İmamoğlu’na yasak gelir de Yavaş CHP adayı olursa Erdoğan’ın işi kolaylaşır mı, yeni ‘forvet’ çıkar mı, Kürtlerle çözüm bu işin neresinde?

Sorular, akıl yürütmeler…

 -‘Seçimlere daha vakit var, neden CHP aday belirliyor ki?’

-Ana muhalefetin potansiyel cumhurbaşkanı adaylarından Ekrem İmamoğlu eğer adaylaşırsa yargı siyaset yasağı için iki kere düşünür mü? Ya da yargı üzerindeki ‘güç sahipleri?’  İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sınırlarının ötesinde bir siyasal figüre dönüşen İmamoğlu’nun partisinin ön seçiminden pek muhtemel birinci aday olarak çıkmasıyla ‘memleketin geleceğine dair daha perspektif veren hedefleri ortaya koyma potansiyeli’ daha çok ortaya çıkabilir mi? Belediye ile sınırlanmaya çalışılan dil seçmenin geneline seslenebilme gücüne kavuşur mu?

-Yargı İmamoğlu ile ilgili ne hazırladı-hazırlıyor? İmamoğlu ve CHP bu süreci iyi yönetebilir mi?

En bilineni ‘ahmak davası…’ 4 Mayıs 2022’de 2 yıl yedi ay hapis ve siyasi yasak cezası geldi. Dosyası istinafta. Ayrıca Beylikdüzü Belediye Başkanlığı dönemindeki görevi sırasında sorunlu ihale iddiasından Kasım 2024’te İBB’nin bazı etkinliklerinde ‘usulsüz harcamaya’ ekonomi kökenli, yolsuzluk iddialarının tartıştırılması da istenen davaları da var. Son iki ayda İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın ‘tehdit ve terörle mücadelede görev alan kişileri hedef gösterdiği’ gerekçesiyle açtırdığı dava ve davalarına hep aynı bilirkişinin verilmesini anlattığı toplantıyla ilgili ‘yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs’e… Hemen her biri sonuçları itibariyle İmamoğlu’nu yarış dışına çıkarabilecek davalar. Ancak Erdoğan’ın ‘turpun büyüğü’ diye nitelendirdiği; ‘Esenyurt, Beşiktaş belediyeleri ile başlayan ilçe belediye başkan yardımcılıklarından belediye meclisi üyelerine soruşturmaların genişlediği operasyonlar’ ve tabii partinin kurultayında para dağıtıldığı-şaibe yapıldığı’ iddiaları. İktidarın yargı yoluyla elindeki medya gücü vasıtasıyla buradan İmamoğlu’na gelmek istediği-geleceği açık. Savcılığın hazırladığı iddianame ve detayları bile, aralarında muhalefet milletvekillerinin de olduğu isimlerce özel sohbetlerde paylaşılıyor. Yukarıdaki soruda, İmamoğlu ve CHP bu süreci yönetebilir mi diye düşünürken aklımda sadece iktidar yok. Partinin içindeki dinamikler de düşünülerek soruldu. İmamoğlu’nun gazeteci İsmail Saymaz’a verdiği söyleşide en dikkat çekici kesimlerden biri ‘parti içine bu konuyla ilgili verdiği mesaj’ idi: 

“CHP tarihinin en gurur verici, en itinalı, en yarışmacı, tertemiz kurultayını yönettik. Seçimlerin kaybedeni vardır, kazananı vardır. Kazananı kurultayda oy kullanan tüm üyelerdir ve partidir. Belki bir adayı kaybetmiştir, bir aday kazanmıştır. O kişiler teferruat. Mesele partinin kazanımıdır. Bu kazanımın en büyük ödülü 4-5 ay sonra birinci parti olma başarısıdır. Ne kadar temiz, ne kadar doğru bir kurultay olduğunun halk tarafından ödüllendirilmiş halidir. Müsavat Dervişoğlu’nun tehdit edildiği bir ortamda; biz bilirkişiyle ilgili neler neler savunduk, kimsenin kılı kıpırdamıyor; ama kalkıp (kurultayla ilgili) hemen soruşturma… Buna alet olan ve olmayı düşünen, CHP çatısı altında bulunan hiçbir isme bunu yakıştırmam.”

 

İmamoğlu’nun bu çıkışından sonra parti içinde önümüzdeki süreçte neler yaşanacak göreceğiz. 11 Nisan’da aynı güne sığdırılmış ki davayla yargı karşısına çıkacak İmamoğlu. İktidar en çekindiği adaylardan birini yargısal anlamda iyice sıkıştırmaya çalışıyor daha da çalışacak öyle anlaşılıyor.

-İmamoğlu ile Yavaş dengesi nasıl şekillenecek, sürecek?

CHP 23 Mart’ta üyelerinin katılımıyla cumhurbaşkanı adaylığı ön seçimini yapacak. İmamoğlu’na göre ‘bu bir demokratik devrim.’ Anketlerde önde çıkan Mansur Yavaş’a göre ‘hem seçimlere süre varken aday belirlemek yanlış hem de CHP’nin adayına CHP dışından isimler de oy vereceği için bu seçimin eksikleri var.’ Bu yüzden ön seçime girmiyor. Ancak CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in de katıldığı bir üçlü buluşmada ‘CHP içinden ilk tur için iki aday çıkabileceği’, ilk turda önde çıkan adayın seçim ikinci tura kalırsa diğer aday ile birlikte Erdoğan’a karşı yarışacağı bir formül önerdi. Bir parti iki aday, bir parti farklı vaatler, buradan seçmenin kafasının karışabileceği üzerine iki gün evvel bir yazı yazdım. Önümüzdeki süreçte bu işin nasıl şekilleneceği önemli olacak. Her iki isim de birbirleri hakkında son derece yapıcı bir dil kullanıyor. Yavaş’ın İmamoğlu’nun ifade vermeye gittiği gün otobüs üstünde el ele verdiği fotoğraf, pazar akşamı Özel’in de olduğu üçlü fotoğraf, İmamoğlu’nun ‘Yavaş ile yan yana durmak benim için onur’ demesi… Peki bu durum seçime kadar sürer mi? Göreceğiz.

-Yavaş bir ‘bekleyen’ aday mı?

Bu soruyu bana CHP’de politika yapan bir isim Demirel için bir dönem kullanılan ‘bir bilen’e atıfla sarf etti. Bir ‘bekleyen’den kasıt İmamoğlu’na gelebilecek siyasi bir yasağın sonucu kendisinin adaylaşacağı beklentisi. Elbette Yavaş bunu dilemiyor, bunu umut etmiyor olabilir. Ya da Makyevelist bir tavırla bunu beklemiyordur. Ama böyle bir durum gerçekleşirse Yavaş’ın adaylığı söz konusu olur.  

-İmamoğlu için yasak gelirse ön seçime girmemiş Yavaş’ın aday olması kolay olur mu?  

Tartışma yaratır.

-Yavaş’ın aday olması CHP’ye ‘milliyetçi-muhafazakâr oyları’ çeker mi?

Bu sorunun bir basit bir komplike yanıtı var. Basiti ‘evet çeker’. İşin komplike yanına gelince. Yavaş eğer aday olursa ‘bugüne kadar görüşlerini özenle çok belli etmediği komplike konularda’ topluma ne söyleyecek. Demokrasi, özgürlükler, devlet-güvenlik algısı ve elbette Kürt sorunu. Soruyu şöyle de sorabiliriz: Yavaş ‘milliyetçi-muhafazakâr oyları çekebilir’ ama burada hem AKP-MHP’nin domine ettiği ciddi bir taban var hem de CHP’nin de tabanını oluşturan daha geniş, demokrasi-hukuk talebi yüksek kesim ‘milliyetçi-muhafazakâr bir bakış açısıyla çerçevelenmek isteyecek mi?’ Şunu düşünebiliriz. Yavaş aday olursa dili daha kapsayıcı olabilir. Kimi zorluklar olduğunu kabul etmek gerekiyor.

-İktidarın Kürtlerle barış arayışı CHP’deki adaylaşma sürecini etkiler mi, sonuçta belirleyici rol oynar mı?

Buna ‘hayır’ demek zor. Önce Türk-Kürt ittifakı da denilen bölgeyi de kapsayabilecek barış arayışındaki son duruma bakalım. Öcalan’ın örgüte silahları bıraktıracak bir çağrı yapması neredeyse kesinleşti. Önümüzdeki hafta sonu İmralı’ya giden heyet Irak’ta Barzani’den Talabani’ye bir dizi görüşme yapacak, Öcalan’ın Rojava ve Avrupa’ya yazdığı mektuplardan birini de burada muhataplarına verecek. PKK bu konuda ‘silahların ne şekilde bırakılacağından silahı bırakanların ne olacağına, Öcalan’ın ‘teknik koşullarla doğrudan irtibatla süreci yönetmesini de’ istediği bir dizi soruyu-konuyu gündeme getirdi. Son yaptıkları açıklamada da ‘devlet korkmasın Kürtler devleti yıkmayacak’, ‘toplum korkmasın Türkiye bölünmeyecek’ içerikli sürece pozitif yaklaşan bir dil kullandı. Yani PKK bir şekilde ikna olmaya yakın gözüküyor. Konu hakkında bilgisi olan kaynaklar ‘Erdoğan ve Bahçeli’nin ortak inisiyatifiyle başlayan-gelişen süreçte Öcalan’ın mesajının-çağrısının ardından Erdoğan’ın sürece daha da sahiplenen bir dile geçerek adımlar atılabileceğinden’ bahsediyor. İlk akla gelen ‘demokrasi ve hukuk’ta atılacak adımlar. Sürecin ilk başında ‘bahar aylarında siyasi davaların olduğu tahliyeleri de kapsayacak’ kimi konulardan bahsedenler vardı. Ancak gelinen süreçte kısa süre içinde bu şekil adımlar atılmayacağı bu olacaksa bile yıllara yayılacağı dile getiriliyor. Acaba o yıllar cumhurbaşkanlığı seçimine yaklaşılan yıllar’ olabilir mi?

-Kürt seçmen yüzünü yeniden iktidara döner mi?

Atılan-atılacak adımlar kadar iktidarın (Anayasa’ya rağmen pek muhtemel Erdoğan) karşısına çıkacak adayla ilgili de bir durumdan bahsetmek gerekebilir. Seçime yaklaşılan yıllara yayılan belki sonrası için de ‘kimi ümitleri barındıran vaatleri kapsayan süreç’ Kürtlerin oylarını en azından bir kısmını iktidara çekebilir. Burada CHP’nin adayının Mansur Yavaş olması da oyların yeniden iktidara gitmesinde motive edici bir unsur haline gelebilir. Yavaş’ın CHP’nin de özellikle son seçimlerde Kürtlere karşı daha pozitif hale gelen diline paralel yapacağı çıkışlar önemli olabilir. Ama Erdoğan’ın siyaset yapma şekli, alana çıktığı zamanki performansı ve kullanacağı kimi devlet-medya gücü Yavaş’a karşı kazanmasında onu şanslı hale getirir. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın MHP lideri Devlet Bahçeli’yi geçirdiği operasyon sonrası telefonla arayarak ‘barış ve kardeşlik çalışmaları konusunda Türkiye’nin size ihtiyacı var’ demesi de çok önemli bir gelişme. Günün en önemli söyleşilerinden birini İmralı Heyeti’nde bulunan Sırrı Süreyya Önder, Mezopotamya Ajansı’na verdi:

“Öcalan, Suriye’nin toprak ve devlet yapısı olarak bütünlüğü ile Kürtlerin demokrasi temelinde bu bütünlük içinde yer almasını önemli buluyor. Devlet içinde devlet olamayacağı gibi tersinden oradaki Kürtlerin Arap milliyetçiliği içinde erimeleri de elbette beklenemez. Yine en doğrusunu bizzat kendisi ifade edecektir ki çatışma tutumundan kesin uzak durmayı, Türkiye’nin hassasiyetlerine özen göstermeyi, demokrasiye dayalı ve demokrasi kurumlarının gelişmesini önceleyen bir yaklaşıma sahip olduğunu söyleyebiliriz.”

Sırrı Süreyya Önder’in Öcalan’dan naklettiği Türkiye’de devletin Suriye’deki hassasiyetine özen gösterilmesi çağrısı da oldukça hassas bir nokta.  

-Kürt seçmenle CHP’nin arasında mesafe var mı, açılır mı?

Kürt seçmen 2019 yılından beri yerel seçimlerden cumhurbaşkanlığı seçimlerine muhalefetle hareket etti. Şimdi nasıl hareket edeceğine dair düşünecektir. CHP içinde, en azından seçmeninde partiye ve partili isimlere yargı eliyle operasyonlar yapılırken iktidarla ne konuşuluyor-haksızlıklara karşı yeterince yan yana duruluyor mu sorusu olabilir. Diğer yanda yılların bu büyük sorunu karşısında CHP’ni daha fazla inisiyatif alması gerektiği de, almadığı da Kürt seçmen tarafından düşünülebilir.

Bitirirken…

2023 seçimlerinde bile Anayasa’ya göre adaylığı tartışmalı olan Erdoğan’ın 2028’de ya da daha erken yapılacak seçimde adaylığı neredeyse kesin. Muhalefet bunu açık ve yüksek bir sesle tartışmıyor bile. Erdoğan karşısındaki potansiyel adayları kendi yöntemleriyle şekilliyor. Ne garip ki karşısındakiler de buna adeta davetiye çıkartıyor. CHP’deki isimler bir süredir adaylık süreçlerinde; ‘baba-oğul’, ‘abla-kardeş’, ‘dost-onur’ üzerinden kimi metaforlarla birbirine yaklaşıyor. Bunlar moral değerin bu kadar çöktüğü süreçlerde elbette önemlidir. Ancak yeterli değildir. Otoriterliğin dozunun her geçen gün arttığı süreçte masaya tüm aktörler-faktörler geniş bir bakış açısıyla yayılıp tartışılmadığı müddetçe sonuca gitmek zorlaşabilir. Bir soruyla bitireyim: CHP’nin, birinin üzerinde Demokles’in kılıcı sallanan, diğeri tüm dürüstlüğüne-dayanışma ruhuna rağmen kitlelerle iletişim kurma performansı zayıf-zor konularda sessiz ‘iki forveti’nin yanına yeni bir ‘forvet’ de eklenebilir mi?