DÜNKÜ yazımızda Donald Trump’ın Beyaz Saray’daki ilk döneminde 14 Aralık 2018 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı bir görüşmeden kısa bir süre sonra 19 Aralık’ta Suriye’deki ABD askerlerini çekme kararını açıklaması ve bu hamlesinin ABD sisteminde büyük bir depreme yol açmasını anlattık.
Trump ile görüşmesinden önce “Fırat’ın doğusundaki harekatın birkaç gün içinde başlayacağını” söyleyen Erdoğan da ABD Başkanı’nın 19 Aralık tarihli açıklamasından sonra söylem değişikliğine gitti.
Örneğin Erdoğan, 21 Aralık 2018 tarihindeki bir konuşmasında “Sayın Trump’la yaptığımız telefon görüşmesi, gerek diplomasi ve güvenlik birimlerimizin temasları, gerekse Amerikan tarafından yapılan açıklamalar, bizi bir müddet daha beklemeye yöneltti. Tabii bu ucu açık bir bekleme süreci değildir” diye konuştu.
Bu hadisenin önemi, öncelikle Trump’ın ani karar alma tarzına işaret eden örnek bir vaka olmasıdır.
Çekilme açıklamasını yapmasıyla birlikte ortalığı kaplayan tepkilere bakıldığında, bu kadar kritik bir karardan ilgili bakanların ve kendisinin yakın çalışma ekibinin de büyük ölçüde haberdar olmadıkları, bütün bir sistemin Trump’ın söz konusu hamlesine hazırlıksız yakalandığı ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetçiler dahil olmak üzere Kongre’den de ciddi itirazlar yükselmiştir bu karara.
ABD ÇEKİLİRSE İRAN SURİYE’DE GÜÇLENİR
O dönem Trump’ın Suriye’den ABD askerlerini çekme kararına Yönetim ve Kongre çevrelerinden getirilen eleştirilerin bir taraması yapıldığında, bugün de aynı mesele üzerinde belli ölçülerde tekrarlanmakta olan görüşlerle karşılaşıyoruz.
Trump’ın kararına yönelik itirazların en başlarında, ABD Suriye’den çekildiği takdirde bu ülkeyi İran’ın nüfuzuna terk edeceği, bu durumun ABD’nin çıkarlarına ağır bir zarar vereceği görüşü geliyor. Benzer şekilde Suriye’deki Esad rejiminin en büyük destekçisi olan Rusya’nın da ABD’nin çekilmesi halinde belirecek boşluktan kazançlı çıkacağı tezi vurgulanıyor.
İkinci bir itiraz konusu olarak ABD’nin Suriye’de IŞİD/DEAŞ’a karşı sahada mücadelede yakın işbirliği yaptığı, ana omurgasını PKK’nın uzantısı olan YPG/PYD’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) ortada bırakmasının doğru olmayacağı görüşü işleniyor. Özellikle SDG’yi kendisine etkili bir müttefik olarak gören ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) cephesinde kurulan askeri ittifakı bozmanın vahim bir hata olacağı görüşü ağır basıyor.
Pentagon’un aynı zamanda ABD askerleri Suriye’den çekildiği takdirde sahada DEAŞ’ın geride kalan unsurlarıyla silahlı mücadeleyi Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte Türkiye’nin üstlenmesi seçeneğine ve aynı zamanda TSK’nın bunun için masaya getirdiği askeri taleplere çok sıcak bakmadığı anlaşılıyor.
İSRAİL VE YAHUDİ LOBİSİ DE RAHATSIZ
ABD’nin Suriye’den çıkmasına en kuvvetli itirazlardan biri İsrail ve onun ABD’deki temsilcisi durumunda olan Yahudi Lobisi’nden kaynaklanıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun bu konuda suskun kalmasına karşılık, İsrail resmi çevreleri rahatsızlıklarını gizlemiyor, keza İsrail medyasında da ciddi tepki gösteriliyor. Çekilmenin İsrail’in bölgedeki ezeli düşmanı İran’ın Suriye’deki nüfuzunun genişlemesine kapıyı açması ihtimali, İsrail’in başlıca kaygısıdır.
Eleştirilerden biri ABD’deki Yahudi Lobisi’nin önde gelen aktörlerinden biri olan “Amerika- İsrail Halkla İlişkiler Komitesi”nden (AIPAC) geliyor. AIPAC, yaptığı açıklamada “İran ve Hizbullah’ın bu gelişmeyi istismar ederek bölgeyi daha fazla istikrarsızlığa itmelerine ve müttefiklerimizi tehdit etmelerine izin verilmemesi zorunludur” diyor.
“Amerikan Yahudi Komitesi” (AJC) isimli kuruluş ise daha da sert bir dil kullanarak, “Başkan Trump’ı Suriye’den bütün askerlerini geri çekme kararını gözden geçirmeye çağırıyoruz. Bundan kazançlı çıkacak olanlar İran, Rusya ve yeniden güçlenecek IŞİD olacaktır” açıklamasını yapıyor.
İşte bütün bu faktörlerin bir araya gelmesinin yarattığı basınç, sonunda Başkan Trump’ı çekilme kararında kademe kademe frene basmaya yöneltmiştir.
TRUMP: ‘ASKERLERİMİZ YAVAŞ VE KOORDİNELİ ÇIKACAK’
İlginç bir nokta, Trump’ın 19 Aralık tarihinde Beyaz Saray’ın bahçesinden yaptığı “Suriye’den çıkma” açıklamasından dört gün sonra 23 Aralık tarihinde Erdoğan ile yeniden bir telefon görüşmesi gerçekleştirmesidir. Bu temas, ikisinin 14 Aralık’ta yaptıkları ve çekilme konusunda mutabakata vardıkları telefon konuşmasından dokuz gün sonra olmuştur.
Trump, bu konuşmadan sonra aynı gün yaptığı bir tweet paylaşımında, Erdoğan’la IŞİD ve iki ülkenin Suriye’yle ilgili karşılıklı konularının ele alındığı “uzun ve verimli” bir görüşme yürüttüğünü belirtiyor. Ardından “ABD birliklerinin bölgeden yavaş ve son derece koordineli bir şekilde çekilmesi” hususunu ele aldıklarını anlatıyor.
Ayrıca, iki ülke arasında ticaretin kuvvetli bir şekilde geliştirilmesi hedefine de bir vurgu var Trump’ın mesajında.
Bu mesajda altını çizmemiz gereken husus, Trump’ın Suriye’den çekilmenin “yavaş ve son derece koordineli” olacağını vurgulama ihtiyacını duymasıdır. Salt bu ifadesi bile, Trump’ın ABD sistemi içinde yükselen itirazlar üzerine vites küçültmekte olduğunu anlatmaya yeterlidir.
YENİDEN KRİZ PATLAK VERİYOR
Gelgelelim 2019 yılı Ocak ayına gelinmesiyle birlikte olayların akışı tersyüz olur. Önce Türkiye’nin Suriye’deki Kürt gruplara karşı frenlenmesi konusunda yönetim içinden yüksek sesli çıkışlar duyulur.
Bu çıkışlar arasında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun 3 Ocak tarihinde “Başkan, Türklerin Kürtleri katletmesini önlememizin önemini vurguladı” şeklindeki sözleri Ankara’da infiale yol açar.
Trump’ın o dönemdeki Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un, 6 Ocak tarihinde Pompeo kadar sert ifadelerle olmamakla birlikte, ABD askerlerinin Suriye’den çekilmesinin “bazı ön koşullara bağlı olduğunu” söylemesi Ankara’daki rahatsızlığı artırır. Bolton, bu ön koşulları “Türkiye’nin Kürt savaşçıların güvenliğini garanti etmesi ve DEAŞ’ın yenilmesi” şeklinde sıralar.
Burada dikkat çekici bir durum, Bolton’un bu açıklamasını Ankara’ya gelmeden Kudüs’te İsrail Başbakan Netanyahu ile Suriye’den çekilme meselesini de görüştüğü Kudüs ziyareti sırasında yapmasıdır.
Sonunda Aralık ayında beliren olumlu atmosfer dağılmaya başlar. O kadar ki, Bolton bir gün sonra 7 Ocak’ta Ankara’ya geldiğinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edilmez. Bolton Cumhurbaşkanı’nın Başdanışmanı İbrahim Kalın ile görüşür.
Bu arada Erdoğan, ertesi günü yaptığı bir açıklamayla Bolton’a sert tepki gösterir, “Bolton’un verdiği mesajı yutmamız mümkün değil. Bunlar bu ülkede benim Kürt vatandaşım kimdir, YPG kimdir, sanırım bunları tanımıyorlar. Teröre yeni bir tarif mi geliştirdiniz? Teröristse gereğini yaparız” diye konuşur.
TRUMP: ‘TÜRK EKONOMİSİNİ MAHVEDERİM’
İşte tam bu karşılıklı tırmanma ortamı içinde Başkan Trump, 13 Ocak 2019 günü saat 22.53’te (Türkiye’de 14 Ocak sabahı) Ankara’da ciddi rahatsızlığa neden olan bir tweet mesajı paylaşır. Trump, bu mesajın girişinde Suriye’den asker çekmenin başlamakta olduğunu belirtiyor ve “IŞİD yeniden canlanacak olursa buradaki askeri üsten vuracaklarını” söylüyor.
Ardından ekliyor: “Eğer Kürtlere saldırırlarsa Türkiye’yi ekonomik açıdan mahvederiz (devastate) ... 20 mil güvenli bölge yaratılacak...”
Trump, biraz sonra saat 23:02’de attığı bir devam mesajında “Benzer şekilde Kürtlerin de Türkiye’yi provoke etmelerini istemiyoruz. Şimdi askerlerimizi eve getirme zamanı. Bu sonu gelmeyen savaşlar bitsin...” diyor.
YENİ BİR KRİZİN KÖŞESİNDEN DÖNÜLDÜ
Herkes Trump’ın 13 Ocak’ta “Türk ekonomisini mahvetmek” tehdidini kullandığı bu çıkışıyla birlikte Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinin bir sarsıntıya gireceğini tahmin ediyordu ki, beklenen olmadı...
Erdoğan ile Trump ertesi gün (14 Ocak 2019) yine bir telefon görüşmesi yaptılar ve olumlu bir sonuçla kapandı bu görüşme.
Trump, 14 Ocak’ta bu kez yeni bir tweet mesajı paylaştı. Bu mesajında, Erdoğan ile IŞİD ve güvenli bölge konularında nerede durduklarını görüştüğünü belirtti ve “Aynı zamanda ABD ile Türkiye arasında ekonomik ilişkilerin gelişmesini konuştuk. Azımsanmayacak ölçüde genişlemeye dönük büyük bir potansiyel (var)...” diye ekledi.
Bir gün önce “Türk ekonomisini mahvetmek”ten söz eden Trump, 24 saat sonra bu kez iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin ne kadar büyük bir gelişme potansiyeli taşıdığını anlatıyordu...
ABD SONUNDA ‘GÜVENLİ BÖLGE’Yİ KABUL ETTİ
Bundan sonraki süreç iki düzlemde seyretmiştir. Trump çekilme taahhüdünde bulunduğu için, ABD’nin Suriye’deki 2 bin dolayında olan asker sayısında tümü olmasa da, yarı yarıya bir indirime gidilmiştir.
Türkiye’nin Suriye sınırında bir “güvenli bölge” kurulması düşüncesi ABD yönetimi tarafında kabul görmüştür. Ancak TSK’nın Fırat’ın doğusunda Suriye’ye girip bu bölgeyi tesis edilebilmesi için on ay sonra ekim ayında Türkiye ile ABD arasında karşılıklı restlerin çekildiği, Trump’ın yine “ekonominizi mahvederim” tehditlerini savurduğu, ayrıca ABD tarafınca yaptırımların uygulamaya konduğu bir krizden geçilmesi gerekecektir.
Yarın da 2019 yılı ekim ayında yaşanan bu büyük krizi büyüteç altına yatıracağız.