Türkiye, bir parçası olup olmadığını bilmediğimiz ve öğrenemediğimiz Suriye’deki yeni durumu acaba ne kadar doğru görüyor ya da doğru okuyor.
Açıkçası elimizde bir bilgi yok.
Selefi terör örgütü HTŞ’nin ilerleyişini sevinç çığlıkları ile karşılayan iktidar trollerinin aksine iktidarın sessizliği bende sanki geçmişten ders alınmış ve ağırbaşlı, sorumlu bir tutuma geçilmiş hissi uyandırmıştı.
Ancak öyle olmadığını iktidarın ilk günkü sessizliğinin aslında olan biteni anlamaya çalışmaktan kaynaklandığını tez vakitte gördük.
Birkaç gün öncesine kadar Esad ile görüşebilmek için kırk takla atan iktidar birdenbire “Şam” naraları atmaya başladı.
Oysa ben ilk günden bu yana komşudaki kargaşanın Türkiye’ye olumlu yansımayacağını ve bu işin arkasında ABD ve İsrail’in olduğu yolundaki kanaatimi koruyorum.
Dün kendine alan açmak ve açtığı alana PKK/YPG’yi yerleştirmek için IŞİD’i kullanan ABD-İsrail ikilisi bugün aynı maksatla HTŞ’yi ve CIA’in kurduğu Suriye Milli Ordusu’nu kullanıyor gibi görünüyor.
Son iki gün içinde Esad’ın bırakmak zorunda kaldığı tüm önemli mevzilere PKK/YPG güçleri yerleşti.
Deyrizor bölgesi PKK/YPG’ye teslim edildi, Suriye’nin Irak sınırındaki kontrol tamamen PKK/YPG’nin eline geçti.
Yani anlayacağınız, Suriye’deki bu ABD-İsrail operasyonu Türkiye’nin bu iki ülkeye verdiği destekle yapılıyorsa bile gelişmeler çok da Türkiye’nin lehine değil. Ülke Türkiye’nin başından beri koştuğu şartın aksine üçe bölünecek gibi görünüyor ve bu bölünmenin en güçlü parçası PKK/YPG devleti olacak.
Bizim troller Halep Kalesi’nde (Şüpheli bilgilerin doğruluğunu araştıran Teyit, o kalenin Kocaeli’ndeki Hereke Kalesi olduğunu açıkladı) birilerinin birkaç saat sallandırdığı Türk Bayrağı ile mutlu olmaya devam ederken, YPG/PKK’nın liderleri ABD’de Trump’ın yemin töreninde ABD’nin yeni yönetimi ile kadeh kaldırıyor olacaklar.
Ne o yoksa Mazlum Kobani ile İlham Ahmet’in Başkan Trump’ın yemin törenine davet edildiğini duymamış mıydınız!
Her ikisi de törene katılacaklarını bildirdiler ve hızlı vize başvurusunda bulundular.
Vizeyi Türkiye’deki konsolosluklardan alırlarsa hiç şaşırmam.
Kim bilir belki de yemin töreninde Türk heyetinin önünde otururlar.
Tabii ki terör örgütü
Türkiye’nin saçma sapan, manasız, tutarsız, ilkesiz politikası gariban gazetecileri de zor durumda bırakıyor.
Birkaç gün önce CNN Türk adlı kanalda program yapan Ahmet Hakan’a rejisi sürekli olarak “HTŞ terör örgütü” demesi yolunda uyarılarda bulununca Ahmet Hakan patlıyor “Tamam anladık, terör örgütü diyeceğiz” diye.
Sonrasında yine yandaş medyanın bir başka bölümü ise HTŞ’nin terör örgütü olmadığını haykırıyor ve CNN Türk’ü eleştiriyor.
Netleşmiş bir kararları yok.
HTŞ terör örgütü mü değil mi karar veremiyorlar.
Ben onlara söyleyeyim.
HTŞ bir “TERÖR ÖRGÜTÜDÜR”.
Bu benim iddiam değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmî kararıdır.
Türkiye Cumhuriyeti öyle 28 Şubat döneminde falan değil, 2018 yılının ağustos ayında ABD’yi takip ederek HTŞ’yi bir terör örgütü olarak kabul ettiğini ilan etmiştir.
Yani Türkiye açısından Ahmet Hakan ister rejiden gelen uyarıyı dinleyerek terör örgütü desin, isterse İslamcı yayınları dinleyerek terör örgütüdür demesin HTŞ bir terör örgütüdür.
Zaten bu örgütün yöneticisi Ebu Mariya Kahtani’nin mal varlığını donduran Cumhurbaşkanlığı kararı da HTŞ’nin bir terör örgütü olduğunu teyit etmektedir.
Herhalde Cumhurbaşkanlığı, Kahtani’nin mal varlığını mirasçıları arasındaki anlaşmazlık üzerine dondurmamıştır.
Bakanlığın pestisit sallaması
Aylardır sürekli gündeme getire getire sonunda Tarım Bakanlığı, gıdalardaki pestisit, herbisit ve aflatoksinlele ilgili bir açıklama yapmak zorunda kaldı.
Beklendiği üzere Bakan Bey “Gıdalar yüzde yüz denetleniyor’ dedi.
Eğer durum bu ise daha da felaket.
Yüzde yüz denetlendiği halde bu kadar fazla tarım ilacı kalıntısı ve aflatoksin var ise eğer demek ki bile bile zehirleniyor, göz göre göre kanser yapılıyoruz.
Denetlendiği halde bu kadar kötü ise bir de denetlenmese ne olacak!
Ama merak etmeyin.
Durum bu değil.
Bakan doğru söylemiyor.
Denetim falan yok.
Muhtemelen tarımla alakası olmayan Bakan beyimiz, haberleri görünce yanındakilere sordu. Onlar da “Aman Efendimiz denetlemez olur muyuz, bu şerefsiz basın yalan yazıyor” dediler. Bakan da “Yüzde yüz denetim var” diye açıklama yaptı.
Bakanlığın tek açıklaması bu değil zaten.
Bir yandan da sanki ölçüyorlarmış gibi “Tarım ürünlerinde pestisit oranı yüzde 37 azaldı” dediler.
O kadar hassas ölçümler yapıyorlar ki, yüzde 35 değil, 40 değil. Tam tamına yüzde 37. Hatta “Yüzde 37,58” deseler daha da inandırıcı olurdu. Ne de olsa ne kadar detay, o kadar yalan.
Marketlerden alınıp, testi yapılan bazı ürünlerde yasal sınırın 45 katına varan miktarlarda pestisit artıkları bulundu.
Eğer bakanlığın dediği doğru ise yani bu yüzde 37 azalmış hali ise demek ki daha önce yasal sınırın 60 katı pestisit vardı, şimdi azalarak 45 katına düştü.
Allah bakanımıza ömür verirse ilerleyen yıllarda 10 katına falan düşürecek, açıklamadan bunu anlıyoruz.
Neyse, yine de siz bana kulak asmayın.
Zehirleniyoruz ama olsun.
Birileri Halep Kalesi’nden aşağı Türk bayrağı sallandırmış.
Daha ne istiyorsunuz!
AKP il başkanı dinsizmiş…
Eeeee, olacağı buydu.
Yüz verirsin deliye, gelir sıçar halıya.
Bir zamanlar İzmir pavyonlarının gülü olan bir sözde imam, iktidar partisinin İstanbul İl Başkanı’nı dinsizlikle itham ederek “tekfir” etmiş.
İslami literatüre göre bu “Katli vaciptir” demek.
Daha önce Saadet Partisi’nde yöneticilik yapan, birkaç yıldır da AKP’nin İstanbul İl Başkanlığını yürüten İlahiyat Fakültesi mezunu Osman Nuri Kabaktepe imam olduğu söylenen ve iktidar tarafından kollanan Halil Konakçı tarafından “dinsiz” ilan edildi.
Normaldir.
Şaşırmam.
Siz yüz verdiniz, siz hak ettiniz.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Edenin bulduğunu bildiğimiz zaman.