Devletin içinde neler oluyor, PKK’nın içinde neler oluyor?

TUSAŞ saldırısının artçı sarsıntıları devam ediyor. Erdoğan Türkiye’ye döner dönmez İstanbul Atatürk Havalimanında güvenlik toplantısı yapmış, “Suriye’de teröristana izin” vermeyeceklerini söylemişti. Devletin içinde ne oluyor, PKK içinde ne oluyor? (Photo: Cumhurbaşkanlığı)

TUSAŞ saldırısının artçı sarsıntıları devam ediyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 23 Ekim’de insan kaybı açısından acı, devletin itibarı açısından sarsıcı terör eylemini BRICS zirvesi için gittiği Rusya’nın Kazan şehrinde, Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile görüşmesinden hemen önce öğrenmişti.

Hatta daha kendi açıklama yapmadan önce Putin toplantıya başlarken geçmiş olsun demişti.

Erdoğan Türkiye’ye döner dönmez İstanbul Atatürk Havalimanında güvenlik toplantısı yapmış, “Suriye’de teröristana izin” vermeyeceklerini söylemişti.

Öcalan hazır da PKK hazır mı?

Bu toplantıya ve devletin içinde neler olduğu bahsinde döneceğiz.

Gelelim PKK’nın içinde, en azından dışarıdan göründüğü kadarıyla neler olduğuna.

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a çağrısını değerlendirirken Öcalan’ın çözüme hazır olduğunu ama devletin hazır olup olmadığını bilmediklerini söyledi.

Öcalan kendini hapisten kurtaracak bir çözüme hazır olabilir. Ama burada asıl önemli olan PKK’nın da hazır olup olmadığı.

PKK’nın cephe örgütlenmesi olan KCK Yürütme Kurulu üyesi Zübeyir Aydar, TUSAŞ saldırısının akşamında BBC’ye yaptığı açıklamada Öcalan’ın geliştireceği sürece bağlı olacaklarını, “koşulların uygun” bulunduğunu söyledi. KCK adına yapılan bir başka açıklamadaysa, İçişleri Bakanlığında PKK üyesi olarak bilinen iki militanca gerçekleştirilen kanlı eylem hakkında çelişkili bir ifade vardı:

”Eğer bu eylem bizim güçlerimiz tarafından yapılmışsa HPG gerekli açıklamayı yapacaktır. Ancak yansıtılmaya çalışıldığı gibi bu eylemin geliştirilen süreçle kesinlikle bir ilgisi yoktur.”

Hangi PKK?

“Eğer bizim güçlerimiz tarafından yapılmışsa” sözünden ne anlıyorsunuz? Kendi içlerinde bir koordinasyon ve görüş birliği olmadığı anlamına gelebilir mi?

“Yapılmışsa HPG” açıklayacak deniyor; yani PKK’nın silahlı gücü açıklayacakmış ama bu “süreçle” bağlantılı değilmiş.

Tam da Bahçeli’nin 22 Ekim’deki Öcakan çıkışının ertesi günü TUSAŞ’a 23 Ekim’de yapılan saldırının bağlantısı olmadığına kamuoyunun inanması zor da devletin inanıp inanmayacağı önemli.

Bir de uluslararası durum var. PKK son on yıldır ABD’nin Suriye’deki kara kuvvetleri rolünü üstlenerek ABD’den muazzam eğit-donat desteği aldı. Kandil kendisini olmadığı kadar güçlü hissediyor.

Hem ABD hem İran’la karşılıklı kullanım ilişkilerine sahip. İsrail ise silahlı Kürt hareketlerine öteden beri destek oluyor.

Bu kadar büyümüş, geniş insan, para, silah kaynağına sahip bir örgütün yöneticilerinin her konuda aynı görüşte bulunması herhalde yalnızca propaganda romanlarında olur.

Devletin içi ne durumda?

Bahçeli’nin çağrısının ertesi günü, tam da TUSAŞ baskının yapıldığı gün Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un Öcalan’a 43 ay sonra görüşme izni vermesi, Bahçeli’nin çıkışını şahsi değil, bir “devlet projesi” çerçevesinde yaptığını gösteriyor.

Böyle bir proje gerçekten devletin üzerinde uzun süre çalışıp 3 Ekim’deki Milli Güvenlik Kurulunda (MGK) düğmeye bastığı bir projeyse, TUSAŞ eylemiyle durdurulacağını sanmıyorum.

Ama etkilenecektir.

Nitekim iki gündür Türk Hava Kuvvetleri ve MİT SİHA’ları Suriye ve Irak’taki PKK hedeflerine bomba yağdırıyor. Üstelik bu defa ABD, TUSAŞ baskının “bir terör eylemine benzediğini” söyleyerek Türkiye’nin cezalandırma hakkından söz ediyor.

Öte yandan devletin, hükümetin Bahçeli’nin en beklenmedik şekilde yaptığı Öcalan çıkışının siyaset ve kamuoyundaki artçı şoklarını dikkate alması gerekiyor.

Erdoğan’ın Türkiye’ye döndüğünde toplandığı düzenlediği güvenlik toplantısı, devletin bir parti-devlete dönüşmekte olduğunu da bir kez daha gösterdi. Erdoğan MİT Başkanı İbrahim Kalın’ı AK Parti MKYK toplantısına aldıktan sonra parti sözcüsü Ömer Çelik’i de güvenlik toplantısına aldı.

CHP lideri Özgür Özel’in güvenlik konusunda liderler zirvesi talepleri ise karşılıksız kalıyor.

Bu konu Meclis içinde geniş katılımla tartışılmazsa akıbeti öncekiler gibi olabilir.