Köprüden önceki son çıkış

Suriye’de Beşar Esad için belki de artık “sonun başlangıcı” demek yanlış olmaz. 27 Kasım’dan sonra muhalefetin önce Halep’i, sonra da Hama’yı alması bütün denklemi değiştirdi. Terör örgütü YPG ise, rejim güçleriyle doğuda Deyrizor’da çatışıyor. Esad, savaşın başından bu yana hamisi konumundaki Rusya’dan da beklediği desteği göremedi. Özetle üç cephede savaşan muhalefet Şam’da oturan Esad’ın koltuğunu sallıyor. Beşar Esad ya sonuna kadar savaşıp kaybedecek ya da vakit kaybetmeden masaya oturacak.

2017’den bu yana Suriye krizini çözmek için var olan Astana formatı, bunun için bir şans. Muhtemelen son şans. Türkiye-Rusya-İran’ın olduğu mekanizmada Dışişleri Bakanları -olağanüstü değişiklik olmazsa- bugün Katar’ın başkenti Doha’da bir araya geliyor. Uzun bir aranın ardından Türkiye’nin eli Rusya ve İran karşısında masada ilk kez bu kadar güçlü.

MGK hatırlatması

Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, o toplantıda kuvvetle muhtemelen “Esad muhalefetle masaya otursun” diyecek ve Rusya ile İran’dan Suriye liderine güçlü bir baskı yapmasını isteyecek. Türkiye’nin buradaki pozisyonunu anlamak için, Perşembe günkü Milli Güvenlik Kurulu toplantısındaki uyarıyı hatırlatalım:

“Suriye’de yaşanan son gelişmelerin rejimin kendi halkıyla ve meşru muhalefetle uzlaşması gerektiğini bir kez daha gösterdiği vurgulanmıştır.”

Ankara’nın, rejimin hala muhatap olabileceğine dair iması ve Şam’ı muhaliflerle uzlaşmak için masaya çağırması önemli. Doha’daki toplantıyı “son şans” yapan faktörlerden biri bu. Haftasonu yapılacak toplantıda eğer Rusya ve İran bu çizgiye gelirse, kuvvetle muhtemel karşı taraf da en azından Suriye Milli Ordusu’nun çatışmaları ve ilerleyişinin durdurulmasını isteyecektir.

Astana sonrası

Türkiye-Rusya-İran’ın oluşturduğu Astana formatı, Suriye’de ne zaman kriz çıksa çatışmaların durdurmanın anahtarı oldu. “Gerginliği Azaltma Bölgeleri” anlaşması da bu mekanizmadan çıktı, siyasi çözüm için “Anayasa Komitesi” kurulması kararı da burada alındı.

Ancak mekanizmadan hangi karar çıkarsa çıksın belli bir süreden sonra uygulanamadı. Beşar Esad rejimi özellikle siyasal geçiş için muhaliflerle toplantılarda ayak diredi, süreç bir türlü tamamlanamadı. Rusya masada mutabakata varması için Esad’a baskı yapmamakla suçlandı. İran ise vekil güçleriyle İdlib gibi noktalarda çatışmaları tetiklemekle suçlandı.

Aslında Türkiye bir süredir Astana sürecinden ümidini kesmişti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İranlı muhatabıyla yaptığı basın toplantısında bunun sinyallerini şöyle vermişti:

“Astana, Suriye’deki iç savaşın belli bir noktada durdurulması için, ülkenin ateşkes halinde olması için önemli bir başarıydı. Geçtiğimiz yıllar içerisinde biz bu sessizlik sürecinin, büyük bir siyasi çözüme ulaşmada bir fırsat teşkil etmesini çok istedik. En son aşamada da Cumhurbaşkanımız, dostluk elini en üst düzeyde uzatarak, bu sorunun diyalogla çözülmesi gerektiğinin altını bir kez daha çizdi. Çünkü geldiğimiz noktada ötelenmiş sorunlar artık Astana süreciyle de yönetilecek bir sorun olmaktan çıkıyordu ve biz bunu görüyorduk.”

Şimdi yeniden Astana’ya dönüş olsa da Türkiye geçmiş deneyimlerden bunu Esad’a bir zaman kazandırmaya dönüşmemesi gerektiğinin bilincinde… Bunun için eğer rejim ve muhalifler arasında yeni bir süreç başlayacaksa bunun ciddi, net bir takvime bağlanmasını isteyecektir.

Tabii, bu noktada Rusya’nın planını da görmek lazım. Destek kuvvet göndermekte epey geç kalan Rusya’dan en son ‘Suriyeli yetkililerle desteğin boyutunu görüşüyoruz.’ gibi muğlak açıklamalar geldi. Özetle, bütün göstergeler Doha’daki Astana zirvesinin Şam rejimi için köprüden önce son çıkış olduğunu gösteriyor.