İktidar halka değil ABD’ye hesap veriyor

İktidarımız bir yandan ABD’ye sövüyor, bir yandan ABD’ye rapor veriyor.

Öyle ki, Türk halkına hesap vermeyen, Türk milletine bilgi vermeyen iktidarın ve iktidar temsilcilerinin planlarını ancak ABD’ye verdikleri raporlardan anlıyoruz.

Son olarak ABD sayesinde iktidarımızın ne kadarlık bir asgari ücret zammı planladığını da öğrenmiş olduk.

ABD’deki büyük patronlara “hesap vermeye” ve “onay almaya” gitme sırası Merkez Bankası Başkanı Karahan’da idi.

Şimşek, daha önce gidip bilgi vermiş, izinlerini almıştı.

Bu kez Merkez Bankası Başkanı gitti.

İyi ki gitti de biz de yılbaşında yapılacak asgari ücret zammını şimdiden öğrenmiş olduk.

Beni dinleyenler biliyordur, bir süre önce asgari ücret zammının hedef enflasyonun biraz üzerinde, TÜİK enflasyonunun yarısı düzeyinde, gerçek enflasyonun ise dörtte biri civarında olacağını söylemiştim.

Bir şey bildiğimden değil, AKP zihniyetini bildiğimden ve AKP tarafından atanmış bürokratların ABD’li patronları ile yaptıkları toplantılardan sızan bilgilerden yapmıştım bu tahmini.

Yanılmamışım.

Merkez Bankası Başkanı Karahan, ABD’de asgari ücret zammının “yüzde 24” olacağının sözünü verdi.

2025 yılının hedef enflasyonunun 11 puan üzerinde, geçen yılın gerçekleşen enflasyonunun TÜİK tarafından belirleneninin bile 20 puan altında.

Gerçek enflasyonun ise dörtte biri oranında.

Ekonomi yönetimi zam oranını belirlemiş ama bize bildirmiyor.

Önce ABD’ye söylüyor, oranın onayını alıyor.

Sonra gelecekler buraya, yalandan bir Asgari Ücret Tespit Komisyonu kuracaklar.

Aylar süren toplantılar yapacaklar.

Yüzde 20-25 diye bir şey belirleyecekler.

Sonra “Büyük Reis” tebaya acıyacak.

Birkaç puan da o ekleyecek.

Onun iyi niyeti ve yüce gönüllüğü sayesinde üç beş kuruş daha fazla zam gelecek.

Ama geçen yıldan yüzde 50 daha fakir olacak sabit gelirliler.

Sonra da “yeniden değerleme oranını” yüzde 45 olarak açıklayacaklar.

Maaşlara yüzde 25, bilemedin 30 zam gelecek.

Cezalar, harçlar, vergiler ise yüzde 45 artacak.

Buna karşın vergi dilimleri artmayacak.

Artık boğaz tokluğuna çalışmak bile büyük şans.

Harçlara ve vergilere çalışacağız.

O vergileriniz ise size yol su ve hizmet olarak dönmeyecek.

Tam aksine faiz olarak yabancılara gidecek.

Alınmayın ama BRICS’e de alınmadık

Türkiye’nin BRICS’e üyelik talebinin bazı BRICS üyelerinin vetosuyla karşılaşacağını söyledim üç gün önce.

Bugün başta Alman Bild olmak üzere, dünyanın farklı yerlerinde gazeteler Hindistan’ın Türkiye’nin BRICS üyeliğini veto ettiğini yazdılar.

Dünyanın en kalabalık ülkesi, Asya’nın devi Hindistan “Türkiye BRICS’e üye olamaz” demiş ve blok koymuş.

Bu konuda resmî bir açıklama henüz gözüme çarpmadı ama beklenmeyen bir şey değildi.

Brezilya, Hindistan ve bir ihtimal Güney Afrika’nın böyle bir veto ihtimali olduğu haftalardır diplomatik çevrelerde konuşuluyordu ve bu habere kimse şaşırmadı.

Ama bu arada benden duymuş olmayın ama Mısır, Etiyopya, Birleşik Arap Emirlikleri, İran ve Suudi Arabistan “tam üye” olarak birliğe katıldılar.

Kazan’daki BRICS toplantısından net olarak öğrendiğimiz tek şey Azerbaycan’ın da artık Türkiye’nin daha doğrusu AKP iktidarının dostu olmadığı oldu.

Zirve boyunca bir araya gelemeyen iki lider Aliyev ve Erdoğan’dı.

Aliyev, Ermenistan lideri Paşinyan ile bile görüştü, Erdoğan’la görüşmedi.

Türk tarafı görüşme talebini iletti ama olumlu ya da olumsuz herhangi bir yanıt alamadı.

“Ayarlamaya çalışacağız” denildi, bir anlamda bekleme odasına alındı.

Görülen o ki, Erdoğan’ın “Karabağ’a nasıl girdiysek, Libya’ya nasıl girdiysek” cümlesi Azerbaycan’ı AKP’nin zannettiğinden çok daha fazla kırmış.

Belagat şehvetinin ceremesini bir kez daha çekiyoruz.

Bilgisizlikle devlet yönetmek

Devlet Bahçeli’nin “Apo serbest bırakılsın, gelip TBMM’de halka seslensin” çağrısından sonra gelişmeler tam da tahmin ettiğimiz gibi oluyor.

Bundan yıllar önce terör örgütünün AKP’ye yaptığı her şey tekrarlanıyor.

Öcalan 1999’dan beri söylediği gibi “Devletimin emrindeyim” diyor.

Legal Kürt siyaseti “Önderimiz önemlidir” diyerek boş laflar üretiyor.

Kandil’dekiler ise yine 10 yıl önce kaldıkları yerden devam ederek ‘Öcalan’ın iradesi önemlidir elbette ama bir tek onunla olmaz. Biz de varız, Meclis’tekiler var, KCK var” diyor.

Murat Karayılan çok net biçimde Bahçeli’nin çağrısının bir önemi olmadığını, bu işin bu biçimde çözülmeyeceğini söylüyor.

AKP’nin eski bakanı Süleyman Soylu’nun bitti dediği PKK, Bahçeli sayesinde yeniden söz sahibi oluyor, yeniden laf söyleyebilir hale geliyor.

Terör örgütü yeniden önem kazanıyor.

Ve Türkiye’yi yönetemeyip sadece idare edenler ve hatta kimilerine göre “Devlet aklını” temsil edenler, hâlâ PKK’nın artık bir önemi kalmadığını, artık YPG’nin aktör olduğunu ve PKK’yı yeniden önemli hale getirmeye soyunan Bahçeli’nin bu hamlesinin hiçbir önemi olmadığını anlayamıyorlar.

Stratejiden bu kadar uzak, bu kadar bilgisizce, bu kadar yanlış kararlarla yönetilen bir ülke değil de, bir şirket olsa idi çoktan batardı.

Türkiye’nin bu kadar direnebilmesinin nedeni ise kökünün sağlam olması.

Ama o da bir yere kadar.

Karaborsa yolsuzluğunda yargı çemberi daralıyor

Biz “Galatasaray’da ciddi bir karaborsa yolsuzluğu var. Bunun içinde bazı yöneticilerin de adları geçiyor. Başkan bu duruma el koymalı” dediğimizde Galatasaray S.K. Başkanı Dursun Özbek sert tepki gösterdi.

Bu iddiaları araştırması ve gerçeği ortaya çıkarması gereken makamın sahibi, tam aksine adı geçenleri korumak için devreye girdi.

Önce İstanbul Başsavcısı’na gitti.

“Sorduk böyle bir soruşturma yokmuş” dedi.

Sonra “Suç duyurusunda bulunduk” açıklaması yaptı.

Ama suç duyurusunun iddiaların araştırılması için değil, yolsuzluk var diyenleri suçlamak için yapıldığı ortaya çıktı.

Başkan olayı örtbas etmeye çalıştıkça olay büyüdü, büyüdü.

Camiada bu yolsuzlukta adı geçenlerin oteller aldıkları, Galatasaray çatısı altındaki takımları ve spor okullarını bu otellerde kampa götürdükleri de konuşulmaya başlandı.

Bilet yolsuzluğu, başka boyutlar kazandı.

Başkan ise hâlâ “Delil yok, soruşturma yok, bir şey yok” diyerek ortalıkta dolaşıyordu.

Gerçekler dışında her şeyi söyleyen Sayın Başkan’a bir müjdem var.

Ben ve diğer iddia sahipleri gidip savcılığa ifade verdikten ve sizin yok dediğiniz belge ve bilgileri savcılarla paylaştıktan sonra soruşturma epey genişledi.

Çok önemli ifadeler verildi.

Benim daha önce isimlerini verdiğim ya da ima ettiklerimin tamamı şu anda “şüpheli” ya da eski tanımıyla sanık olarak ifadeye çağrılıyorlar.

Eray Yazgan “şüpheli” sıfatıyla ifade verdi.

Bora Bahçetepe isimli eski Adnancı, bunların yakın arkadaşı Alper Narman, Emircan Zaptiye, Akman Yengin, Devrim Yazıcı, Ümit Karpuz da “şüpheli” yani sanık sıfatı ile ifade verecekler.

Savcılık Passolig’e resmî yazarak tüm kayıtları istedi.

Ayrıca yukarıda adı geçenlerin tamamımın banka hesapları, para trafikleri, hesap hareketlerinin son birkaç yıllık dökümleri BDDK aracılığı ile talep edildi.

Aklanır mı, yoksa suçlu mu bulunurlar bilemem.

Ama Başkan’ın dediğinin aksine ortada ciddi bir soruşturma var ve Dursun Özbek’in savcılıklardaki yalvarıp yakarmaları dosyanın kapatılmasını sağlayamadı.

İfadeye çağrılan şüphelilerden birinin Başkan’ın şoförü olması ise dikkat çekici.

Bu arada henüz ifade vermeyen çok sağlam tanıkların da olduğunu hatırlatayım.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Cehaletle abad olunamayacağını anladığımız zaman.