Tüm tahminleri alt üst etti, suikast girişiminden, onlarca mahkeme iddianamesi ve mahkumiyetinden sıyrılarak 20 Ocak’ta Beyaz Saray’daki tahtına oturdu “Sultan Trump.” Açıkladığı ilk başkanlık kararları kimseyi şaşırtmadı ama geleceğe dönük kaygıları ve belirsizlikleri artırdı. (Foto: AA)
Tüm tahminleri alt üst etti, suikast girişiminden, onlarca mahkeme iddianamesi ve mahkumiyetinden sıyrılarak 20 Ocak’ta Beyaz Saray’daki tahtına oturdu “Sultan Trump.” Açıkladığı ilk başkanlık kararları kimseyi şaşırtmadı ama geleceğe dönük kaygıları ve belirsizlikleri artırdı. Trump’ın beni en çok etkileyen beyanı ise, Grönland’ın satılması, Kanada’nın 52. eyalet olarak katılması ve Panama Kanalı’nın devredilmesi gibi uluslararası hukuk kurallarına pek uymayan demeçlerinin yanı sıra, “Bundan böyle, Amerikalı vergi mükelleflerinden değil, dünyanın geri kalanından daha fazla vergi toplayacağız” oldu.
Yurt dışı kaynaklardan “tarife, vergi ve tüm gelirleri toplamak” amacıyla Dış Gelir Servisi adında yeni bir hükümet ajansı kuracağını da açıkladı Trump, Amerikalıların İç Gelir Servisi tarafından çok uzun süre vergiye tabi tutulduğunu söyleyerek. NATO ülkelerini GSMH’larinin yüzde 5’inden fazla savunmaya bütçe ayırmaya zorlamasının ne ölçüde gercekleşeceği ve hangi amaca hizmet edeceği de bir muamma.
Trump’ın ikinci dönemi: Politikalar tersine çeviriliyor
Donald Trump’ın ikinci başkanlık döneminin, tipki birinci doneminde oldugu gibi, enerji sektörüne yönelik radikal ve etkili adımlara sahne olacağı kesin. Trump, ilk gününden itibaren enerji alanında Amerika Birleşik Devletleri’ni küresel arenada daha güçlü bir konuma taşımayı hedefleyen politikalar uyguladı. Bu hamleler, bir yandan ABD’nin enerji bağımsızlığını artırmayı ve küresel enerji piyasalarında liderliğini pekiştirmeyi hedeflerken, diğer yandan Biden yönetiminin çevre ve enerji politikalarını tamamen tersine çevirmeyi amaçlıyordu.
Trump, başkanlık görevine başlar başlamaz “ulusal enerji acil durumu” ilan ederek enerji altyapısının geliştirilmesi ve çevresel kısıtlamaların gevşetilmesi için geniş yetkiler elde etti. Bu kararın arkasında artan enerji fiyatları, altyapı eksiklikleri ve enflasyon krizine karşı güçlü bir mücadele stratejisi yatıyordu. Trump, enerji arz güvenliğini sağlamak adına yeni boru hattı ve enerji iletim projelerinin izin süreçlerini hızlandırıyor. Ayrıca, yapay zeka gibi enerji yoğun teknolojilerin artan elektrik talebini karşılamak için enerji şebekesinin modernize edilmesi gerektiğini vurguluyor.
Trump yönetiminin bir diğer önemli hamlesi, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatına yönelik Biden döneminde getirilen izin durdurma kararını tersine çevirmesi oldu. Bu adımla birlikte ABD, Asya ve Avrupa’daki enerji açığını kapatmayı ve özellikle Avrupa’yı Rus doğalgazına olan bağımlılıktan kurtarmayı hedefliyor. Louisiana ve Teksas gibi eyaletlerdeki LNG projelerinin onay süreçleri hızlandırılarak, ABD’nin bu alandaki küresel liderliği pekiştirilecek.
Dekarbonizasyon ve yeşil enerji bir başka bahara mı?
Paris İklim Anlaşması’ndan yeniden çekilme kararı, Trump’ın enerji politikalarının bir diğer kritik noktası. Trump, bu anlaşmanın ABD ekonomisini zayıflattığını ve Çin gibi ülkeleri avantajlı hale getirdiğini savunuyor. Trump’ın bu hamlesi, fosil yakıtlara dayalı büyüme stratejisinin bir yansıması. Trump, Amerika’nın kendi sanayisini sabote etmeden büyüme hedeflerine ulaşabileceğini ve Paris Anlaşması’nın bu hedeflere aykırı olduğunu açıkça dile getiriyor.
Trump ayrıca, rüzgar enerjisine yönelik politikalarında da Biden yönetiminin stratejilerini tersine çevirdi. Federal kıyılarda yeni rüzgar enerjisi projelerinin lisanslanmasını çevresel ve ekonomik etkiler incelenene kadar askıya aldı. Rüzgar türbinlerini “pahalı, çirkin ve vahşi yaşam için zararlı” olarak nitelendiren Trump, bu alandaki yatırımları durdurma kararı aldı. Ancak mevcut rüzgar enerjisi projeleri bu karardan etkilenmeyecek.
Elektrikli araç hedefleri, Trump yönetiminin enerji politikalarında yeniden şekillendirilen bir başka alan. Trump, Biden yönetiminin 2030 yılına kadar satılan araçların yüzde 50’sinin elektrikli olmasını öngören hedeflerini iptal etti. Elektrikli araç şarj istasyonları için ayrılan fonların kullanımını durdurdu ve sıfır emisyon hedefleri koyan eyaletlerin yetkilerini kısıtladı. Ayrıca elektrikli araçlara yönelik vergi teşviklerinin kaldırılması gerektiğini savunuyor. Bu adımlar, otomotiv sektörünün elektrikli araç üretim planlarını yeniden değerlendirmesine neden olacak.
“Drill, Baby, Drill”
Trump, Biden yönetiminin Arktik ve ABD kıyılarında petrol sondajına getirdiği yasakları da kaldırdı. Daha fazla petrol ve doğalgaz üretimini teşvik eden bu hamle, ABD’nin hem iç hem de dış pazarlarda enerji arzını artırmayı amaçladı. Ancak bu bölgelerdeki yüksek maliyetler nedeniyle büyük petrol şirketlerinin yatırım yapma konusunda temkinli bir yaklaşım sergilemesi bekleniyordu.
Stratejik Petrol Rezervleri’nin yeniden doldurulması da Trump yönetiminin önemli hedeflerinden biri. Biden yönetiminin Ukrayna işgali sırasında rezervlerden satış yaparak bu stokları 40 yılın en düşük seviyesine çektiğini belirten Trump, rezervlerin “tekrar tamamen doldurulması” gerektiğini vurguluyor. Bu adım, ABD’nin enerji arz güvenliğini artırmayı hedefleyen stratejik bir hamle.
Trump’ın enerji politikalarının temelinde, ABD’nin enerji piyasalarındaki küresel etkisini artırmak ve enerji bağımsızlığını güçlendirmek yatıyordu. Trump, “Drill, Baby, Drill” sloganıyla petrol ve doğalgaz üretiminde yeni bir dönemi başlattı. ABD’yi hem iç pazarda hem de uluslararası enerji ticaretinde güçlü bir oyuncu haline getirmek isteyen Trump, fosil yakıt odaklı bir büyüme stratejisi benimsiyor. Bu strateji, çevresel kaygılara rağmen ekonomik kazançlar sağlamayı hedefliyor.
Trump’ın ikinci dönem enerji politikaları, cesur ve tartışmalı adımlarla ABD’nin enerji sektörü üzerindeki etkisini artıracak gibi görünüyor. Ancak bu politikalar, çevresel etkiler ve sürdürülebilirlik açısından ciddi eleştirilere maruz kalıyor. Uzun vadede bu hamlelerin ekonomik ve çevresel sonuçları, enerji sektöründeki küresel dengeleri yeniden şekillendirecek gibi duruyor.
Türkiye’ye yansımaları
Tabii ki hepimizi en çok ilgilendiren husus, Trump’ın ikinci döneminde Türkiye ile yeni bir stratejik ortaklık başlatarak hem kendi hem de Biden döneminde ivme kaybeden ilişkileri daha ileriye taşıyıp taşımayacağı. Suriye ve Kürtler konusundaki demeçlerinin dışında henüz bu konuda net bir tavır göremedik; biraz daha beklemek gerekecek.
Ukrayna’nın Türk Akım doğalgaz boru hattına yönelik başarısız saldırı girişimi, ABD’den habersiz yapılamazdı. Bu durum, Türk-Rus enerji ortaklığını baltalamak amacı taşıyor olabilir. Ayrıca, Orta Asya ve Hazar’dan İran ve Rusya engelini aşarak yeni bir doğalgaz boru hattı çekilmesine ABD’nin ön ayak olup olamayacağı da merak konusu. İran’a karşı yaptırımlar ve nükleer tesislerini bombalama riski, Türkiye’yi nasıl etkileyebilir? Bu senaryo, ABD-Çin örtülü savaşında Ankara’yı bir seçim yapmaya zorlayabilir.
Türkiye ile İsrail’i Ortadoğu’da ortaklaşa ABD menfaatlerini de savunacak şekilde konumlandırmak için harekete geçerse, Ankara buna nasıl karşılık verecektir? Suriye’de ABD desteğiyle Kürtlerin kontrolünde olan ülkenin yüzde 70 petrol ve yüzde 50 doğalgaz kaynaklarının merkezi olan Şam hükümetine devredilmesi çabalarını durdurur mu Trump? Tüm bu sorular, Trump’ın politikalarının Türkiye üzerindeki etkilerini daha karmaşık hale getiriyor.
Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemindeki enerji hamleleri, Türkiye üzerinde dolaylı fakat oldukça önemli etkiler yaratabilir. ABD’nin enerji üretiminde ve ticaretinde izlediği bu agresif politika, küresel enerji piyasalarının dinamiklerini değiştirerek Türkiye gibi fosil yakıt ithalatçısı ülkeler için hem fırsatlar hem de zorluklar doğurabilir. Türkiye’nin coğrafi konumu, enerji transit yollarındaki kritik rolü ve enerji arz güvenliği konusundaki stratejik hedefleri, Trump’ın enerji hamlelerinden etkilenme potansiyelini artırıyor.
LNG tedarikindeki rekabet ve fiyat istikrarı
Trump yönetiminin ABD’nin LNG ihracatını artırmaya yönelik attığı adımlar, Türkiye’nin enerji ithalatında daha fazla çeşitlilik yaratabilir. ABD’nin LNG ihracat kapasitesini artırması, Avrupa ve Asya gibi büyük tüketici pazarlarında rekabeti kızıştırarak fiyatların istikrara kavuşmasına katkı sağlayabilir. Bu durum, Türkiye’nin LNG ithalatını artırması için fırsatlar sunabilir. Özellikle, Türkiye’nin enerji arzını çeşitlendirme ve Rusya’ya olan bağımlılığını azaltma hedefi, ABD’den LNG ithalatını cazip bir seçenek haline getirebilir.
Ancak, ABD’nin LNG ihracatını artırma hamlesi, Türkiye’nin LNG için pazarlık gücünü sınırlayabilir. Trump yönetimi, LNG’yi stratejik bir dış politika aracı olarak kullanmayı tercih ederse, bu durum Türkiye’nin enerji ithalatında daha yüksek maliyetlerle karşılaşmasına neden olabilir.
Trump’ın “Drill, Baby, Drill” politikasıyla ABD’nin petrol ve doğalgaz üretimini artırması, küresel piyasalarda arz fazlasına yol açabilir. Bu durum, petrol ve doğalgaz fiyatlarının düşmesine neden olarak Türkiye’nin enerji ithalat maliyetlerini düşürebilir. Düşük enerji maliyetleri, Türkiye’nin cari açığını azaltma çabalarına önemli bir katkı sağlayabilir. Ancak bu politikalar, Rusya ve Orta Doğu ülkeleri gibi büyük enerji üreticilerinin ekonomik dengelerini bozarak bölgesel jeopolitik gerilimleri artırabilir. Türkiye, bu gerilimlerin merkezinde yer alabileceği için, enerji güvenliği ve dış politika dengeleri açısından dikkatli bir strateji izlemek zorunda kalacaktır.
Paris Anlaşması ve Türkiye’nin enerji dönüşümü
Trump’ın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme kararı, küresel çapta iklim politikalarına yönelik baskıları azaltabilir. Bu durum, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin fosil yakıt kullanımını azaltma konusundaki uluslararası baskılarla daha az karşılaşmasını sağlayabilir. Ancak, Türkiye’nin uzun vadeli enerji politikaları açısından bu durumun bir dezavantaj yaratması muhtemel. Küresel enerji piyasalarında, özellikle komşu Avrupa Birliği ülkelerinde yenilenebilir enerjiye geçiş hızlanırken, Türkiye’nin bu dönüşüme uyum sağlayamaması, rekabet avantajını kaybetmesine neden olabilir.
ABD’nin enerji politikalarının Doğu Akdeniz’deki etkileri, Türkiye için özel bir öneme sahip. Trump’ın offshore petrol ve doğalgaz projelerine destek vermemesi, Doğu Akdeniz’deki ABD yatırımlarını sınırlayabilir. Bu durum, Türkiye’nin bölgede enerji projeleri üzerindeki rekabetini artırabilir. Ancak ABD’nin Avrupa’ya enerji arzını artırmaya yönelik hamleleri, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki stratejik rolünü zayıflatabilir ve enerji transit merkezi olma hedefini zorlaştırabilir. Trump’ın ABD’nin stratejik petrol rezervlerini doldurma politikası, küresel petrol fiyatlarını yukarı çekebilir. Bu durum, Türkiye’nin petrol ithalat maliyetlerini artırarak ekonomik baskıları artırabilir. Ancak, rezervlerin doldurulması sonucunda arz güvenliğinin artması, uzun vadede daha istikrarlı bir enerji piyasası sağlayabilir.
ABD-Türkiye enerji işbirliği
Trump’ın enerji politikaları, Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni işbirliği fırsatları da doğurabilir. ABD’den LNG ithalatının artması, iki ülke arasında ekonomik bağları güçlendirebilir. Ancak bu işbirliği, Türkiye’nin enerji çeşitlendirme çabalarıyla uyumlu bir şekilde yürütülmelidir. Özellikle, ABD’nin enerji projelerine siyasi koşullar getirme eğilimi, Türkiye’nin enerji güvenliği açısından riskler yaratabilir.
Doğu Akdeniz’deki enerji rekabetinde avantaj elde etmek ve küresel enerji piyasalarındaki değişimlere uyum sağlamak için hem bölge ülkeleri hem de ABD ile dengeli bir işbirliği politikası izlenmesi gerekiyor. Türkiye, bu süreçte enerji bağımsızlığını artırma ve bölgesel enerji merkezi olma hedeflerine odaklanarak küresel enerji denkleminde yerini güçlendirebilir. Elbette bu öngörünün gerçekleşmesi, Trump’ın ne ölçüde Türkiye ile birlikte hareket etmek isteyeceğine, seçtiği kabine bakanlarının yaklaşımına, bölgesel denklemin iyi kurulmasına ve Ankara’daki sürekli değişen siyasi dinamiklere de bağlı.