Bahçeli iyi, Erdoğan kötü polisi mi oynuyor?

Dün “Kandil’den peş peşe mesajlar: Sanki işler yolunda” başlıklı 10 dakikalık bir video analiz yayınladım. Bunu cuma akşamından kaydetmiştim ve dün sabah uyanınca herkes gibi ben de Van Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atandığı haberini gördüm. Aklıma videoyu iptal etmek, en azından başlığı değiştirmek gelmedi desem yalan olur. Ama sonra kendi kendime, “Belki de bunlar işlerin yolunda gittiğinin kanıtıdır,” dedim ve öyle bıraktım. Nitekim bazı izleyicilerden beklediğim gibi, “Hani işler yolundaydı?” imalı yorumlar geldi.

Sabotaj mı, masaya güçlü oturma isteği mi?

Van’a atanan kayyumu, hatta MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 2024 Ekim ayında başlattığı açılımdan bu yana yaşanan bütün olumsuzlukları—yani diğer kayyum atamalarını, gözaltıları, tutuklamaları vs.—pekala işlerin yolunda gittiğinin alametleri olarak görmek mümkün mü? Bana göre mümkün. Çünkü 40 yılı aşkın çatışma sürecinde ne zaman çözüm yolunda birtakım gizli ya da açık adımlar atılsa, çatışmayı daha da tırmandıran olaylar hep yaşanmıştır. Bunları kabaca iki gruba toplayabiliriz:

Çatışmanın her iki tarafında (devlet ve PKK) söz konusu çözüm girişiminden şu ya da bu şekilde memnun olmayan kesimlerin süreci sabote etmek istemeleri;

Çatışmanın her iki tarafının (devlet ve PKK) masaya daha güçlü oturmak için karşı tarafın gözünü korkutmak istemeleri. 

Ülke yönetiminde ikilik mi var?

Şu günlerde yaşadıklarımızı birinci kategoride açıklama eğiliminin daha baskın olduğunu görüyoruz. Örnek olarak, Ekrem İmamoğlu, Van’a kayyum atanması hakkında şöyle dedi: “Kürt kökenli vatandaşlarımızın seçme hakkına ve iradesine yönelik bu kötü uygulamalar ile MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin başlattığı çözüm odaklı süreçleri aynı anda değerlendirmek zorlaşmıştır. Birbiriyle çelişen bu politikalar milletimizin aklını karıştırmakta, ülke yönetiminde ikilik mi var algısı yaratmaktadır.”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da, dili sürçüp “Abdullah Bahçeli” diye hitap ettiği MHP liderini ayrı tutarak Erdoğan’a şöyle seslendi: “Saray’a ve doğrudan Erdoğan’a soruyoruz: Siz bugün Van’a kayyum atayarak var olan diyalog sürecini dinamitlemeyi mi hedefliyorsunuz? Barış sürecinin konuşulduğu ve toplumun umutlandığı bir dönemde bu diyalog sürecini darbelemeyi mi hedefliyorsunuz? Bunları Saray’ın ve Erdoğan’ın çıkıp açıklaması gerekiyor. Bakın Erdoğan ayağının tozuyla yurt dışından geliyor ve kayyum atanıyor.”

İyi polis-kötü polis

Cumhur İttifakı kurulduktan sonra birçok AKP’li, tabii en çok da Kürt olanlar, özellikle seçim dönemlerinde Erdoğan’ın Kürt sorunu konusunda bir şeyler yapmak istediğini fakat MHP/Bahçeli yüzünden yapamadığını söyler ve muhataplarını belli ölçüde ikna da ederlerdi. Şimdi her şey tersine döndü. Mesela, Bahçeli’nin “akil insan” olarak övdüğü Ahmet Türk, Erdoğan tarafından görevden alınıyor; Bahçeli, her vesileyle çözümden söz ederken Erdoğan, düşük bir profili ve sessizliği tercih ediyor. Bir de tabii, Kürtlere “devletin gücünü gösterme”ye her zamanki gibi devam ediyor.

Pozisyonları böylesine köklü bir şekilde değişmiş olmasını bir türlü anlamlandıramayanlar ise, yukarıda sözünü ettiğimiz iki kategoriye bir üçüncüsünü ekliyor ve Erdoğan ile Bahçeli’nin bilinçli ve danışıklı bir şekilde hareket ettiklerini, o dillere destan “iyi polis-kötü polis” oyununu oynadıklarını ileri sürüyorlar.

Erdoğan neden çekiniyor?

Kişisel olarak bu süreçte yaşadıklarımızın her üç kategoriye de tam uymadığını düşünüyorum. Bu noktada bazı notlar düşmek isterim:

Özellikle Kürtlerin Bahçeli’ye olumlu, Erdoğan’a olumsuz bakıyor olmaları anlaşılır bir şey, ama bu Erdoğan ile Bahçeli’nin danışıklı bir oyun oynadıkları anlamına gelmez.

İkilinin bakış açılarındaki farkları şöyle açıklamak mümkün olabilir: Bahçeli devletin, Erdoğan kendi iktidarının bekâsını önceliyor.

Buradan hareketle, devletin bekâsını gözeten ve bunu hayata geçiren yeni bir çözüm süreci pekala Erdoğan iktidarının sonunu getirebilir.

Erdoğan geçen çözüm sürecinin ardından yapılan Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin büyük bir patlama yapıp, AK Parti’nin ilk kez tek başına iktidarı kaybetmiş olduğunu unutmamışa benziyor.

Bununla birlikte, Erdoğan’ın bu yeni süreci sabote etmek istediğini ileri sürmek fazla aşırıya kaçmak olacaktır. Onun özellikle Kandil’in İmralı’yı dinlememe, diğer bir deyişle süreci sabote etme ihtimalini abartıp, yargı eliyle yaptığı cezalandırmalarla muhtemel bir hüsran için bir tür ön hazırlık yaptığını söyleyebiliriz. 

Özetle, bambaşka bir süreç yaşıyoruz ve bu sefer işlerin yolunda gitme ihtimalinin daha yüksek, ama bununla birlikte engellerin de daha zorlu olduğunu düşünüyorum.