Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras hakkında, dernek genel kurulunda dile getirdiği görüş ve eleştiriler gerekçe gösterilerek soruşturma başlatıldı.
Hem kamuda, hem uluslararası kuruluşlarda, şimdi de özel sektörde uzun yıllar görev yapmış ve farklı cephelerden Türkiye’nin ekonomik ve sosyal dinamiklerine şahit olmuş biri olarak açıkça söylüyorum: Bu ülkeyi sadece hükümet yönetemez.
Yatırım yapan, finansman yaratan, istihdam sağlayan, teknoloji geliştiren, ithalat ve ihracat yapan, yabancı sermaye getiren iş dünyası, Türkiye’nin en önemli hissedarılarından biridir. Onların düşünceleri, önerileri ve eleştirileri göz ardı edilemez; aksine, ülkenin geleceği için mutlaka hesaba katılmalıdır.
TÜSIAD kimi temsil ediyor?
TÜSİAD gibi köklü bir kuruluşun temsil ettiği 4.500 üye şirket, Türkiye ekonomisinin belkemiğini oluşturuyor. Dış ticaretin enerji hariç yüzde 80’ini bu şirketler gerçekleştiriyor. Kamu dışı istihdamın yüzde 57’sini onlar sağlıyor. Ülkenin ödediği kurumlar vergisinin yüzde 80’ini yine bu şirketler karşılıyor.
Bu rakamlar, iş dünyasının yalnızca kendi çıkarları için değil, Türkiye’nin ortak geleceği için var olduğunu açıkça gösteriyor. Üretir, ihraç eder, istihdam yaratır, vergi öderler. Ama bunların ötesinde, ülkenin büyümesi ve kalkınması için fikir üretir, çözüm önerirler. İşte tam da bu yüzden, iş dünyasının sesini susturmak yerine dinlemek gerekir.
Sağlıklı bir ekonomik düzenin temeli, güvenilir bir hukuk sistemi ve yargı bağımsızlığıdır. Yargının bağımsız olmadığı, siyasi iklimin öngörülemez olduğu bir ortamda yatırım kararları sekteye uğrar. Adil bir hukuk sistemi olmadan sermaye kaçar, yatırımlar durur, istihdam azalır. Bu durum sadece iş dünyasının değil, tüm toplumun ortak kaybıdır.
Açık yürekli bir diyalog kurulsun
Unutulmamalıdır ki, TÜSİAD, TOBB ve MUSİAD gibi iş dünyasını temsil eden başlıca kuruluşlar, bir “hobi kulübü” değil, ülkenin ekonomik sağlığı için çözüm ortağıdır. Üyelerinin sorunlarını ve beklentilerini dile getirmek, sadece kendi çıkarları için değil, ülkenin geleceği için bir sorumluluktur.
Eleştiriyi susturarak değil, dinleyerek çözüme ulaşılır. Eleştiri bir tehdit değil, daha iyiye varmak için bir fırsattır. İş dünyası olarak hükümetin karşısında değiller, olmamalılar; aksine, ülkemizin geleceği için onun yanında, çözümün bir parçası olmak isterler.
Ancak, kamuoyu önünde yapılan eleştiriler rahatsız ediyorsa, o zaman kapalı kapılar ardında açık yürekli bir diyalog kurulsun. Ortak akıl etrafında buluşulsun, öneriler dikkate alınsın. Önyargılar bir kenara bırakılarak, geçmişte yaşananlara değil, geleceğe odaklanılsın. Unutmayın, 23 yıldır iktidarda ve muktedir bir hükümet var önümüzde.
İş dünyasını küstürme lüksümüz yok
O yüzden geçmişe değil, önümüzde duran fırsatlara bakalım. Zor bir ekonomik darboğazdan geçiyoruz; iş dünyasını küstürme, sesini kısma lüksümüz yok. Susturulacak değil, dinlenecek bir sestir. Onların önerileri, sadece sektörlerinin değil, Türkiye’nin ortak çıkarlarını temsil eder. Bu bakımdan siyasetin yönü, politikaları, yargının bağımsızlığı da onların işidir aynı zamanda, kendi işlerini temelden etkilediği için.
İş dünyası, bu ülkenin yükü değil, en güçlü kaldıracıdır. Kullanılan kamu kaynakları, büyük ölçüde onların ödediği vergilerle besleniyor.
Şunu açıkça ifade ediyorum: Diyalogdan ve yapıcı eleştirilerden korkmayın. Bu ülkeyi ancak birlikte ayağa kaldırabiliriz. Hükümete düşen görev, iş dünyasının sesine kulak vermek, yargı bağımsızlığını güçlendirmek ve şeffaflıkla hesap verebilir bir yönetim anlayışını benimsemektir. İş dünyasına düşen görev ise eleştirirken yol göstermek, karşılıklı güvene dayalı bir çözüm ortaklığı inşa etmektir.
Türkiye hepimizin. Karşı karşıya gelerek değil, yan yana durarak, birbirimizi susturarak değil, dinleyerek büyüyebiliriz. İş dünyasının sesi, sadece bugünün değil, Türkiye’nin yarınlarının sesidir. Tıpkı sendikaların, üniversitelerin, yerel yönetimlerin, parlamenterlerin ve tüm toplum kesimlerinin sesleri gibi.