Suriye’de yönetimi alan HTŞ heyetiyle 15 Ocak’ta Ankara’da yürütülen görüşmelere katılanlar, soldan sağa: Suriye İstihbarat Başkanı Hattab, Suriye Savunma Bakanı Kasra, Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani, Dışişleri Bakanı Fidan, Milli Savunma Bakanı Güler, MİT Başkanı Kalın. (Foto: X/Dışişleri)
Yeni Suriye’nin Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani Ankara’ya geçici HTŞ yönetimin Savunma Bakanı Murhef Ebu Kasra ve İstihbarat Başkanı Enes Hattab ile birlikte geldi. Bu format önemliydi; bu Ankara’nın daha önce Irak ve Ürdün’le oluşturduğu Üçlü Çalışma Grubu formatıydı. Böylece işbirliği yapmak isteyen devletlerin diplomasi ve güvenlik işleyişlerinde koordinasyon, zaman ve enerji kaybının önüne geçmek amaçlanıyordu.
Bir sorun vardı, o da Kasra ve Hattab’ın terörle bağlantılı faaliyetler nedeniyle Birleşmiş Milletlerin yaptırımlar listesinde olmasıydı.
Dünün teröristi bugünün siyasetçisi
Oysa artık Beşar Esad liderliğindeki Baas rejimini devirip yerine geçmişlerdi; zamanında Menahem Begin ve Yaser Arafat da terörist olarak arananlar listesinde değil miydi? Tarih ve hukuk kazanandan yana değil miydi?
Şöyle bir formül bulundu.
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf 20 Aralık’ta Şam’a giderek Ahmed el Şara ile görüşmüştü. Oysa iktidarı alana kadar HTŞ yapısındaki kod adı Muhammed el Golani olarak bilinen Şara, sadece BM’nin yaptırımlar listesinde yer almakla kalmıyordu; ABD hükümeti yakalanması için başına 10 milyon dolar ödül koymuştu. Vaşington BM işleyişindeki bir istisnayı işleterek Şara ile görüşmüş, ABD hükümeti de görüşmenin hemen ardından ödülün kaldırıldığını duyurmuştu; Şara artık -geçici de olsa- devlet başkanı sayılırdı.
Yakın dönemdeki bir başka örnek de Afganistan’da yönetimde bulunan ve hemen hepsi hakkında yakalama ve yaptırım kararı bulunan Taliban temsilcilerinin Katar’da BM Temsilcileriyle görüşmesiydi. Bu görüşmelere BM Genel Sekreteri adına yürütenler arasında halen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Genel Sekreteri olan Feridun Sinirlioğlu da bulunuyordu.
Peki, neydi bu istisnalar?
HTŞ, yaptırımlar ve diplomasi
BM yaptırımları, listede yer alan isimlerin ülkeye kabul edilmemesi, banka hesaplarının dondurulması gibi işlemler içeriyordu ama İnterpol’ün kırmızı listesi gibi görüldüğü yerde tutuklanmasını öngörmüyordu.
BM yaptırımlar rejiminde öngörülen seyahat istisnaları ise temel olarak üç başlıkta toplanıyordu:
– Barış görüşmeleri,
– İnsani yardım ve yeniden yapılanma görüşmeleri
– Bireylerin sağlık zorunlulukları.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın talimatıyla ziyaretten birkaç gün önce aynı istisnalardan Türkiye’nin de uluslararası tartışmalara yol açmadan yararlanabilmesi için BM Yaptırımlar Komitesine bildirimde bulunuldu.
Böylelikle HTŞ heyetinde yer alan Suriye Savunma Bakanı Kasra ve İstihbarat Başkanı Hattab’ın bu istisnalardan yararlanarak Türkiye’ye gelip görüşmelerde bulunmasının önü açıldı.
Üçlü görüşmeler Dışişlerinde
15 Ocak öğle saatlerinde -artık açılan- Şam Havalimanından Ankara’ya ulaşan Suriye heyeti önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la görüşmek için Beştepe’ye gitti. Erdoğan’ın Dışişleri Bakanı Şeybani ile görüşmesi, yeni Suriye yönetimiyle kurduğu ilk resmi temas oldu.
Heyetler arası görüşmeler Dışişleri Bakanlığında 3+3 formatında yapıldı; yani görüşmelere Dışişleri ve Savunma Bakanlarıyla istihbarat başkanları katıldı. İkili görüşmeler de yine Dışişleri Bakanlığı binasında yapıldı; yani Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın da karşıtlarıyla Dışişlerinde görüştüler. Şam Havaalanı henüz gece uçuşlarına açılmadığı için HTŞ yönetimi temsilcileri 16 Ocak sabahı Ankara’dan ayrıldı.
Fidan ile ortak basın toplantısı da -ilk ziyaretinde Suudi Arabistan’da yapılmadığı için- Şeybani’nin ilk uluslararası basın toplantısı oldu.
Görüşmelerden, açıklandığı kadarıyla çıkan ilk somut sonuç Türkiye’nin Halep Başkonsolosluğunun 20 Ocak Pazartesi günü yeniden hizmete açılacağı oldu.
Ancak iç savaşla geçen 13 yıldan sonra yeni Suriye yönetimiyle Türkiye’nin çok daha yakın ilişki içinde olacağı aşikâr.
Öncelikleri örtüştürmek
Şara başkanlığındaki HTŞ yönetiminin birinci önceliği Suriye topraklarının tamamında kontrolü sağlayabilmek. Dolayısıyla Fırat nehrinin doğusunda ABD koruma ve yönlendiriciliğinde PKK’nın Suriye örgütlenmesi güdümündeki SDG kontrolündeki alanlar Şara için de bir sorun.
Şam yönetimi için sorunlardan biri olan bu durum, Türkiye’nin birinci önceliği.
Dolayısıyla Türkiye-Suriye görüşmelerinin siyasi boyutundaki en önemli madde, önceliklerin örtüştürülmesi.
Oysa bu sorunun bir muhatabı daha var, o da ABD. 20 Ocak’ta Başkanlığı devralacak olan Donald Trump’ın Dışişleri Bakan adayı Marco Rubio, Kongre’deki konuşmasında DEAŞ için SDG’ye desteğin devam edeceğini söyledi. Bu Trump’ın “Suriye’de ne işimiz var” söylemiyle örtüşmüyor ama bu konularda Pentagonun, Amerikan askeriyesinin dediğinin olduğu geçmişte görüldü.
Dışişleri Bakanı Fidan’ın ise Şeybani’ye DEAŞ ile mücadelede “operasyonel destek” teklif ettiği biliniyor.
Yeni dönemde Suriye’yi anlamak için biraz geleneksel kalıplardan sıyrılmak, herkesin ilişki kurduğu yeni yönetimle ortaya çıkan imkânları doğru değerlendirmek ve dünyada hızlanan uluslararası ilişkiler trafiğinde geri düşmemeye çalışmanın doğru bir hat olduğu görülüyor.