Meslektaşımız Okan Müderrisoğlu Rusya’yı bu başlıkta “istekli ya da konuya müdahil olma konusunda gayretli görüp görmediğini” kendisine sorduğunda, Fidan “İzlenimim şu...” diyerek, şöyle konuşuyor:
“Eğer Şam yönetimi belli kritik konularda adım atmak isterse Rusların ben buna ‘hayır’ diyeceğini düşünmüyorum ama Rusların bu adımları atması için çok yoğun bir baskı yapacağını da düşünmüyorum ve görmüyorum da zaten. Bu konuda biraz nötr duruyorlar açıkçası...”
Fidan’ın bu tespitleri, Rusya’nın normalleşme için çaba gösterdiği yolundaki yerleşmiş olan kanaate kıyasla daha mesafeli bir bakışı yansıtıyor.
Hatırlanacaktır, Rusya, özellikle 2023 yılı başında bu konuda ciddi bir çaba içine girmiş, Moskova’da önce nisan ayında Türkiye, Rusya, İran ve Suriye’nin savunma bakanları, daha sonra mayıs ayında ise seçimlerden hemen önce bu kez dışişleri bakanları arasında yine Moskova’da dörtlü formatta toplantılar düzenlenmişti.
Ancak bu toplantılar sonrasında bir ilerleme sağlanamayınca dörtlü formatta yürüyen normalleşme diplomasisi durmuştu.
Peki neden ilerleme sağlanamıyor?
LAVROV: ‘GÖRÜŞ AYRILIKLARI SÜRECİ DURAKLATTI’
Şimdi muhtelif açıklamalardan hareketle bu soruya yanıt arayalım. Önce bu konuda Rusya cephesinde yakın zamanlardaki bazı açıklamalara bakarak, meselenin onların zaviyesinden nasıl göründüğüne göz atalım.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un geçen 31 Ekim’de gazetemizde yayımlanan, Ankara Temsilcimiz Hande Fırat’ın sorularına verdiği yanıtlar bu konudaki en kapsamlı metinlerden biri.
Lavrov, öncelikle Türkiye-Suriye ilişkilerinde normalleşmenin Suriye’nin istikrarı ve Ortadoğu’da güvenliğin güçlendirilmesi açısından taşıdığı önemi vurguluyor, aynı zamanda geçen yıl dışişleri ve savunma bakanları ile istihbarat örgütleri arasında dörtlü formatta yapılan görüşmeleri hatırlatıyor.
Bu görüşmelerde A) Suriyeli sığınmacıların geri dönüşü, B) Terörle mücadele ve C) Sınırların güvenliğinin sağlanması da dahil olmak üzere “özellikle ilgi gerektiren” konuların belirlendiğini anlatıyor.
Lavrov’a göre, Şam ve Ankara’nın pozisyonlarında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müzakere sürecinin duraklamasına neden olmuştur.
ASKER ÇEKME MESELESİ ÖNCE Mİ, YOKSA EN SONDA MI ELE ALINACAK?
Rus bakana göre en kritik konu şudur: “Suriye hükümeti, öncelikle Türk askeri birliklerinin Suriye Arap Cumhuriyeti topraklarından çekilmesi konusuna netlik kazandırılması gerektiğinde ısrar ediyor. Türkiye, prensip olarak Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne olan bağlılığını teyit ediyor ancak birliklerin çekilmesi konusunu daha sonra ele almayı teklif ediyor.”
Lavrov’un dikkat çektiği kayda değer bir husus, “Her iki başkentten de müzakerelerin yeniden başlatılmasına ciddi ilgi duyulduğuna dair sinyallerin de gelmekte oluşudur.”
Rusya Dışişleri Bakanı, bu sinyallere dayanarak, “müzakere sürecinin hızla yeniden başlatılmasını aktif bir şekilde teşvik edeceklerini” anlatıyor.
PUTİN’İN TEMSİLCİSİNE GÖRE, TÜRKİYE ÇEKİLME GARANTİSİ VERMEDEN DİYALOG OLMAZ
Şimdi biraz daha yakın bir tarihe gelelim ve aynı konuyu Rusya lideri Vladimir Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrantiev’in nasıl aktardığına bakalım.
Normalleşme dosyasını zaman zaman Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile doğrudan görüşen Rus diplomatı olması bakımından Lavrantiev’in söyledikleri de önem taşıyor. Rus diplomat, geçen Cuma günü TASS Ajansı’na mülakatında Türkiye-Suriye ilişkileri bağlamında “Rusya kendi topraklarında iki ülkenin liderleri arasında diyalog için olası bir platform sağlamaya hazır mı” sorusuyla karşılaşıyor.
Lavrov’un kısmen iyimser bakışına karşılık, Lavrantiev “Bana iki ülke cumhurbaşkanları arasında bir toplantıdan bahsetmek için henüz çok erken gibi geliyor” diye konuşuyor.
Ardından konuyu etkileyen “birçok farklı faktör” üzerinde duruyor Lavrantiev. En başta “Her şeyden önce doğal olarak Türkiye’nin sahipsiz ve ilgisiz bırakamayacağı Suriye muhalefetine verdiği destek...” diye konuşuyor.
Bu bölümde Rus diplomatın Türkiye’nin Suriye muhalefetine sahiplenmesi kabullenen ifade tarzı dikkat çekicidir.
Ancak açıklamalarının sıkıntılı kısmı bundan sonra geliyor. “Ve tabii ki asıl sorun, Türk birliklerinin işgali altındaki Suriye topraklarından çekilmesidir” diye konuşuyor Lavrantiev; hemen ardından “Prensip olarak işgalci bir ülke gibi hareket ediyorlar” şeklinde bir ifade kullanıyor.
Lavrantiev’in burada seçtiği sözcüklerin Ankara’da ciddi rahatsızlık yarattığı tahmin edilebilir.
Putin’in Özel Temsilcisi, “Dolayısıyla Şam’ın, askerlerinin çekilmesi konusunda Türkiye’den belli garantiler almadan diyaloga girmesi zor” diye konuşuyor.
İfadelerine bakıldığında, Rus diplomatın Suriye pozisyonuna yakın bir çizgide durduğu yorumunu yapmak mümkün.
YAŞAR GÜLER: ‘ÖSO YARIN SURİYE ORDUSU OLABİLİR...’
Esad rejiminin Türk askerlerinin Suriye’nin kuzeyinden çekilmesini ön şart olarak koşmasına Ankara nasıl yaklaşıyor? Ankara’nın bu konudaki tutumunu Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in geçen hafta salı günü TV100’de Kübra Par’ın bir sorusuna verdiği yanıtta bulabiliriz.
Güler, önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a diyalog teklifini Suriye açısından bir “şans” olarak değerlendiriyor, ardından çekilme konusunda şunları söylüyor:
“Çekilmeye gelince biz onu söyledik. Bizim öyle çekilme falan diye bir şeyimiz olamaz. Yani şartları var. Sayın Cumhurbaşkanımız da söylüyor. İşte anayasayı kabul et kardeşim. Yani bir kere sen insanlarına, kendi vatandaşlarına onların yanına gidemezsen, onları yanına getiremezsen, sen nasıl bir devlet olabilirsin. Dolayısıyla sanıyorum yavaş yavaş o ortama doğru gidiyoruz.”
Peki normalleşme olursa Özgür Suriye Ordusu meselesi ne olur?
İşte bu kritik soru karşısında Güler şöyle diyor:
“Bugün ÖSO dediğiniz Özgür Suriye Ordusu, zaten yarın da Suriye Cumhuriyeti’nin ordusu olacaklar. Yani bunları çok iyi düşünüp konuşmamız lazım.”
Burada normalleşme sürecinin en dikenli konularından biri olmaya aday -ÖSO’nun nihai çözüme
nasıl entegre edileceği- sorusu
karşımıza çıkıyor.
ERDOĞAN: ‘BEN HÂLÂ ESED’DEN UMUTLUYUM’
Bütün bu tartışmalar içinde Suriye ile normalleşme konusunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan nerede duruyor?
Erdoğan, geçen hafta Suudi Arabistan’daki İslam İşbirliği Teşkilatı ile Arap Birliği’nin ortak Olağanüstü Zirve toplantısında Esad ile aynı aile fotoğrafı içinde yer almış ama ikisi arasında bir temas gerçekleşmemişti.
Cumhurbaşkanı, son durumu 12 Kasım’da Suudi Arabistan-Azerbaycan ziyaretleri dönüşünde gazetecilere şöyle anlatıyor:
“Ben hâlâ Esed’den umutluyum. Bir araya gelip Suriye-Türkiye ilişkilerini inşallah yoluna koyalım diye hala umudum var. Çünkü bizim Suriye-Türkiye arasındaki terör yapılanmalarını yok etmemiz lazım. Suriye’de adil ve kalıcı barışın zemini vardır. Bunu sağlamak için atılacak adımlar da bellidir. Biz Suriye tarafına normalleşme konusunda elimizi uzattık. Bu normalleşmenin Suriye topraklarında barışa ve huzura kapıyı aralayacağını düşünüyoruz.
Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden biz değiliz. Suriye’nin toprak bütünlüğünü terör örgütü PKK/PYD/YPG başta olmak üzere teröristler tehdit ediyor. Çoğu ülkelere dağılmış Suriyeliler tehdit etmiyor. Esad bunun farkına varıp ülkesinde yeni bir iklimi başlatacak adım atmalı ve ülkesine sahip çıkmalıdır.”
Erdoğan, sözlerinin sonunda Suriye’nin dikkatini İsrail faktörüne çekiyor: “Yanı başlarındaki İsrail tehdidi bir masal değil. Çevredeki ateşin istikrarsız topraklarda hızla yayılacağı unutulmamalıdır.”
*
Son bir gözlem olarak şunu söyleyebiliriz. Yakın zamandan yaptığımız bütün alıntılar, Ankara’nın Suriye ile normalleşme arayışlarında henüz buzların kırılması noktasından uzak olduğumuzu gösteriyor.
Buradaki kırılmanın nasıl bir zaman aralığında ve nasıl meydana geleceği şimdilik belirsizlik içinde duruyor.