Tianjin Zirvesi: Erdoğan–Şi–Putin Buluşması ve Türkiye’nin İnce Dengesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, içerdeki yoğun gündeme rağmen binlerce kilometre yol katedip Tianjin’deki Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi’ne katılması tesadüf değildi. Zirve, yalnızca Erdoğan–Şi Cing Ping görüşmesine değil, Erdoğan–Putin temasına da sahne oldu. Bu buluşmalar diplomatik nezaketin ötesinde, Türkiye’nin yeni jeopolitik pozisyonunu işaret eden güçlü sinyallerdi.

Ankara artık yalnızca Batı ittifaklarının pasif bir üyesi değil. Doğu ile köprüler kurarak, kendi çıkarlarını önceleyen bağımsız bir aktör olduğunu daha açık biçimde ortaya koyuyor.

NATO’dan Şangay’a: Çelişki mi, denge mi?

Türkiye’nin NATO üyeliği, AB adaylığı, OECD ve Avrupa Konseyi üyelikleri ile ŞİÖ’de “diyalog ortağı” statüsü arasında hukuki bir çelişki yok. ŞİÖ, NATO gibi bağlayıcı bir savunma paktı değil; daha çok temas ve işbirliği platformu.

Ama algısal gerilim var. Washington ve Brüksel, Ankara’nın Pekin ve Moskova ile aynı karede görünmesini “eksen kayması” ihtimali olarak okuyor. Moskova ve Pekin ise Türkiye’nin NATO kimliğiyle ŞİÖ’ye oturmasını prestij kaynağı görüyor; Ankara’nın tam sadakat göstermeyeceğini de biliyorlar.

İşte bu yüzden Ankara, “tam üyelik” yerine “diyalog ortağı” statüsünde kalmayı tercih ediyor: Masada olmak ama zincirlenmemek.

Çin ve Rusya ile çift hatlı gündem

Erdoğan–Şi görüşmesinde Orta Koridor’un Kuşak-Yol Girişimi ile entegrasyonu masadaydı. Bu hamle Türkiye’yi yılda 75 milyar dolarlık Avrasya transit ticaretinin merkezine çekebilir. Ayrıca 5G, biyoteknoloji, altyapı ve yenilenebilir enerji yatırımları gündeme geldi. Çin’den Türkiye’ye gelen doğrudan yatırımların 2025 sonunda 3 milyar doları aşması bekleniyor.

Erdoğan–Putin görüşmesinde ise enerji ağır bastı. Akkuyu Nükleer Santrali’nin seyri, TürkAkım boru hattı ve doğalgaz ticaretinde yeni indirim formülleri konuşuldu. Türkiye 2024’te Rusya’dan 21 milyar dolarlık doğalgaz ithal etmişti. Karadeniz tahıl koridoru ve gıda diplomasisinde Ankara’nın oynayabileceği rol de masaya yatırıldı.

Türkiye böylece aynı zirvede, Çin’den teknoloji–yatırım, Rusya’dan enerji–güvenlik paketlerini aynı anda devreye soktu.

Tianjin ve Batı’nın tepkisi

Washington, Türkiye’nin Çin ve Rusya ile aynı eksende görünmesini güvenlik riski olarak algılıyor. Savunma teknolojilerinden finansal iş birliklerine kadar Pekin ve Moskova etkisinin büyümesi kaygı uyandırıyor.

Brüksel’de tablo daha karmaşık. Avrupa, Türkiye’nin Kuşak-Yol entegrasyonunu lojistik ve enerji açısından fırsat olarak görüyor. Ancak Çin ve Rusya’nın Türkiye üzerinden Avrupa pazarına sızmasından endişeli.

Dolayısıyla mesele, Türkiye’nin taraf değiştirmesi değil; dengeyi ne kadar ustalıkla sürdürebileceği.

Hindistan Azerbaycan’ı engelliyor

Tianjin yalnızca Erdoğan–Şi–Putin üçgeniyle sınırlı kalmadı.

•Hindistan, Şi ve Putin’le verdiği dostane görüntülerle çok kutupluluğun simgesi oldu. Ancak Batı’yı hedef alan bildirileri imzalamayarak stratejik özerklik çizgisini korudu. Bu, Hindistan’ın hem Batı hem Doğu’yla iş yapmaya devam edeceğini gösteriyor.

•İran, izolasyonunu kırmak için fırsat aradı. ABD ve İsrail karşıtı bildirilerde destek arayışı dikkat çekti. Türkiye açısından bu hem enerji ve lojistik rekabeti hem de ortak yatırım fırsatlarını gündeme getiriyor.

•Orta Asya ülkeleri (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan) temkinli pragmatizm sergiledi. Şi ve Erdoğan’la ayrı görüşmeler yaptılar, kendilerini “denge unsuru” olarak konumlandırdılar.

•Azerbaycan, hâlen “diyalog ortağı.” Hindistan’ın rezervleri nedeniyle tam üyelik gecikti. Bu, Bakü’nün hem Batı hem Doğu’yla oynamaya devam edeceğini, Ankara’ya da esnek manevra alanı sunduğunu gösteriyor.

İş dünyası için dersler

Tianjin’den çıkan mesajlar sadece siyasetçilere değil, iş dünyasına da yön gösteriyor:

•Çin’den gelecek sermaye için Türkiye’nin şeffaf, öngörülebilir regülasyonlar geliştirmesi gerekiyor.

•Rusya ile enerji ortaklığı Türkiye’yi bölgesel merkeze (hub) dönüştürebilir, ama yaptırım risklerini artırabilir.

•Kuşak-Yol entegrasyonu, Türk şirketlerine Orta Asya’dan Afrika’ya uzanan tedarik zincirlerinde daha güçlü rol imkânı sunuyor.

•ABD–Çin rekabeti sertleşirse, Türkiye’nin sıkışma riski büyür; şirketler bu senaryoya hazırlıklı olmalı.

Medyada yansımalar

Çin basını, Tianjin’deki askeri geçitte Şi’nin yanında Putin ve  Kuzey Kore lideri Kim Jong’un yer almasını “yeni eksenin” simgesi olarak sundu. Türk basını ise Erdoğan’ın Şi ve Putin ile aynı karede görünmesini, Ankara’nın “ittifakların gölgesinde değil, kendi çıkarlarını önceleyen” çizgisinin kanıtı olarak yorumladı. Erdoğan’ın İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan ile görüşmesinde nükleer müzakerelerin sürdürülmesi ve enerji işbirliği vurgusu öne çıktı.

Yeni küresel düzende Türkiye

21.yüzyılın geri kalanı enerji–teknoloji–demografi üçgeninde şekillenecek. ABD–Çin rekabeti sertleşecek, Rusya enerji diplomasisiyle alan açmaya çalışacak, Avrupa stratejik özerklik arayışına yönelecek. Afrika ve Asya’nın demografik yükselişi ise küresel siyasetin yeni dinamiği olacak.

Türkiye bu tabloda yalnızca köprü değil, “kod yazıcı” bir aktör olabilir. Enerji, lojistik ve finans hatlarında merkezî konumunu güçlendirebilir. Küresel Güney’in yükselişinde diplomatik ve ekonomik öncülerden biri haline gelebilir. Ama aksi halde, büyük güçler arasında sıkışan ve risklerin yükünü taşıyan bir ülke olarak kalma ihtimali de var.

İnce dengenin testi

Tianjin Zirvesi, Türkiye’nin artık pasif bir seyirci değil, küresel güç dengelerinin yeniden yazıldığı sahnede aktif bir oyuncu olduğunu gösterdi. Çin ile teknoloji–yatırım, Rusya ile enerji–güvenlik hatlarını aynı anda güçlendirmek, büyük fırsatlar sunduğu kadar ciddi riskler de içeriyor.

Eğer Ankara bu dengeyi ustalıkla kurabilirse, sadece jeopolitik bir güç değil; yatırımcılar için cazip bir güvenli liman ve Avrasya’nın merkezinde vazgeçilmez bir ticaret–finans Hub ‘ı olabilir.

Her zaman vurguladığımız gibi, Türkiye öncelikle kendi evinin içini siyasi ve ekonomik bakımdan toparlamalı, dayanışmayı güçlendirmeli ki ki dış angajmanlarında zafiyete uğramasın.