Suriye’de Şara dönemi. Türkiye’de PKK sorunu kritik eşikte

Ahmed El Şara, 29 Ocak’ta Suriye Geçici Yönetimi Devlet Başkanı ilan edildiktan sonra 30 Ocak’ta yeni rejimi ziyaret eden ilk devlet başkanı olan Katar Emiri Şeyh Temim El Thani’yi Şam Havalimanında karşıladı. Şara ve Erdoğan’ın güvenlik endişeleri benzeşirken Türkiye’de PKK sorunu kritik eşikte.   (Foto: X/Amir,Diwan)

Suriye’de 8 Aralık’ta Şam’a girerek Beşar Esad liderliğindeki Baas iktidarına son veren Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) güçlerinin lideri Ahmet el Şara, 29 Ocak’ta düzenlenen bir törenle ülkenin geçiş dönemi devlet başkanı ilan edildi. Bundan böyle uluslararası platformlarda Suriye’yi Şara temsil edecek.

Katar Emiri Şeyh Temim El Thani 30 Ocak’ta yeni Suriye’yi ziyaret eden ilk Devlet Başkanı oldu.

En geç dört yıl olarak planlanan bu geçiş döneminde Şara hükümetinin üç önceliği bulunuyor:

1- Ülkenin 13 yıllık iç savaşta kâğıt üzerinde kalan toprak bütünlüğünü ve siyasi egemenliğini yeniden kurmak;

2- Yüzde 85’inin harap olduğu bildirilen ülkenin altyapısıyla birlikte yeniden inşasına başlamak;

3- Kapsayıcı bir Anayasa yapmak.

Bu üç madde de bir şekilde Türkiye’yi de ilgilendiriyor.

Kısa dönemde Şam ve Ankara’nın çıkarlarının en çok örtüştüğü madde ise ilk madde. Çünkü Suriye’nin yeni yönetimin ülke sınırları içinde siyasi ve idari bütünlük ve egemenliğini kurumlaştırması demek, 2014’ten bu yana ABD’nin koruma ve yönlendiriciliğinde ülkenin doğusunda, Irak ve Türkiye sınırlarında PKK ile işbirliği içinde oluşturulan devletimsi yapının da çözülmesi demek.

Şara için PKK ve DEAŞ

Sadece PKK bağlantılı PYD/YPG ve ABD’nin kâğıt üzerinde terörist saydığı PKK ile doğrudan ilişki kurmamış olmak için kurdurduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) sorunu yok Şara’nın; çok ciddi bir sorunu da ülkenin güney ve doğusunda hâlâ varlığı bulunan DEAŞ (IŞİD). Zaten ABD’nin Orta Doğu’daki Guantanamo kampına dönüşen, Türkiye ve Irak sınırlarına yakın El Hol ve bağlantılı cezaevlerindeki binlerce DEAŞ tutuklusu, PKK’nın ABD’ye karşı kozuna dönüşmüş durumda. ABD’nin asker çekmesi halinde Türkiye’nin askeri operasyonları karşısında DEAŞ’lıları tutamayacakları söylemi Beyaz Saray’da da ABD Kongresinde de yankı buluyor. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in ABD’ye -yeter ki SDG desteğini bırakması halinde DEAŞ’la mücadele amacıyla komando tugayı gönderme teklifi ise geçenlerde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından Suriye yönetimine de tekrarlandı.

SDG aynı kozu Şara yönetimine karşı da oynuyor. Şara’nın Kürt özerkliğini reddetmesi ardından SDG şimdi yeni Suriye ordusuna ancak özerk bir Kürt birliği olarak katılabileceğini söylüyor; akla Abdülhamid’in Hamidiye Alaylarını getiriyor. Çıkmaz bir sokak.

Öcalan’dan beklenen haber

Suriye’deki süreci Türkiye’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarının destekçisi MHP lideri Devlet Bahçeli’nin başlattığı “Öcalan Açılımından” bağımsız düşünmek zor.

Ama Kandil’in “Önce Rojava” ısrarıyla Ankara’nın “Önce Öcalan” ısrarı farklı dinamiklerle ilerliyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri ve MİT operasyonları son birkaç yıldır ve giderek artan oranda PKK’nın Suriye ve Irak’ta özellikle komuta kademesiyle taban arasındaki orta kademe bağlantı elemanlarını hedef alarak ciddi zarar verdi. PKK’nın 60 bin Suriye’de 10 bin İran’da, 10 bin Irak’ta hesabı tamamen ABD yardımının devamına bağlı. Türkiye’deki eylem kapasitesi, 26 Eylül 2022 Mersin-Mezitli, 1 Ekim 2023 İçişleri Bakanlığı ve 23 Ekim 2024 TUSAŞ saldırılarında da görüldüğü üzere intihar eylemleri düzeyine düştü; intihar eylemlerinde kaçış lojistiği, planlaması gerekmiyor.

Hükümet ise bir yandan askeri ve (belediyelere kayyım atama gibi) idari operasyonlarla vidaları sıkıştırmaya devam ederken, diğer yandan -aslında DEM’e PKK’dan ayrışma çağrılarıyla “Günah benden gitti” demeye hazırlanıyor.

Öcalan ne Kandil ne diyecek?

Öcalan ile sadece DEM konuşmuyor; örneğin MİT’in irtibatı devam ediyor.

Cumhur İttifakı, genel olarak Öcalan’ın PKK’ya silahlı mücadeleyi bırakma çağrısı yapacağına emin görünüyor. (Ben bunu -belki de bilgi eksikliğimdendir- göremiyorum, ama iktidar çevrelerinde görüldüğü anlaşılıyor.) Çağrıyı yapmasının zaman meselesi olduğu kanısı var.

PKK yöneticilerinden Bese Hozat adını kullanan Hülya Oran, ki kendisi 2015 Temmuz’unda diyalogun sona erdiğini ilan eden kişidir, DEM heyetinin 22 Ocak görüşmesi ardından “Henüz mektup gelmedi. Ona göre hareket edeceğiz” dedi, Serbestiyet’in aktardığına göre. Söyleşinin tümüne baktığınızdaysa “Çözüm olsun da silah bırakmayı tartışırız” mesajını okuyabiliyorsunuz.

Tıpkı Şara yönetiminin SDG ile olduğu gibi Ankara ile Kandil arasındaki makas kapanmıyor sanki.

DEM ise adeta Öcalan bu çağrıyı yapması ihtimali karşısında tabanı şimdiden hazırlamak için zaman kazanmaya çalıştığı ve bu arada müzakereler yapıldığı izlenimi veriyor. Oysa Erdoğan da Bahçeli de “Müzakere yok” diyor.

Adına müzakere demeyip görüşme deyince Türkiye bu sorundan kurtulma yoluna girecekse biz de demeyiz, olur biter.

PKK şefleri nereye gidecek?

Öcalan o çağrıyı gerçekten yapar ve Kandil reddederse o zaman bir fırtına kopar. Öcalan çağrıyı yapar ve Kandil, koşullarla da olsa kabul edip uygulamaya başlarsa o zaman konu bir anda Türkiye’nin iç politika sorunu olmaya indirgenir.

Peki, diyelim 1978’de kendi kurduğu PKK’yı dağıtma kararı aldı, diyelim daha o tarihte PKK’nın iki numarası Cemil Bayık ve diğer PKK şefleri de bunu kabul etti; nereye gidecek, nasıl yaşayacaklar?

İşte bu konu da bir ihtimal olarak konuşuluyor. İsim isim belirlenecek sayıda PKK yöneticisinin Suriye ve Irak dışına çıkartılıp siyasi mülteci statüsü verileceği ülkeler aranıyor. Doğrulanamayan duyumlara göre Endonezya, Malezya gibi Güneydoğu Asya seçenekleri, Tunus, Fas gibi Kuzey Afrika seçenekleri Norveç, İsviçre gibi Avrupa seçenekleri kulislerde fısıldanıyor. Sürprizlere açık olmalı.

Ama bunlar şimdilik uzak ihtimaller.

Suriye’de yeni bir dönem başladı ve Şara yönetimin bir numaralı önceliğiyle Erdoğan’ın bir numaralı önceliği birbirine çok yakın. Geriye ABD kalıyor. Gergin günler.