Dünyayı kimler yönetiyor? Sorusunun muhtelif ve çok eğlenceli cevapları var.
Süper güçleri, bölgesel güçleri koyun kenarda dursun. Kastettiklerim daha güzel.
Birkaç kişi, birkaç akıllı adam, birkaç aile, birkaç şirket, bir üst akıl, esrarengiz bir konsey, bir nevi encümen-i daniş, bilderberg, illuminati…
Bunların doğru olma ihtimali var mı?
Yok ama dünyada olan bitenleri yorumlamak için bir kolaylık sağlıyor.
Bir de bu şekilde düşünürseniz salak zannedilme ihtimalinden kendinizi korumuş oluyorsunuz. “İşler bildiğiniz gibi değil” diyenler sınıfına kendinizi kaydettiriyorsunuz.
Bana sorarsanız hiç kimse yönetmiyor dünyayı. Ya da en azından bu saydıklarımdan biri, ikisi yönetmiyor.
Herkes hesap ediyor, planlıyor, senaryo yazıyor, aklı erdiğince ve gücü yettiğince uyguluyor, takıp takıştırıyor.
Deniyor, yanılıyor, yeniden deniyor, başka bir şey deniyor.
11 Eylül’den sonra Irak’ı ve Afganistan’ı istila etti ABD.
Sonra iki ülkeden de süklüm püklüm çekildi.
Irak’ı İran’a verdi, Afganistan’ı Taliban’a.
Yine de bu deneme yanılmaları ABD lehine yorumlamak isteyenler çıkıyor.
“Aslında başarmamayı planlamıştı.”
“Onu başaramadı ama şunu başardı.”
Komplo teorisyenleri hacıyatmaz gibi yere yatırsan bile kalkıyor ayağa!
Trump’ın seçim zaferinin ardından gökten senaryolar yağdı.
Bütün dünya tarafından -borsa tabiriyle- satın alınmış senaryolar.
Rejimler saçını başını düzeltti. Suriye’de Esed gitti. İsrail Gazze’de ateşkes yaptı. Putin gardını aldı. Meloni bayramlıklarını giydi. Almanya depresyona girdi.
Ahmed el-Şara bile kravat taktı.
Ve Trump Beyaz Saray’a yerleşti.
Yerleşir yerleşmez Kanada’yı, Grönland’ı, Panama’yı gözüne kestirdi.
Meksika Körfezi’nin adını değiştirdi.
Cumhuriyetçi senatörler Batı Şeria’nın adını Yahudiye ve Samiriye olarak değiştiren bir yasa tasarısı bile hazırladılar.
Arkasından, Trump şapkasından bir tavşan daha çıkardı.
Biz “Gazze’deki soykırım durdu” diye sevinirken, Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinlileri Filistin’in dışına yeniden sürgün etme planını açıkladı.
Mısır ve Ürdün’ün daha fazla Filistinliyi kabul etmesi gerektiğini söyledi. Kral Abdullah’la bu konuyu görüşmüş. “Bir buçuk milyon insandan bahsediyoruz ve tüm alanı temizliyoruz” dedi.
Cümlelerinin arasına hafif doz bir insani boyut da koydu.
“Gazze kelimenin tam anlamıyla harap olmuş bir yer ve insanlar orada ölüyor. Bazı Arap ülkeleriyle ortaklık kurmak ve farklı bir yerde barış içinde yaşayabilecekleri konutlar inşa etmek daha iyi olacaktır.”
Bu söylediği düpedüz tehcir.
Muhtemelen “Alanı temizleyip” İsrail’e armağan etmeyi düşünüyor.
“Orada kan döken, soykırım yapan İsrail. Çok istiyorsan İsrail’i gönder” diyecek kimse yok ne dünyada ne Arap aleminde.
Mısır ve Ürdün alçak sesle karşı çıktı bu talebe.
Alçak sesle diyorum çünkü Sisi ve Abdullah, Trump’a çok net ifadelerle mukabele edemez. Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Katar ve BAE dışişleri bakanları düzeyinde müşterek açıklama yaptılar.
Filistinlilere henüz bir şey soran yok.
Konu çok siyasi görünüyor. Sanki iki bin beş yüz küsur yıl önceki Yahudi sürgünlerinin rövanşı alınıyor.
Filistinliler mi sürdü sizi de rövanşı onlardan almaya uğraşıyorsunuz?
Projenin bir ticari yatırım olduğu düşüncesi de arada dolaşıyor.
Yine Al-Jazeera’de gördüm; Trump’ın akıllı damadı Kushner, geçen senenin şubat ayında yani bir yıl önce Harvard Üniversitesi’nde Filistin ve Gazze konusunda parlak fikirler serdetmiş.
“İsrail’in yerinde olsam halkı taşıyıp orayı (Gazze’yi) temizlemek için elimden geleni yapardım” demiş.
Gazze’yi çok kârlı bir gayrımenkul yatırımı olarak görüyor ve soykırım travması yaşayan Filistinlileri can sıkıcı buluyor.
Gazze’nin sahile bakan arazilerinin potansiyel olarak çok değerli olduğunu, Filistinlileri diplomasi yoluyla Mısır’a ya da Necef çölüne taşınmaya ikna etmek gerektiğini düşünüyor.
“Kazarım Necef’i, insanları oraya taşımaya çalışırım. Bu daha doğru bir seçenek. Sonra gidersin, işi bitirirsin.”
Kushner mi kayınpederinden, kayınpederi mi Kushner’den ilham alıyor bilemem.
Bildiğim bir şey var. Güçlüler, her istediklerini her zaman yapamazlar.
Bazen yaparlar, bazen de yapamazlar.
Bunun en önemli delili, Filistin davasının 80 yıldır yaşamasıdır.
İsrail’in ve ABD dahil bütün batılı güçlerin her türlü vahşi yönteme başvurmalarına rağmen 80 yıldır Filistinlileri sindirememesi ve yok edememesidir.