‘Doğal-gölge lider’ Ekrem İmamoğlu… Bu durum ne kadar sürer ya da bugüne kadar olduğu şekliyle bir rol dağılımı ile gider mi, Mansur Yavaş burada hangi pozisyonu alır her biri birer soru işareti. İmamoğlu’nun daha fazla inisiyatif-politik risk aldığı bir süreç görülüyor
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın
Meclis’te düzenlediği grup toplantısını YouTube’dan canlı izledim. 22 Ekim’de
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin fiilen başlattığı (öncesinde Öcalan ile
devlet yetkililerinin bir noktaya geldiği anlaşıldı) ‘barış-çözüm arayışları’
konusunda ilk kez pozitif, dediğini biraz daha somutlayan cümleler kurdu:
"Kayda değer bir mesafe alındı.
Heyetin yaptığı temasların verimli geçtiğini, birkaç istisna dışında siyasi
partilerin terörsüz Türkiye hedefine samimi destek verdiğini görüyoruz. Bu
hedeflere ulaşılması noktasında önemli bir kazanımdır. Diğer aktörlerin de
sorumluluk bilinciyle hareket ettiklerini söylemeleri, tarafımızdan
memnuniyetle not edilmiştir. Gerekli çağrı yapılır, terör örgütü ve bağlantılı
yapılar da gereken adımları atarsa kazanan tüm Türkiye olacaktır. Örgüt bu
çağrıya kulak tıkar, ipe un sererse, bağlantılı yapılar da kendilerinden
beklenen iradeyi sergilemezse o zaman biz terörsüz Türkiye hedefimizi başka
yöntemlerle gerçekleştiririz."
Erdoğan ‘kayda değer mesafe alındı’
diyerek bir risk alıyorsa bu sadece heyetin getirdiği mesaj değil, geçen
süreçte-halen, yapılan-yapılmaya devam eden görüşmelerin sonucu diye
düşünülebilir. Bu görüşmeleri sadece Öcalan ile yapılan diye de düşünmemek gerekir.
Nasıl Bahçeli 22 Ekim’deki çıkışını yapmadan önce belli bir noktaya gelindiyse,
Erdoğan da ‘mesafe alındı’ derken sadece bugünün değil geleceğin de planlanmış
olduğunu düşünebiliriz. Bu benim bir varsayımım mı, haklı sorusuna haber
kaynaklarımla yaptığım görüşmeler diye yanıt verebilirim. Bir ucu 21 Mart
Nevruzuna uzanan süreçlerden bahsedildiğini de duydum. Ayrıca Erdoğan’ın
isimlerini saymadan İmralı’ya giden (Sırrı Süreyya Önder-Pervin
Buldan), partilerle teması sürdüren (bu iki isme eklenen Ahmet Türk)
ve ‘diğer aktörlerin sorumluluk bilinci’ göndermesiyle (Selahattin
Demirtaş-Figen Yüksekdağ) memnuniyet belirtmesini de kayda geçirmek
gerekiyor.
Sürece birkaç istisna dışında
destek (CHP’den daha serinkanlı Yeniden Refah’tan, DEVA’ya Gelecek’e Saadet’e,
TİP’e daha net, İYİ Parti’den Zafer Partisi’nden karşı) diyerek en azından
şimdilik partiler bazında elde ettiği durumdan da hoşnut…
Peki şu an gidilen yol nereye çıkacak?
İçeride demokratikleşme yolunda bir adım mı atılacak, yoksa elde edilen kazanım
iktidarın mevcut gücünü tahkim için mi kullanılacak? Siyasi tutukluların
durumundan, güçlülerin hukukuna neler değişecek hayatta? Bunların yanıtı
şimdilik yok. Sadece kaygı ile izleme var.
Burada bir parantezi de kritik iki
dava için konuşulan bir formül üzerinden açayım:
"İktidar karışmasa-istese;
Demirtaş dosyası İstinaf’ta, doğal olarak karar bozulur ve tahliye olur.
Gezi Davası’nda Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar da yine herkesin tahliye
edileceği sürece evrilir. Herhangi bir yasal düzenlemeye bile gerek kalmaz
özgürlükleri için."
Dün Erdoğan’dan muhalefetin ‘Esad’ın
katliamlarına, kitlesel kıyımlarına sessiz kaldığı’ iddialarından kırmızı kart
ile ilgili ifadelerine cümlelerini dinlerken benim kafamdaki soru başka türlü
şekilleniyordu. Türkiye’nin içini de başta Suriye dışını da etkileyen Kürt
sorunu konusunda ‘eksiği-fazlayı-farklı bir yolu-farklı bir öneriyi-sağlam bir
eleştiriyi’ yapacak bir denge olmadığını düşündüm. Burada en önemli aktör
elbette CHP. Ancak CHP Parti Meclisi’nde yaşananları dinlediğim bir isim "Özgür
Özel’in süreçle ilgili önemli bir inisiyatif aldığı, kimi konuları
göğüsleyen bir liderlik yaptığını" anlattı. Yazılmamak kaydıyla sarf
ettiği kritik bir cümleden de bahsetti. Bunu meslek etiği gereği yazmayacağım.
Bitirirken…
CHP’de Genel Başkan Özel alanda yoğun
çalışan bir isim. Halkın ekonomik sıkıntılarını ‘kırmızı kart’ ile
çerçevelemeye çalıştığı hamle onun adına talihsiz bir süreç oldu. Parti içi
dengeler hala tam olarak oturmuş değil. CHP’nin bir genel başkanı ve bir de
‘doğal lideri var’ görüntüsü yansıyor-konuşmaları yapılıyor. ‘Doğal-gölge
lider’ Ekrem İmamoğlu… Bu durum ne kadar sürer ya da bugüne kadar
olduğu şekliyle bir rol dağılımı ile gider mi, Mansur Yavaş burada
hangi pozisyonu alır her biri birer soru işareti. İmamoğlu’nun daha fazla
inisiyatif-politik risk aldığı bir süreç görülüyor. Dün İmamoğlu kamuoyuna
Beşiktaş Belediyesi’ni ziyareti sırasında bir çağrı yaptı. Dedi ki:
"Bu
operasyonlar karşısında ne yapacaksak hep birlikte, milletçe yapacağız.
Bu konu artık yalnızca CHP'nin sorunu olmaktan çıkmıştır. Bunu sadece bizim
belediye başkanlarımızın sorunu olarak görenlerin yarın kendi başına,
dokunulmazlığı olan milletvekillerinin başına gelecek. Sanatçılar, sporcular,
iş dünyası yarın sizin de başınıza gelecek. Bu akıl malınıza el koyar. İş
dünyasına sesleniyorum; sizin de başınıza gelir. Ya bekleyeceğiz ve hepimizin
başına gelecek ya da birlikte mücadele edeceğiz. 16 milyon insanın seçtiği bir
insanın hakkını elinden aldılar."
Sonra da ekledi: "Kurtuluş yok
tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz… Burada çağrı-cesaret var ama ‘ne
yapılacağında dair bir yol haritası’ yok."
Ekrem İmamoğlu’nun sözleriyle şu anki
makamı yani belediye başkanlığı arasındaki makas her geçen gün açılıyor.
‘Yakında yeni bir hedef ya da cumhurbaşkanlığı adaylığına dair adım belli
olabilir’ diyenler var. Elbette belli bir program-hedef-vizyon açıklayarak…
İmamoğlu’nun şu
cümleleriyle yazıyı bitireyim:
"Hedefiniz İBB'ye ve bana
ulaşmaksa, benim yol arkadaşlarıma ve ailelerine çile çektirmenize gerek yok.
Siyasi yasak davam orada, madem hedefiniz benim, mert olun, benim cezamı
onayın. Bana hayatı dar etmeye çalışanlara hodri meydan."