İki ziyaret, iki basın toplantısı

Geçtiğimiz hafta başında Türkiye’yi yakından ilgilendiren iki önemli ziyaret gerçekleşti. ABD Başkanı Donald Trump, 3 Şubat’ta Beyaz Saray’daki ilk resmi konuğu olarak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu ağırladı. Aynı tarihte Suriye Arap Cumhuriyeti’nin Geçici Cumhurbaşkanı Ahmet Şara da Suudi Arabistan’dan sonra ikinci ziyaretini Ankara’ya gerçekleştirdi.

İlk ziyaretlerin önemi

İlk ziyaretlerin devletlerin uluslararası ilişkilerinde ayrı bir anlamı vardır. Diğer ziyaretler kısa sürede unutulur, ama ilkler uzun yıllar hatırlanır. İlk ziyaretler aynı zamanda ülkeler arasındaki yakınlığın ve dostluğun da bir göstergesi sayılır. Türk liderler iktidara geldiklerinde ilk ziyaretlerini KKTC’ye yaparlar. Yunanlı devlet adamlarının ilk rotası ise daima Güney Kıbrıs olmuştur.

42 yıllık meslek hayatımda bu geleneğin sadece iki istisnasına şahit oldum. 2002 yılı sonunda TBMM Başkanı Bülent Arınç selefi zamanında planlanmış Hindistan ziyaretini iptal etmedi. Cesaretli bir kararla ilk yurt dışı gezisini Hindistan’a gerçekleştirdi. Bülent Arınç’ın, İslamabad’tan önce Yeni Delhi’yi ziyaret etmesi Hint tarafında çok olumlu algılandı. Aradan bir yıl geçmeden Başbakan Vajpayee, Türkiye’yi ziyaret etti. O tarihten bu yana da Türkiye’ye ayak basan Hintli bir başbakan olmadı. Aynı yıl Türk Hava Yolları İstanbul-Yeni Delhi seferlerine başladı. İkili ticaret hacmi arttı. Türk-Hint ilişkileri daha önce hiç olmadığı kadar hareketlilik kazandı.

İkinci istisna ise Yorgos Papandreau’nun seçimleri kazandıktan üç gün sonra 2008 yılında “Güney-Doğu Avrupa İşbirliği Süreci Toplantısı” (GDAÜ) için Türkiye’ye yaptığı ziyarettir. Her ne kadar uluslararası bir toplantı için de olsa Papandreua’nun ziyareti GDAÜ toplantısının önüne geçti. Yeni bir Türk-Yunan yakınlaşmasının başlamasına vesile oldu.

Amerikan başkanları ilk ziyaretlerini geleneksel olarak kendisi için özel olarak düzenlenen NATO Zirvesine katılmak üzere Brüksel’e gerçekleştirirler. Bu gelenek baba Bush zamanından bu yana istisnasız devam ettirildi. Trump birinci döneminde de göreve başladıktan kısa bir süre sonra bir akşam yemeğinde NATO ülkelerinin liderleriyle tanışmak için Brüksel’e gelmişti. Acaba bu gelenek Trump 02’de de devam ettirilecek mi? Geldiği takdirde, bunca olup bitenden sonra Trump, Kanadalı ve Danimarkalı müttefiklerinin yüzlerine nasıl bakacak?

Vaşington ve Ankara’daki basın toplantıları

Vaşington’daki Netanyahu/Trump ortak basın toplantısı 40, Ankara’daki Erdoğan/Şara’nınki ise 13 dakika sürdü. Ankara’da soru alınmazken, Vaşington’daki basın toplantısının 20 dakikası soru/cevap bölümüne ayrılmıştı. Kapalı kapılar arkasındaki görüşmelerde neler konuşulduğunu bilmeye imkân yok.  Kamuoylarının tek bilgi kaynağı ziyaret sonundaki basın toplantıları oluyor. Maalesef Türkiye’deki resmi görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantılarında artık ya hiç soru alınmıyor ya da iki taraftan birer veya en fazla ikişer soruyla kısıtlı tutuluyor. Kimlerin ve hangi soruları soracağı önceden belirlendiği için de basın toplantılarında heyecan yaşanmıyor, sönük geçiyor.

Basın toplantılarında Trump

Amerika her ne kadar süratle demokrasiden uzaklaşmakta ise de basın ve ifade özgürlüğü alanında hala belirli bir seviyeyi koruyabiliyor. Vaşington’daki basın toplantısında gazeteciler Trump’ı ağır ifadelerle eleştirdiler. Gazze’deki “emlak projesi”nden dolayı Amerika’yı işgalcilikle suçlayanlar oldu. Trump ilginç bir kişilik.Çoğu zaman saçmalasa da basın toplantılarındaki  performansları hiç de fena sayılmaz. Ayrıca “Showman” Trump’ı özlemek çok da eğlenceli oluyor. Bir kere hiç sinirlenmiyor. Karşısındakilere hakaret etmiyor. Cevabını bilemediği soruları almaza yatıyor. Afganlı kadın bir gazetecinin ABD’nin Taliban’ı tanıyıp tanımayacağı, kadınların gördükleri baskılar ve Afganistan’daki durumla ilgili bir sorusuna önce, “Söylediklerinizden tek kelime anlamadım, siz nereden geliyorsunuz?” şeklinde karşı bir soruyla cevap verdi. Sonra da ne anlama geliyorsa, “güzel bir ses, size bol şanslar diliyorum” diyerek herkesi güldürdü.

Donald Trump ve Binyamin Netanyahu

Netanyahu ile Trump arasında çok özel ilişkiler olduğu her hallerinden belli. Netanyahu, Trump’ı İsrail’in Amerikan tarihinde başkanlık koltuğundaki en büyük dostu olarak niteledi. Netanyahu masaya otururken sandalyesini altına süren Trump da Netanyahu’ya sürekli “Bibi” diye hitap ediyor. Bibi, Netanyahu’nun takma ismi. Aralarındaki samimiyeti göstermek açısından herkesin önünde Hasan’a, “Haso” demek gibi bir şey.

Ahmet Şara’nın zor tercihi

Suriye Arap Cumhuriyeti Geçici Cumhurbaşkanı Ahmet Şara, ilk yurt dışı ziyareti olarak sebep-i mevcudiyetini borçlu olduğu Türkiye’yi değil de paranın kokusunu aldığı Suudi Arabistan’ı seçti. Rolex kol saati, Vakko takım elbiseden daha ağır basmış olmalı. Ankara’daki basın toplantısına gelince, 13 dakikanın 10 dakikasında Cumhurbaşkanı Erdoğan konuştu. Erdoğan uzun uzun Türkiye’nin kısa sürede  Suriye için yaptıklarını anlattı. Şara’yı ve Suriye halkının mücadelesini övdü ve tabii ki Suriye’nin Kuzeyinde yuvalanan YPG/PKK terör örgütünün Türkiye için yarattığı güvenlik endişelerini dile getirdi.3 Şubat’ta ünlü İngiliz dergisi “Economist’te’ yayınlanan mülakatında, Suriye topraklarından komşu ülkelere tehdit yöneltilmesine izin vermeyecekleri sözünü veren Şara, Ankara’da bu topa hiç girmedi. Belli ki askeri bir harekata o da sıcak bakmıyor. Bu sorunu Amerika’nın aracılığıyla sık sık bir araya geldiği anlaşılan YPG’nin komutanı  Mazlum Kobani ile görüşerek aşmak istiyor. Haberler doğru ise, Suriyeli Kürtlerin çatı örgütü ENKS’nin görüşme talebini de Kürtleri temsil etmediği gerekçesiyle geri çevirmiş.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Muhammed Colani (Ahmet El Şara)

Trump’ı ciddiye almak

Cumhurbaşkanı Erdoğan, her ne kadar ciddiye alınacak bir proje olmadığını söylese de Trump, Gazze’yi satın almak önerisinde oldukça ciddi görünüyor. Her fırsatta teklifini yeniden gündeme getiriyor. Filistin’i öteden beri sırtlarında bir yük olarak gören petrol zengini Arap devletlerine bir süre sonra bu fikri kabul ettirirse kimse şaşırmasın. Ürdün Kralı Abdullah Vaşington ziyaretinde ilk günden gemileri suya indirmiş gibi bir görüntü sergiledi. Trump’ın general diye atıfta bulunduğu Sisi’nin Mısırının da çok fazla direnebileceğine pek ihtimal vermiyorum.

Trump’ın iş başı yaptığı 20 Ocak’ta yurt içinde ve yurt dışındaki bazı köşe yazarları, yazılarına “Trump geri döndü. Kemerlerinizi bağlayın” diye başlıklar atmışlardı.

Galiba Trump’ın pilot kabininde olduğu sürece emniyet kemerlerini hiç çıkarmamak gerekecek.