BİRTEK-SEN, TÜSİAD ve rejim

Aynı anda hem işçi sendikasına grev yasağı getiriliyor hem de sermayenin en güçlü örgütünün başkanına soruşturma açılıyor.

Hem sermaye hem de işçi sınıflarına aynı anda baskı uygulayan bir iktidar:

Garip mi?

Hayır!

Neden?

Çünkü İktidar “Demokratik Rejim”in temelinde olan her iki çağdaş sınıfa da karşı...

Çünkü Rejim “Gerici”!

***

Sevgili okurlarım, hemen belirtmeliyim ki “Gerici” kavramını siyasal, sınıfsal ya da ideolojik olarak değil, doğrudan doğruya, zamansal anlamda kullanıyorum:

“Gerici”den kastım, “ülkeyi, toplumu, zaman ve tarih içinde geri götürmek isteyen”dir!

***

Ne yazık ki Türkiye’deki “sağcılar”, genellikle, (nadir istisnalar dışında) ne “Muhafazakâr Demokrat” ne Avrupa’daki anlamıyla “Liberal” ne ABD’deki anlamıyla “Liberteryen” ne de “Demokrattır”.

Bizim ülkemizdeki “sağcılar” doğrudan doğruya “Demokrasi Karşıtlığı” yapmakta, otoriter eğilimleri dışa vurmakta ve ülkeyi, toplumu, tarih ve zaman içinde geriye götürmek istemektedirler!

Bunu da hiçbir yoruma yer bırakmayacak biçimde, “Laik Demokrasiye” karşı çıkarak, “Hilafet” isteyerek, “Şeriat”ı savunarak, Atatürk’e, Cumhuriyete hakarete varan eleştirilerde bulunarak açıkça dile getirirler.

***

Neden bizim “sağcılar” gerici ve otoriter eğilimli oluyor da Demokrat olamıyorlar?

Bunun iki nedeni var:

Birinci neden, bütün sağ partilerin 1946’da kurulan Demokrat Parti’yi taklit etmeleri, onu örnek almalarıdır.

Demokrat Parti döneminde, Türkiye’de Sermaye ve İşçi sınıfları henüz gelişmemiş oldukları için Menderes, Cumhuriyet öncesi dönemin egemenleri olan tarikatlara ve toprak ağalarına dayanan bir politika izledi.

Sonradan, Sermaye Sınıfı ve İşçi Sınıfı geliştiği halde, sağcı partiler ve politikacılar, DP’yi izleyerek, Din/Tarım döneminin egemenleri olan tarikatları ve toprak ağalarını yaşatmak ve onlara dayanmak politikalarını izlediler; izliyorlar.

İkinci neden, Çok Partili Düzen’e geçişin, Soğuk Savaş Dönemi’ne rastlaması dolayısıyla, Emperyalizmin, Dinci/Mezhepçi ve Irkçı/Milliyetçi otoriter politikaları, Atatürkçülere, Cumhuriyetçilere, Demokratlara, Solculara, karşı ideolojik ve siyasal bir silah olarak kullanmasıdır.

Kökenleri, Demokrat Parti’ye ve Menderes’e dayanan bütün sağ partiler ve politikacılar, bu ideolojik ve siyasal miras üzerinde yükseldikleri için “Dincilikten” (dikkat “dindarlıktan” değil), “Mezhepçilikten”, “Irkçılıktan” ve “Faşizme kayan aşırı Milliyetçilikten” kendilerini kurtaramamışlardır.

***

16 Nisan 2017’de yasalara aykırı oy sayımı ile sonuçları ilan edilen Halkoylaması ile kurulan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” yani tek kişinin egemenliğine dayalı olan “Şahsım Devleti Rejimi” işte bu nedenlerle ülkeyi, Ortaçağ’a ve Ortadoğu’ya geri götürmek istediği için “gericidir”!

Rejim bu nedenlere aynı anda hem Sermaye hem İşçi örgütlerine karşı baskı uygulamaktadır:

Çünkü bu sınıflar, Demokratik Rejimi kuran ve yaşatan çağdaş sınıflardır ve Din/Tarım toplumlarının egemenleri olan tarikatlara da toprak ağalarına da karşıdırlar!

Bazı aymazların sandığı gibi bu Rejim, sermayeden yana değildir; tam tersine, sermayeye de karşıdır.

Çünkü gelir ve servet dağılımında, hem işçi hem de sermaye sınıflarına karşı, hem ifade hem de serbest piyasa özgürlüklerine ters düşen bir biçimde, sadece kendi oligarşisinden yanadır!