CHP’nin aday gerilimi

İktidarın karar mekanizmasına dair elimizdeki tek fotoğraf Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Külliye’de ya da Bahçeli’nin evindeki ikili görüşmelerden yansıyanlar. İçeriğe dair çok bilgi olmayınca geriye sadece o karelere bakıp aktörlerin yüzlerinden yansıyanlar üzerine yorum yapmak kalıyor. Onlar da çok bir şey söylemiyor.

Türk siyasi tarihinde benzer örnekler çok. Anasol-M hükümetinin karar merkezi liderler zirvesi idi. Eski Başbakanlık binasının kırmızı merdivenlerinden çok “liderler zirvesi” son dakikası geçmiş bir muhabir olarak üç lider kamera karşısına geçtiğinde sadece Ecevit’in yüzünden bir anlam çıkarabilirdiniz. Bahçeli ile Yılmaz’ın yüz hatları sanki bir şey söylememeye yeminliydiler.

Yakın tarihte 2023 genel seçimleri öncesinde oluşan Altılı Masa’nın paylaştığı fotoğraf sayısı ise onlarca. Yuvarlak masa etrafında ev sahibi genel başkanın nispeten daha rahat olduğu karelere dikkatli bakınca hep bir protokol ağırlığını ya da karşılıklı güven sorununu hissetmek mümkündü. Her toplantıda farklı liderler arasında yaşanan gerilimler daha sonra aktörler tarafından farklı vesilelerle paylaşıldı.

Hafta sonu Ankara’da bu sefer de muhalefetin en önemli sorusu olan “aday kim” muammasına çözüm bulmak için üç isim buluştu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun görüşmesinden verilen fotoğraf yukarda saydığım randevuların hepsinden daha sıcaktı. Buna rağmen “Kim sobaya daha yakın oturdu” üzerinden yapılan derin analizleri bir kenara bırakırsak buluşmadan yansıyan görüntü ile bir gün sonra dışarı yansıyan algı tezat oluşturdu.

Öncelikle CHP için bu dar boğazı aşmanın maliyetsiz bir yolu bulunmuyor. Eylül 2024’teki Tüzük Kurultayı’nda gerek ismi cumhurbaşkanı adaylığına geçen başkanların gerekse CHP genel merkezinin adaylık gerilimini yönetememesi CHP’nin toplumsal algısına zarar verdi.

CHP kurultaya kadar yerel seçim sonrasındaki oy üstünlüğünü korurken ilk kez parti içi gerilimin, eski başkan Kılıçdaroğlu’nun da dahil olması ile yüzeye vurması seçmeni etkiledi. O günden beri de adaylık gerilimi daha görünür bir şekilde ilerliyor.

Hiçbir şey yapmadan olayları akışına bırakmanın ve adayların kendi gündemleri ile genel merkezden de bağımsız bir iletişim süreci yürütmelerinin CHP’deki erimeyi kalıcılaştırması riski var. 2023 seçimleri öncesinde altılı masada liderler arasındaki gerilimler seçmen hafızasında tazeliğini koruyor. Şimdi benzer bir gerilimi üstelik en erken 2027’de beklenen seçime kadar taşımak mümkün değil.

Mansur Yavaş’ı parti dışında görüp Genel Merkez – İmamoğlu ekseninde bir ittifakla karar almak Yavaş’ın CHP’nin erişemediği kitlelere ulaşma potansiyelinden de mahrum olmak demek. Üstelik Yavaş ayrı aday olmayacağına dair de kendini bağlamıyor. İmamoğlu’nun olmadığı bir denklem ise hem kendisinin genel merkez ve CHP’deki ağırlığı hem de güçlü siyasal kişiliği sebebiyle bir seçenek değil.

Dolayısıyla aktörlerin birlikte bir yol haritası belirlemeleri muhalefet için tek makul seçenek olarak duruyor. Burada verilmesi karar tek aslında. Bu isimler eğer seçimleri kazanabilirlerse –ki bir mutabakat üretebilirlerse bu yüksek ihtimal- ve Türkiye’yi birlikte yönetmek istiyorlarsa formül üretmek sorun değil. Yani İmamoğlu ve Yavaş’ın yürütmede ortak hareket edecekleri gerçekçi, uygulanabilir, siyasi realite ile uygun ve seçmen tarafından da yardırganmayacak bir formüle nasıl baktıkları önemli.

Eğer ilkesel olarak Yavaş ve İmamoğlu bunda mutabık kalabilirlerse formül bulmak siyasetin işi. Bugüne kadar birçok formül üretildi bundan sonra da üretilebilir. Ancak bunun için öncelikle bu isimlerin ortak hareket etmek ve gerekirse yetkiyi paylaşmak konusunda mutabık kalmaları gerekiyor. Yoksa Cumhurbaşkanlığı koltuğu tek.

Eğer böyle bir mutabakat oluşursa sadece fotoğraflarda yüze yansımakla kalmaz, kurulan cümlelere, sosyal medya mesajlarına ve hepsinden önemlisi adaylar adında konuşan aktörlere de yansır.

Görünen o ki Pazar günü görüşme iyi geçmiş olsa bile geri dönüşsüz bir mutabakat henüz oluşmuş değil. Ancak İmamoğlu aleyhine açılan davalar, aynı günde birden çok mahkemede İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın yargılanacak olması zamanı daraltıyor.

CHP ve İmamoğlu üzerindeki baskı süreci hem muhalefetin hiçbir şey yokmuş gibi davranmasını zorlaştırıyor hem de Yavaş’ın iktidarın bu baskısı karşısında muhalif seçmenin birlikte hareket etme beklentisini hesaba katmama marjı daralıyor.

Mutabakat oluşmadığında ve aktörler kendi gündemlerine devam ettiklerinde neler olabileceğinin en yakın örneği 2-6 Mart arasında Altılı Masa’da yaşananlar. Sorun çözülse de o gerilimin bedelini tüm muhalefet ödedi. Bugün masanın çevresindeki aktörlerin hiçbiri etkili ve güçlü siyasi figür olarak gündem belirleyemiyor. Masa o gerilimi –illa Kılıçdaroğlu üzerinde uzlaşarak değil- bir şekilde yönetebilse idi sonuç çok farklı olabilirdi.

Dolayısıyla tüm kartları iktidarın başarısızlığı ve seçmenin iktidarı değiştirme motivasyonuna bağlamak yine sonuç üretmeyebilir. Faturanın kime çıkacağı da bugünden kestirilemez.