Otel yanmış, insanlık ölmüş

Neye üzüleceğimi, neye ve kime kızacağımı, kime sinirleneceğimi bilemedim. 

İnsanların yaşadığı acıları içimde hissettim. 

Çaresizlikten öfkelendim, delirdim, ağladım. 

Ve ne bakanlığın suçu belediyeye atan açıklamaları, ne belediyenin “Yetki bizde değil. Biz büyükşehir belediyesi değiliz” diye yanıt vermesi, ne de otelden çıkarılan cenazelerin üzerinde kızarmış piliç resmi bulunan TIR’lara doldurulması bu felakette beni bu kadar sinirlendirdi.

Kartalkaya’da, Grand Kartal Oteli yangınında 76 kişiyi kaybettiğimizi öğrenmekle kalmadık, daha büyük bir şeyi “insanlığımızı” çoktaaaan kaybettiğimizi gördük.

Gece yangın olmuş, en az 76 kişi hayatını kaybetmiş, itfaiye saatlerdir yangını söndürmeye çalışıyor, otelden peş peşe cesetler çıkarılıyor, ağlayan inleyen aile fertleri bir umutla yakınlarını arıyor.

Ve diğer otellerde kalan “müşteriler” sanki hiçbir şey olmamış gibi, rengarenk kayak giysilerini giyip pistlerde neşe içinde kayıyor, eğleniyorlar.

Yanında çocuğuyla kayak yapan “insanımsının” aklının bir köşesine bile yanmış otelde can veren çocukların bir daha kayamayacağı, okuluna gidemeyeceği, asla büyüyemeyeceği gelmiyor.

Belli ki, umurunda değil.

Sadece onlar mı!

Bir dostum, dün olaydan sonra, rezervasyonunu iptal ettirmek için bölgedeki bir başka oteli aramış.

Otelden telefonuna yanıt veren görevli, “Rezervasyon iptali almıyoruz. Otelimiz ve pistler tam kapasite ile hizmet veriyor. Yangından etkilenmedik. Biz müşterilerimizi ağırlamaya uygunuz. Gelmek istemiyorsanız o sizin kararınız ama ücretinizi iade etmeyiz” demiş.

Vay vay vay!

Yanıta bak.

“Yangından etkilenmedik”

Çoluk çocuk 76 kişinin ölümü bizi etkilemedi diyor, hayasızca…

Bu ülke insanı için olumsuz pek çok sıfat bulunup söylenebilirdi belki ama bir özelliği vardı.

“Merhametliydi”

Kimse bu millet için “kalpsiz, duygusuz, merhametsiz” diyemezdi.

Belli ki, onu da yitirmişiz.

İnsanın ağzından tek bir cümle çıkıyor.

“ALAH BELANIZI VERSİN”

Ben ortaya söylüyorum.

Kim üzerine alınırsa alınsın.

17 yıllık itfaiye raporu ile turizm belgesi

Biz hayatını kaybedenlerin kimliklerini, hayat hikayelerini, yok olan aileleri, sömestr tatili için neşeyle otele giden çocukları, ailelerin en istenmeyecek şekilde hayatlarını kaybetmelerini göz yaşları ile anlamaya çalışırken, siyasetçilerin yaptığına bakın.

Kavga ediyorlar.

Bakanlık belediyeyi suçluyor, belediye “Bizim yetkimiz yok, bu oteller sizden ruhsat alıyor” diyor.

Bakan 2007 tarihli bir yangın raporunu gösteriyor.

Belediye başkanı “O raporu veren AKP’li belediye, bir daha bizden rapor falan isteyen olmadı” diyor.

Ve bir yandan da oteller bölgesinde bir itfaiye aracı, bir itfaiye birimi olmaması tartışılıyor.

Bunun üzerine Başkan Tanju Özcan’ı aradım.

Akıllardaki soruları sordum:

1.     Sayın Başkan, oteller bölgesinde tesisler olmasına rağmen bir itfaiye teşkilatı olmaması eleştiriliyor. Bölgede niye bir itfaiye yok?

– Fatih Bey, kavramlar ve belediye teşkilatlanmaları karıştırılıyor. Biz Büyükşehir Belediyesi değiliz. Ben Bolu Merkez’de yetkili bir başkanım. Oraya itfaiye teşkilatı kurma yetkisinde değilim. Ayrıca itfaiye teşkilatlarının nereye, nasıl, kimin tarafından ve hangi ölçülerde kurulacağı yasa ve yönetmelikle belli. Orası bir ilçe belediyemize bağlı bir alan ve yerleşim değil turizm alanı. Oraya en yakın ilçe Seben ve Seben’de yönetmeliğin belirlediği ölçüde bir itfaiye teşkilatı var. Ben oraya itfaiye teşkilatı kurmaya kalksam benim hakkımda soruşturma açılır. Yetkim değil, görev bölgem değil.

2.     Kültür ve Turizm Bakanı 2007 tarihli bir belge gösterdi ve yanan otele yangın raporunun Bolu Belediyesi tarafından verildiğini, yetkinin sizde olduğunu söyledi. 2007’den sonra bir daha yangın belgesi niye verilmedi, denetlemediniz mi?

– Bakan Bey’in gösterdiği belge dediğiniz gibi 2007 tarihli ve ben belediye başkanı olmadan 12 yıl önce AKP’li belediye tarafından verilmiş bir itfaiye denetim raporu. Ve daha garibini söyleyeyim, rapor bir gün içinde verilmiş. Bir günde nasıl bir denetim yaptılarsa artık. Dahası, bu raporun turizm belgesi ile bağlantısı yok. O tarihte otele kat eklemişler ve itfaiye raporu bu nedenle istenmiş. Sonrasında da bizim kapımızı çalan olmamış.

3.     Peki, turizm belgesi 2021 ve 2024’te yenilenirken sizden veya ilçe belediyesinden bir rapor istenmemiş mi?

–       Hayır, istenmemiş. Kimse bize “Biz bu binaya turizm belgesi vereceğiz, yangın açısından kontrolünü yapar mısınız, yaptınız mı?” diye sormamış. 2007’den sonra belediyenin kapısını çalan olmamış, bir şey soran olmamış. Herhalde 2007’deki rapora dayanarak turizm belgesini yenilemişler.

4.     Peki sorulmasa bile sizin gidip bu otelleri yangın açısından denetlemeniz gerekmez miydi?

– Denetleyemeyiz ki! Yetkimiz yok. Bırakın yangın açısından denetlemeyi, hijyen açısından mutfağını bile denetleyemem. Ben o otele ancak müşteri olarak gidebilirim, denetim yapmaya gidemem çünkü benim yetki alanımda değil. Denetime geldim desem kapısından sokmazlar. Ancak Turizm Bakanlığı işletme belgesini yenilerken “İtfaiye raporu getir” deseydi o zaman mecburen belediyeden rapor isterlerdi. Ben de denetlerdim. Bakanlık 17 yıllık itfaiye raporuyla işletme belgesi veriyorsa, ben ne yapabilirim!  Biz yangını haber alınca en hızlı intikal edip, olabildiğince can kurtardık.

İtfaiyeyi devreden çıkaran AKP 

Başkan Tanju Özcan’la konuştuktan sonra baktım.

Aslında ortada bir yasal boşluk var.

İktidar sürekli yönetmelik değiştirmiş, 2012 yılında müteahhitlerin arzusu üzerine belediyelerin binalarda itfaiye denetimi yapması gerekliliği ortadan kaldırılmış.

Çünkü müteahhitler bunu kendilerine çıkarılan bir zorluk olarak görmüşler ve yetki itfaiyeden alınarak TOKİ’nin insafına bırakılmış.

Bu değişiklik yapılınca Türkiye Yangından Korunma ve Eğitim Vakfı’nın kurucusu ve Onursal Başkanı, İTÜ profesörü rahmetli Abdurrahman Kılıç şöyle tepki göstermişti: “Önleme, kurtarma ve söndürme olmak üzere üç sacayağı üzerine kurulu olan itfaiyenin bundan sonra bir ayağı olmayacak. Daha doğrusu böyle bir kuruma artık itfaiye demek de doğru olmayacak. Belki tulumbacılığa dönüş demek daha doğru olur. İtfaiye sadece bina kullanılmaya başladıktan sonra denetim yapacakmış. Denetim yapsa da yetkisi olmadığından sadece göstermelik olacaktır. Sevinen inşaat müteahhidi, arada ezilen vatandaş olacak. Avrupa’da projelerin itfaiye tarafından incelenmediği Türkiye’den başka bir ülke gösterilemez. Bürokrasiyi azaltmak düşüncesiyle Başbakanlık tarafından, inşaat lobisi ve TOKİ’nin taşeronlarının baskısıyla, yangın yönetmeliği değiştirildi.”

Turizm bölgesi yönetmeliğinde de yangınla ilgili bir bölüm ve itfaiyeye verilmiş bir yetki ya da sorumluluk yok.

Yani ortada AKP tarafından yapılmış bir yönetmelik sonucu oluşmuş göz göre göre, bile isteye oluşturulmuş bir boşluk ve Turizm Belgesi tarafında da yasa ve yönetmeliklerde büyük eksikler var.

Ve iktidar oturup bunu konuşup, eksikleri gidermek, hatayı bulmak yerine her zaman yaptığı gibi başkalarını suçluyor.

O da olmaz ise “Yangın, otelciliğin fıtratında var” deyip çıkarlar işin içinden.

MGM Grand yangını

Bu yangın beni yıllar öncesine götürdü.

Las Vegas’taki MGM Grand yangınına.

1980’lerin başında hayatımda ilk kez Las Vegas’a gittiğimde otelin enkazını görmüş ve hikayesini araştırmıştım.

MGM Grand o zamanlar Vegas’ın en büyük otellerinden biriydi.

1973’te açılan 26 katlı otel, 1980 yılında aniden çıkan bir yangın sonucu kül olduğunda 2000 odasında ve kumarhanesinde 5000’e yakın misafiri vardı.

Yangın sırasında misafirlerin büyük bölümü çatıya sığınmış ve 2000 kişi buradan helikopterlerle kurtarılmıştı.

Yangın sona erdiğinde 85 ölü ve 1000’e yakın yaralı vardı.

MGM yangını sonrası ne Cumhuriyetçiler Demokratları ne de Demokratlar Cumhuriyetçileri suçladı.

Oturup adam gibi yangının nedenlerini araştırdılar.

Ortaya şu çıktı.

Otelde yangın merdivenlerine ulaşmak çok zordu.

Sprinkler denilen yangının yayılmasını geciktirici ve söndürücü su fıskiye sistemi otelin sadece iki katında mevcuttu. 24 kat ve casino bölümü bu tesisattan yoksundu.

Otelin dekorasyonunda yanıcı ve tutuşucu malzeme bolca kullanılmıştı. Plastik duvar ve aynalar yangını hızlandırmıştı. Gerçekten de kumarhane ve lobinin alev alması sadece 5 dakika sürmüştü.

Las Vegas İtfaiye Departmanı’nın kısa süre önce yaptığı “Yangın musluklarının sayısını arttırın” önerisi otelin yapıldığı dönemdeki yönetmelikte olmadığı gerekçesiyle otel yönetimi tarafından geri çevrilmişti.

Tüm bunlar göz önüne alınarak yeni bir yangın yönetmeliği hazırlandı. Yasalar değiştirildi ve otellere yangınla mücadelede yeni yönetmeliklere uyma zorunluluğu getirildi ve uymayanların ruhsatlarının iptal edileceği bildirildi.

Otellerin sahibi olan mafyalar bile buna uydu.

Tüm binaya koyulsa 150 bin dolar maliyeti olacak yağmurlama sistemi kurmayan MGM, yangın nedeniyle tazminatlar, cezalar ve iş kaybı nedeniyle toplamda 1 milyar dolara yakın para kaybetti.

Başka bir alana inşa ettiği yeni otelinin maliyeti 50 milyon dolar oldu dersem, 1 milyar doların nasıl bir kayıp olduğunu daha iyi anlarsınız.

Güç gösterisi zafiyetin sonucu

Ümit Özdağ tutuklandı.

Artık her bedene uygun bir suç haline getirilen “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”ten.

Bu suçun asıl failleri ile ilgili hiçbir şey yapılmaz iken, bir siyasi parti liderinin iktidarın hoşuna gitmeyen şeyler söylediği için bu suçun içine tıkıştırılarak cezaevine koyulması adaletsizliğin büyüğü.

Ve “özgürlükler” diye iktidara gelen AKP, sadece darbe dönemlerinde rastlanılan bir şeye bir kez daha imza atarak bir siyasi partinin genel başkanını içeri attı.

Hem de icat edilmiş bir suçtan.

Eski Türkiye’de TBMM’deki yemin krizi sırasında bile HEP Genel Başkanı Fehmi Işıklar tutuklanmamış, hapse falan da atılmamıştı.

Eğer ülkede yasal düzenin ve adaletin sadece baş harfleri bile kalmışsa, Ümit Özdağ çok uzun süre tutuklu kalmaz.

İlk celsede serbest kalır.

Ve çok açıktır ki, bu tutuklama Ümit Özdağ’ı siyasi olarak büyütür.

Zafer Partisi’ne güç katar.

İktidarı ise zayıf göstermekle kalmaz, zayıflatır.

Ümit Özdağ’ı tutuklamak, İBB seçimlerini tekrarlamak türü büyük bir siyasi hatadır.

AKP bu hataları artık çok sık yapar, çok tekrarlar hale gelmiştir.

Zannederim iktidarın kendini en güçlü göstermeye çalıştığı an, aslında en zayıf hale geldiği andır!

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Köylerini koruyan şalvarlı kadınlar kadar vatansever olduğumuz zaman.