“Yok canım bu kadarı da olmaz” dediğimiz her şeyin olduğunu gördüğümüz gibi, her şeye alıştığımız, alıştırıldığımız gibi, en öfkelendiğimiz şeye bile tepkimizin iki, bilemedin üç gün süreceği iktidar tarafından artık iyice anlaşıldığı gibi, “Atatürk’ün askeri” oldukları için ordudan atılan 5 teğmen ve onların 3 komutanının başına gelene de üç beş tepki gösterip unutacağız.
Hatta galiba unuttuk bile.
Bütün bir devrenin ettiği yemini suç ilan edip, cezasını da 5 teğmene kestiler.
Milli Savunma Bakanlığı, “kör tuttuğunu” adaleti diye bir adalet türü icat etmiş görünüyor.
Teğmenlerin ve komutanlarının Silahlı Kuvvetler ile ilişiğinin kesilmesine gerekçe olan suç ise çok ilginç.
Başlangıçta bu teğmenlerin orduya siyaset bulaştırdığı, dışardan aldıkları talimatlarla böyle bir yemin ettikleri yolunda iddialar ortaya atıldı.
Ancak aylar süren araştırmalar böyle bir durum olmadığını, teğmenlerin tamamen kendi inisiyatifleri ile TSK’nın geçen yıla kadar geçerli olan yeminini, resmî tören sonrası ettikleri anlaşıldı.
Üstelik, aynı yeminin TSK’nın başka birimlerinde, mesela Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda hâlâ edilmekte olduğu da ortaya çıktı.
Bunun üzerine “sözde milliyetçilerin”, siyasal Kürt hareketine yakın isimlerin ve trollerin istediği kelleleri verebilmek için bir “suç” icat etmek gerekiyordu.
Ettiler de.
Teğmenler, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ni iş yapamaz hale getirmek” gibi manasız, anlamsız ve gerçeklikle bağlantısı olmayan bir suç icat edilerek TSK’dan atıldılar.
Verilebilecek en ağır cezaya bu “saçma” gerekçe ile çarptırıldılar.
İddia edilen suçlamayla orantılı ve toplum vicdanını rahatsız etmeyecek, çok daha makul ve hafif bir cezaya çarptırılabilecekken disiplin yönetmeliğinde, ihanete, 1 yıl süre ile askerî görevden kaçmaya, eşcinselliğe verilen ceza bu teğmenlere uygun görülmüş.
“Türk Silahlı Kuvvetleri’ni iş yapamaz hale getirmekle” suçlanmışlar ve MSB bu suçu kabul edip cezalandırmış.
Oysa objektif bir bakış durumun bunun tam tersi olduğunu gösterecektir.
Tam tersinden kastım şu.
Bu teğmenler, dönemlerinin en iyileri, biri dönem birincisi.
Asıl bunları ordudan uzaklaştırmak, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni iş yapamaz hale getirmektir.
Adil ve makul bir sistemde bu teğmenleri ordudan atanlar “Silahlı Kuvvetler’i iş yapamaz hale getirmekle” suçlanıp ordudan atılırdı.
Ama bana sorarsanız suçlama bahane.
Asıl maksat bir daha kimseye “Atatürk’ün askeriyiz” dedirtmemek.
“Bunu diyemezsiniz” diyemedikleri için de suç uyduruyorlar.
Tam da bu dönemin ruhuna uygun olarak.
Ama onlar böyle yaptıkça tam tersi oluyor.
Muhafazakar kalelerde bile “Atatürk’ün askerleri” artıyor.
Dün Fenerbahçe tribünleri “Atatürk’ün askeriyiz” diye haykırıyor.
Takımı bilmem ama o tribünlere 3 puan helal olsun.
O teğmenlere bu siyasi cezayı verenlere ise bunca yıldır yedikleri karavananın her lokması “haram”.
Gazzelilerin gelişi, Rahip Brunson’ın gidişine benzemesin
Memlekette otu boku yalanlayan kurum, “Gazze’den çıkardıkları Filistinlileri Suriye’ye, sınırımıza yerleştirmeyi planlıyorlar” dediğimde her zaman yaptığını yapmış ve “yalan” demişti.
Allahtan ülkemizde herkes kimin yalancı olduğunu bildiği için yalanlamayı ciddiye alan olmamıştı.
Bunu söylememizin üzerinden birkaç hafta geçti geçmedi, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan “Gazze halkının başka ülkelere gönderilme projesine tamamen karşıyız. Bu gerçekten insanlık hukukuna aykırı bir teklif” diyerek Trump’ın artık açık açık söylemeye başladığı bu fikre karşı olduğunu açıkladı.
Demek ki neymiş, biz doğru söylüyormuşuz.
Demek ki, yalancı olan her zaman olduğu gibi bizi yalanlayan kurummuş.
Hakan Fidan yüzde yüz haklı.
Böyle bir şey kabul edilemez, böyle bir şey teklif dahi edilemez.
Ama egemen bir ülkenin deniz aşırı topraklarını kendi ülkesine katmaya çalışan, kuzeydeki komşusuna “Sizden devlet olmaz, gelin bize eyalet olun” diyecek kadar terbiyesizleşen, Panama’ya el koymayı ülkesine hak gören, küstah ve terbiyesiz ABD Diktatörü için teklif edilemez diye bir şey yok.
Ahlaki bir sınırı olmadığı için her şeyi teklif edebilir.
Peki Fidan’ın bu çıkışı ne anlama geliyor.
Arap ülkelerinin pek çoğu Fidan’la aynı fikirde.
Mısır ve Ürdün bu Filistinlileri kabul etmeyeceklerini açıkladılar bile.
Peki Fidan’ın bu sözleri nereye kadar etkili ve geçerli.
Daha önce Papaz Brunson olayında yaşadığımız gibi Trump’ın doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alması halinde Türkiye bu projeye hâlâ “hayır” diyebilecek mi!
Suriyeli göçmenlere “Başımızın üzerinde yerleri var” diyen Erdoğan sizce Gazze’den gelenlere kapıyı kapatabilecek mi yoksa “Gazzeli kardeşlerimiz canımızdır, evimizi onlarla tabii ki paylaşırız” demeyi mi tercih edecek!
Ben yanıtı biliyorum da.
Sizin ne düşündüğünüzü merak ediyorum.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Her yere demokrasi getirme iddiasındaki ABD, kendi başına diktatör getirmediği zaman.