki o zaman 1990 sonrasını nasıl açıklıyor. O zaman niye hâlâ kan akıtmaya devam etmiş. Ki PKK’nın en fazla kan döktüğü, en fazla insan öldürdüğü dönem 90’ların ilk yarısıdır. O zaman soğuk savaş mı vardı! 2000-2025 arasını nasıl açıklayacak. O zaman niye hâlâ terör estiriyordu örgütü. Daha geçen hafta şehitlerimiz var. Bence geçerli hiçbir anı yok söylediklerinin. Benim anladığım kendisine bir söz verilmiş.”

“Nasıl bir söz verilmiş olabilir?”

“Bakın cümlelere. Bağımsızlık talebimiz yok, otonomi talebimiz yok diyor. Suriye üzerine bir yoğunlaşma var. Belli ki Suriye’de otonom bir yönetime göz yumma sözü verilmiş. Bunlar anlaşılıyor. Irak’ta bu zaten var ve şimdi PKK’yı Irak’tan Suriye’ye çekip orada da onlara bir otonomi verecekler.”

“Kandil buna evet der mi, Kandil’deki ihtiyarlar gelip Mazlum Kobani’nin altına mı girecekler?”

“Onlara da güzel bir emeklilik planı yapılmıştır muhtemelen.  Kuzey Irak’ta bir yerde hayıtınızı sürdürün denecektir.”

“PKK ortadan kalkarsa Türkiye’de PKK’ya yardım yataklıktan yatanlar, görevden alınan belediye başkanları. Onlar ne olacak”

“Bunun şifresi Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında. Ne dedi. ‘Devlete topluma katılın’ diyor. Bunu size, bana demiyor. Bu aslında açık veya örtülü bir affın açıklaması gibi. Terör suçundan mahkum olan binlerce kişi salıverilecek. Tabii tüm bunlar Anayasa değişikliğine DEM ve PKK’nın desteğine bağlı. Şimdi AKP bu olayı maşa ile tutuyor. MHP’ye ihale ettiler. DEM Parti Anayasa değişikliğinde AKP ve MHP ile birlikte hareket ederse o zaman Suriye’de otonomi, kayyımların geri çekilip DEM’li belediye başkanlarının göreve iadesi gündeme gelecektir. Her şey Anayasa değişikliği için.”

İMRALI, ÖCALAN’IN OFİSİ OLUR

“Ya Öcalan’ın durumu. O da affedilir. O da topluma karışır mı?”

“Onu yapmazlar. Öcalan da istemiyor zaten. İmralı, Öcalan’ın özel adası ve ofisi olur. Gelen giden artar. Öcalan orayı çalışma yeri yapar. Öcalan ‘Sisteme dahil olalım. Suriye’deki petrol alanları bizde. Oradan bir gelir elde edelim. İnsanlar nemalansın. Petrolü Akdeniz’e ulaştıracak yolları garantiye alalım. Otonomiyi güçlendirelim. Sonra devleti oluştururuz’ diye bakıyoruz meseleye.”

“Konuya girerken Öcalan’a, sen isteme bir fazlasını veririz, demişler diye bir yorum yaptınız. Ne o fazlası”

“Binali Yıldırım’ın sözlerine bakarsanız anlarsınız fazlasını. Ne dedi Binali Bey, ‘Anayasa’dan Türklüğü çıkaralım’ Sonra neleri çıkarırlar kim bilir”

“Kandil tüm bu plana uyar diye düşündüğünüzü görüyorum”

“Af Kandil’i de kapsar. Sonra Suriye’ye geçerler belki. Her şey Türkiye’nin verdiği sözleri tutmasına bağlı. PKK’lıların açıklamalarından bunu anlıyoruz. Sırrı Süreyya Önder’in ağzından kaçırdığı cümle önemli. ‘Demokratik siyaset ve hukuk düzenlemeleri’ dedi. Ne o düzenlemeler!”

“PKK bir yandan da uluslararası güçlerin kullandığı bir örgüt. Biz hep Suriye rejiminin emrinde diye baktık ama biliyoruz ki ABD de, İsrail de 1980’lerden bu yana bu örgütü kullandı. Hatta Fransa ve Almanya bile. Onların bu işe onayı var mı dersiniz!”

“ABD ve İsrail duruma göre müdahil olurlar. Şu anda İran’da bu meselede kışkırtıcı olabilir. Çünkü İran Türkiye’den Suriye’nin intikamını almak istiyor.”

MHP’DE İKİ ADAY OLUR

Öcalan’ın açıklamalarıyla ilgili değerlendirmelerinden sonra MHP’yi konuşuyoruz biraz da.

“Devlet Bey’in sağlık durumunu bilemem. Ama muhtemelen bundan böyle siyasetin içinde aktif biçimde rol almayacaktır. Görünen, konuşulan o. Parti içinde de bu kanaat hakim olmalı ki, Devlet Bahçeli sonrasının hesapları yapılıyor. İzzet Ulvi Yönter, Sinan Ateş meselesi sonrası şansını kaybetti ve bunu görüyor. Şu anda iki aday var. Biri Celal Adan, diğeri İlyas Topsakal. Güçlü isimler bu iki isim arasında paylaşıldı. Bahçeli sonrası dönemde bunlardan biri partinin başına geçecek gibi görünüyor”

“Peki bu MHP’nin Cumhur İttifakı’ndaki durumunu nasıl etkiler”

“Etkilemez. Cumhur İttifakı aynen devam eder”

TÜRKİYE’NİN SEÇİM GÜNDEMİ YOK

“CHP’deki gelişmeleri de sormak isterim size. Geçmişte Mansur Yavaş’ı cumhurbaşkanı adayınız olarak ilan etmiştiniz. Ancak Mansur Bey aday olmadı. CHP’de yine bir adaylık tartışması ya da arayışı var. Önseçim ile aday belirlemek için harekete geçtiler. Siz hâlâ Mansur Yavaş’tan yana mısınız?”

“Buna yanıt vermek istemem. Çünkü bana göre Türkiye’de şu an bir seçim gündemi yok. Böyle bir ortamda aday belirlemenin ya da adaylık tartışmasının da kimseye faydası yok. Türkiye’nin çok daha önemli meseleleri var. Seçimde kimin aday olacağını, nasıl aday belirlemek gerektiğini o zaman konuşuruz. 2023 seçimlerinden hemen sonra sizin yaptığımız programda ben seçimlerin 2027’de olacağını söylemiştim. O gün yaklaşsın konuşuruz.”