SURİYE’de tanıklık ettiğimiz büyük krizin geçen hafta patlak vermesinden sonra kaleme aldığım yazılarda her seferinde aynı şey oldu.
Çatışmaların seyrini konu alan bir yazıyı bitirdiğim sırada sahada geçerli olan güç dengesi, gazete o gece baskıya girdiği saatte ya da ertesi sabah okura ulaşmış olduğunda değişmiş oluyor.
Örneğin, geçen cuma akşamı yazımı gazeteye gönderdiğimde, Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) örgütünün savaşcıları Halep’in kapısına dayanmış durumdaydılar. Herkes muhaliflerin rejimin savunma hattını aşıp şehre girip giremeyecekleri sorusuna odaklanmıştı.
Muhalifler o akşam Halep’e girmeyi başardılar ve ertesi günü Suriye’nin başkent Şam’dan sonraki en önemli şehri büyük ölçüde HTŞ’nin kontrolüne geçti.
*
Aynı durumu geçen çarşamba akşamı da yaşadım. Yazımı gönderdiğim sırada, silahlı muhalefet bu kez güneye doğru giden M-5 yolu üzerinde, Halep’in kuş uçuşu 120 kilometre uzağındaki Hama şehrinin dış mahallelerine kadar gelmişti.
Yazıyı bitirirken, “Hama’nın bugün kimin kontrolünde olacağı dün akşam saatlerinde ortada görünüyordu” diye bir cümle koyma ihtiyacını duydum. Ertesi sabah Hama da muhalefetin eline geçti.
Bugünkü yazımı kaleme aldığım saatlerde silahlı muhalefet yine M-5 karayolu üzerinde bu kez Hama’nın 40 kilometre güneyindeki Humus şehrinin dış çeperlerine kadar sokulmuştu.
*
Peki bugün Humus’ta kontrol kimde olacaktır?
Herhangi bir tahminde bulunmak istemiyorum. Ama şurası çok açık: Esad rejimi Humus’u da kaybettiği takdirde, muhalefetin güneye doğru ilerleyişinde sırada bir sonraki durak olarak kuş uçuşu 140 kilometre güneydeki başkent Şam kalıyor.
Humus’un düşmesinin majör sonucu, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Şam’da sıkışarak, Humus üzerinden ülkenin kuzeyindeki sahil şeridi ile bağlantısını büyük ölçüde kaybetmesi olacaktır. Şam-Lazkiye hattı kesilecektir.
Böyle bir senaryoda artık Suriye’de rejimin geleceğinin de tartışılacağı bambaşka bir eşiğe geçeceğimiz aşikardır.
*
İtiraf edeyim ki, geçen hafta Esad ordusunun askeri harekât başlatan muhalefet karşısında bir savunma hattı kurabilmesi ihtimalini pekala ciddiye alıyordum. Buna karşılık, rejim ordusunun hızla ilerleyen muhalifler karşısında direnmeyerek bu kadar süratle cepheden çekilmesi, çözülmesi Suriye’yi izleyen pek çok gözlemciyi şaşırtmıştır.
Sonuçta sahadaki durum bundan 10 gün önce, HTŞ’nin ilk saldırıya kalkıştığı 27 Kasım Çarşamba günü tahayyül bile edilemeyecek bir noktaya gelmiş bulunuyor.
Bu çerçevede geçen hafta bugün yayımlanan “14 Soru-
Yanıt’ta Halep-HTŞ Krizi” başlıklı analizimde yaptığım bir tespiti de revize etmem gerekiyor.
Halep’in halen rejim kontrolünde olduğu sırada kaleme alınmış bu yazıda, o aşamada Suriye’nin kuzeyinde Halep-İdlib ekseninde yeni bir cephe açıldığını, ancak bunun geniş ölçekte bütün Suriye coğrafyasına yayılmasını beklemediğimi belirtmiştim.
Oysa bugün sahadaki dinamikler bu öngörüyü tekzip etmiş görünüyor. Çünkü, muhaliflerin harekâtı kuzeydeki cephede sınırlı kalmayıp güneye doğru inen bir eksene yerleşmiştir.
Esad ordusu tuttuğu pozisyonlardan çekilirken, sahada Rusya ile ilgili gözlenen dikkat çekici bir durum da vurgulanmalıdır. Kuzeyde deniz kıyısındaki Lazkiye’ye bitişik Hmeyhim’deki hava üssünde yabana atılmayacak bir hava gücü bulunduran Rusya, silahlı muhalefetin kuzey -güney hattındaki hareketini yavaşlatmakta, durdurmakta etkili olamamıştır. Rus savaş uçakları sahadaki durumu değiştirmekte yetersiz kalmıştır.
*
Gelinen noktada, artık hiçbir tahminde bulunmayıp olayların sahada çözülüşünü izlemek galiba en doğru hareket tarzı olacaktır.
Fotoğrafın tümüne baktığımızda, pek çok aktörün sahaya yayıldığı Suriye coğrafyasında farklı alanlarda son derece karmaşık dinamiklerin aynı anda işlemekte olduğunu görüyoruz.
Rejim iyice güçten düşerek güneye Şam’a doğru çekilirken, silahlı muhalefetin yayıldığı nüfuz bölgesi her gün biraz daha genişlemektedir. Türkiye de Suriye Milli Ordusu (SMO/ÖSO) aracılığıyla kuzeyde Fırat’ın batısındaki alanda PKK uzantısı YPG’nin hareket alanını daha da daraltarak, örgütün Tel Rifat’tan çıkartılmasından sonra dikkatlerini bu kez Menbiç’e doğru çevirmiştir.
Bu arada, DEAŞ’ın rejimin ülkenin güneyinde Fırat’ın batısında kalan çöl bölgesindeki bazı yerleşimlerden çekilmesinden yararlanarak ortaya çıkan boşlukları doldurmaya çalıştığına dair haberler yayılıyor.
Buna benzer bir durum da ülkenin doğusunda Deyrizor şehir merkezinde farklı bir aktörle yaşanmıştır. Deyrizor merkezi Esad rejimi ve İran destekli milislerin kontrolündeydi. Sahadan gelen haberlere göre, rejimin çekilmesinden sonra buraya da PKK uzantısı YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) girmiştir.
*
Bütün bu tablo içinde HTŞ’nin lideri Ebu Muhammed El Colani, dün CNN International’da mülakata çıkıp, muzaffer bir konumda Amerikan kamuoyuna ve uluslararası camiaya ılımlı mesajlar vererek kendisini Suriye’nin yeni aktörlerinden biri olarak takdim etmiştir.
El Colani’nin bu mülakatında HTŞ’nin kendisini “her an fesh edebileceği” yolundaki sözleri önümüzdeki günlerde Suriye’deki muhalefet cephesinde sürpriz yapılanmaların gündeme gelebileceğine işaret ediyor.
Bu gelişmelerden anlamamız gereken, önümüzdeki günlerde Suriye’de daha bir dizi sürprize hazır olmamız gerektiğidir.
*
Suriye’deki krizin kapsamlı bir muhasebesini yapmak, önde gelen aktörlerin
kazanımlarını değerlendirebilmek için galiba yaşanan altüst oluşun bir noktada durulup, yeni bir statükonun belirmesini beklemeliyiz. Olayların akışkanlığına baktığımızda henüz bu noktaya gelmediğimizi söyleyebiliriz.
Kuşkusuz, herkesin masadaki pazarlık pozisyonu, çatışmaların bir şekilde durduğu noktada kazanımların ya da kayıpların derecesine, sahadaki gücüne göre belli olacaktır. Akdeniz’e çıkışını kaybetmiş, güneyde sıkışmış bir Esad’ın müzakere gücünün artık ciddi derecede zayıflamış olacağını kabul etmek gerekir.