Bundan beş yıl önce İdlib’de şehit olan 34 askerimizi hatırlarken...

DÜN 27 Şubat’tı. Bu tarih, İdlib’de 34 Türk askerinin Rus ve Suriye savaş uçaklarının ortaklaşa düzenledikleri bir hava saldırısında şehit olmasının beşinci yıldönümünü hatırlatıyor bize.

Akşam saatlerinde başlayan bu saldırıda, İdlib’de M-4 otoyolunun 10 kilometre kadar güneyinde Balyun köyü civarında intikal halindeki bir Türk askeri konvoyu hedef alınmıştı.

Savaş uçaklarının saldırısı üzerine, konvoydaki askerler araçlarını terk edip çevredeki evlerde, binalarda mevzi alıp savunma düzenine geçmişti. Uçaklar birbiri ardına gerçekleştirdikleri saldırılarla bu kez askerlerin mevzi aldıkları yapıları bombalamıştı.

Bu saldırılarda toplam 34 Türk askeri hayatını kaybetmiş, ayrıca çok sayıda asker yaralanmıştı.

*

Konunun en rahatsız edici taraflarından biri, Türk askeri konvoyunun İdlib’de saldırıya uğradığı yoldan geçeceği bilgisinin, iki ülkenin askeri makamları arasında işleyen haberleşme mekanizması üzerinden önceden Rus askeri makamlarına iletilmiş olmasıydı.

İntikal halindeki askeri birlik, Türkiye, Rusya ve İran arasındaki Astana mutabakatıyla ‘çatışmasızlık bölgesi’ ilan edilen İdlib’de, TSK’nın bu mutabakat çerçevesinde kurduğu askeri gözlem noktalarına takviye yapmak üzere görevlendirilmişti.

Bir bu kadar düşündürücü yönü daha var olayın. İlk sortilerden hemen sonra Rusya tarafına saldırının durdurulması yolunda yapılan uyarılara rağmen, saldırı devam etmişti.

Üstelik, bu sırada Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentiev Ankara’da Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal (halen Washington Büyükelçisi) ile toplantı halindeydi.

*

Dönemin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, hadiseden sonra “Birliklerimizin bulunduğu yerler önceden Rusya Federasyonu’nun sahadaki yetkilileri ile koordine edilmesine rağmen bu saldırı gerçekleştirilmiş, ilk atışa müteakip bir kez daha uyarı yapılmasına rağmen maalesef saldırı devam etmiştir” açıklamasını yapacaktı.

Yaşanan bir diğer vahim durum, olay yerine yaralıları almak üzere Hatay’dan gönderilen 

ambulansların da aynı savaş uçakları tarafından vurulmasıydı.

Saldırının meydana geldiği yer, Hatay’dan Suriye’ye açılan Cilvegözü sınır kapısının kuş uçuşu yaklaşık 65 kilometre kadar güneyindedir.

*

Saldırı gecesini kaplayan kriz ortamı içinde sorumluluğunun doğrudan Esadrejimine atfedilmesine karşılık, ertesi günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin bu konuda olağanüstü gündemle düzenlenen oturumunda olayın bütün boyutları ortaya çıktı.

Türkiye’nin Güvenlik Konseyi’ne yaptığı bildirim, saldırıya Rus savaş uçaklarının da katıldığını gösteriyordu.

Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu, Konsey’de yaptığı konuşmada, olay hakkında bilgi verirken “Radar izlerine göre Rus ve Suriye uçakları görev kolu düzeninde uçmuşlardır” dedi.

Rus ve Suriye savaş uçakları Rusların kontrolündeki Lazkiye’ye bitişik Hmeyhim üssünden kalkmışlardı. Ayrıca, İdlib’in hava sahasının kontrolü de bu üste faaliyet gösteren harekât merkezi üzerinden doğrudan Rus Hava Kuvvetleri’nin sorumluluğundaydı.

Bir başka anlatımla, İdlib hava sahasında Rusların bilgi dışında bir hareketin olabilmesi zaten düşünülemezdi.

*

Büyükelçi Sinirlioğlu, konuşmasında ayrıca ilk saldırıdan sonra yapılan uyarılara rağmen saldırıların devam ettiğine dikkat çekerek, hadisenin toplam “beş saat”sürdüğünü de açıkladı.

Bir diğer önemli nokta, Sinirlioğlu’nun önceden konvoyun konumuyla ilgili yazılı koordinasyon yapıldığını hatırlatarak, “Konvoy o sırada bölgede tek başına olduğu için, bundan mantıken kasıtlı bir şekilde hedef alındığı sonucu çıkar... Bu, Türkiye’ye karşı kasıtlı bir saldırganlık eylemiydi” şeklinde konuşmasıydı.

*

Burada altı çizilmesi gereken bir husus, Rusya’nın BM’deki Daimi Delegesi Vasiliy Nebenzya’nın Sinirlioğlu’nun doğrudan ülkesinin adını geçirdiği bu çıkışı karşısında sessiz kalmış olmasıdır.

Buna karşılık, Rusya Savunma Bakanlığı sorumluğunu tümden inkar etme yoluna gitmiştir. Rus tarafı, kendi uçaklarının o sırada havada olmadığını ileri sürüp, saldırının sorumluluğunu olduğu gibi Suriye’ye atmıştır.

*

Bu olayın neden yaşandığı sorusunun arka planına bakarsak... Saldırının gerisinde İdlib’in çatışmasızlık bölgesi ilan edilmesine karşılık, Esad rejiminin bu bölgeyi silahlı muhalefetten geri almak için Rus savaş uçaklarının desteğiyle giriştiği askeri harekât yatıyor.

Buna karşılık, İdlib’de en az 2 milyonu yerinden edilmiş kişiler olmak üzere 3 milyon dolayında bir sivil nüfusun yaşamakta oluşu, Türkiye açısından hassas bir durum yaratıyordu. Rejimin M-4 yolunun kuzeyine çıkarak İdlib’i ele geçirmesinin, Türkiye’ye doğru büyük bir göç dalgasını tetiklemesi muhtemeldi.

Rejim ordusu, 2020 şubat ayında Halep’ten gelen M-4 otoyolunun güneye Şam’a doğru kıvrılıp M-5 olarak devam ettiği kavşak noktası olan Serakib yerleşimine doğru önemli bir askeri harekâta kalkışmıştı. Serakib’den batıya doğru yönelen M-4 ise Lazkiye’ye kadar devam ediyordu.

TSK, bu gerilim sırasında Esad ordusunu M-4’ün kuzeyine geçip Türk sınırına yaklaşmaması için baskılamaya çalışıyordu. Keza, İdlib’de ÖSO ve HTŞ’nin de yer aldığı silahlı muhalefet cephesi de rejim ordusuyla çatışıyordu.

Bu çerçevede Serakib’de Esad ordusu ile TSK unsurları arasında bir dizi çatışma meydana geldi. Bu sırada 3 Şubat’ta Serakib’de rejim ordusunun açtığı topçu ateşinde 8 Türk askeri şehit oldu.

Keza 10 Şubat’ta M-4’ün üstündeki Taftanaz yerleşiminde 5 Türk askeri yine rejim ordusunun ateşi altında hayatını kaybetti.

Ardından, 20 Şubat’ta Serakib’in 10 kilometre batısındaki Kaminas yerleşiminde bir savaş uçağı TSK’ye ait bir tankı vurdu, iki asker şehit oldu. Rusya Savunma Bakanlığı, aynı gün, İdlib’de bir tankı havadan vurduklarını açıklayarak, sorumluluğu kabullendi.

*

Balyun olayının Türkiye’de yol açtığı infialin hemen ertesinde, TSK İdlib’de rejim hedeflerine dönük “Bahar Kalkanı Harekâtı”na başlamıştır. Ağırlıklı olarak hava unsurlarının kullanıldığı bu harekâtta rejim ordusuna çok ağır hasar verilmiştir. Rejim ordusunun envanterindeki kayıpların iki tugay büyüklüğüne ulaştığı hesaplanmıştır. Milli Savunma Bakanlığı, 4 Şubat’ta 3 bin 138 “rejim unsurunun etkisiz hale getirildiğini” duyurmuştur.

İşte sahada yaşanan yüksek gerilimin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 Mart 2020 tarihinde gerçekleştirdiği ve gergin bir ortamda başlayan Moskova gezisinde Rusya lideri Putin ile varılan mutabakatla İdlib’de yeni bir statüko tesis edilmiştir. M-4’ün kuzeyi ve güneyinde bir güvenlik koridoru tesis edilerek, rejimin M-4’ün üzerine çıkmaması kayda geçirilmiştir. Serakib ise rejimde kalmıştır.

Aslında beş yıl önce 5 Mart tarihinde İdlib’de yerleşen bu statüko HTŞ’nin rejim ordusuna karşı saldırıyı başlattığı geçen kasım ayı sonuna kadar büyük ölçüde devam etmiştir. Ancak geçen 8 Aralık’ta Esad rejiminin fiilen çökmesiyle birlikte Suriye’de tümüyle yeni bir durum ortaya çıkmıştır.

*

Kuşkusuz, Suriye’de ucu açık bir şekilde sürmekte olan gelişmeler önümüzdeki yıllarda da Türkiye’nin gündemini meşgul etmeye devam edecektir.

Ancak, Suriye’ye odaklanırken bu ülkede geçmişte yaşananları da unutmamak durumundayız. Balyun saldırısı, Suriye’de 13 yıl süren iç savaşta Türkiye’nin tek başına en çok asker kaybı verdiği hadisedir. Bütün bu dönemin en üzücü olayıdır.

Bundan beş yıl önce İdlib’de meydana gelen bu hadisede hayatını kaybeden 34 şehidimizin hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz.