Körfez’den gelecek Godot

Mehmet Şimşek bir kez daha Körfez turuna çıkıyor.

Amaç belli.

Para ve yatırım isteyecek.

Bence manasız bir gezi.

Para mara gelmez.

İlk gezinin sonuçları ortada.

Yatırım falan gelmedi.

Türkiye’de ne değişti ki, şimdi gelsin.

Hatırlayacaksınız, Mehmet Şimşek ilk turunu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından göreve gelir gelmez yapmış hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan da destek mahiyetli kendisine katılmıştı.

2024 yılı sonuçlarına baktığınız zaman gelmiş bir şey görünmüyor.

2024’ün ilk altı ayında Türkiye’de gelen yabancı yatırım miktarı 4 milyar 692 milyon dolar görünüyor.

Bunun 2 milyar 846 milyon doları sermaye yatırımı. Yüzde 30’u perakende ve ticaret alanlarında. İmalat sektörü ise yüzde 25 civarında pay almış bu yatırımlardan. Depolama ve ulaştırma da üçüncü sırada.  

1 milyar 553 milyonu ise gayrimenkul yatırımı. Kalanı da finans.

Mehmet Şimşek ha babam de babam Körfez’e gitse de, yatırımların neredeyse tamamı Avrupa’dan gelmiş.

Üstelik de 2024 yılının ilk altı ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5’lik bir gerileme var ve gerileme hızında artış eğilimi gözlemleniyor.

Hollanda bu yatırımların yüzde 15’ini, Norveç ise yüzde 14’ünü gerçekleştirmiş.

Emlak yatırımlarındaki gerileme daha vahim. Geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 43’lük düşüş var. Yabancıların konut yatırımı hızla geriliyor.

Türkiye’de hâlâ konut yatırımı yapanlar arasında ilk sırada Ruslar geliyor, 1062 konut almışlar. Onu İranlılar 480 konut, Ukraynalılar da 364 konut ile takip ediyorlar.

Orada da Körfez’in esamisi okunmuyor.

Yani Mehmet Şimşek’in Körfez gezileri boşa masraf.

Buna mukabil Türkiye’den sermaye çıkışı da oluyor.

Türkiye’de yerleşik Türkler de yabancı ülkelerde yatırım yapıyorlar. Bunun önemli bir bölümü gayrimenkul ama azımsanmayacak bölümü de sermaye yatırımı.

Mehmet Şimşek benden duymuş olmasın ama bir ülkeye yatırımcı gelmesinin en önemli formülü o ülkede şeffaf, öngörülebilir ve güvenilir bir hukuk sisteminin olması.

Yani Türkiye’de en olmayan şey.

Bugün Türk sermayesi yurt dışına giderken, yabancının Türkiye’ye gelmesini beklemek önemli ölçüde saf ya da naif olmayı gerektiriyor.

Yurt dışına giden Türk sermayesi de aslında tam da bu nedenle gidiyor.

Hukukuna, adaletine güvenilmiyorsa para gelmeyeceği gibi, paran gider.

Senin vatandaşının güvenmediği bir hukuk sistemine, yabancı hiç ama hiç güvenmez.

Bugün 5 müteahhit dediğimiz, benim daha fazla olduğunu bildiğim müteahhitler yani iktidarın en yakın adamları sermaye taşıyıcıları bile yurt dışında yatırım yapıyorsa, çocuklarının geleceği açısından yurt dışındaki parasına Türkiye’deki parasından daha çok güveniyorsa Körfez seyahatleri yoluyla Türkiye’ye para gelmesini beklemek Godot’yu beklemekten bile daha gerçeklikten uzak, daha beyhude bir uğraştır.

Devlet kaçak işçi çalıştırır mı!

Göreve atandığı gün “Cumhurbaşkanlığı kabinesinin en zayıf halkası” olarak nitelendirdiğim Milli Eğitim Bakanı, bırakın eğitimi okullarda temizlik yapmayı dahi beceremeyerek gündeme oturmuştu.

Eğitim tarafında zaten umudumuz yok ve milli eğitimi tarikatlara, cemaatlere emanet ettiğini görüyoruz ama okulları bok götürmesi hiç hesapta yoktu.

Yeni bakan iyi kötü işleyen bir sistemi bozarak, okullarda temizlik hizmetleri alımında bir değişikliğe gitti. Bunun sonucunda da dışardan İŞKUR vasıtasıyla yürüyen sistem çöktü. Belediyelerin “Bari biz yardım edelim’ önerisi de partizan bir tutumla reddedildi ve okullar battı.

Sonrasında arkadaşının dil bilmeyen aşçı damadını Almanya’ya ateşe olarak yollamakla ünlenen Çalışma Bakanı devreye girdi ve zevahiri kurtarmak için okullara 60 bin temizlik personeli alınacağını açıkladı da “pislik krizi” sona ermese de ermiş gibi yapıldı.

Tabii bu durum tam da AKP iktidarına yakışır yeni haksızlıklar, yeni adaletsizlikler ortaya çakırdı.

Nasıl mı?

Buyrun böyle:

“Fatih Bey merhaba, 

Size iletmek istediğimiz önemli bir husus var. Belki bilginiz vardır. Eğitim kurumlarına okulların temizlik işlerini yapması için İŞKUR üzerinden İş Gücü Uyum Planı adı altında haftada 3 gün yevmiye usulü çalışacak elemanlar alındı ve bu kişiler devlet kurumunda sigortasız çalıştırılıyorlar. İlgili milli eğitim müdürlükleri ve İŞKUR ‘Sigorta yapılmayacak’ diyor. Bu insanlar çalışırken başlarına bir iş kazası gelse sorumlusu kim olacak. İhtiyaç sahibi insanlar günlük sadece 560 TL’ye okullarda sigortasız çalıştırılıyor. Haftada 3 gün.

Dahası bu şekilde çalışmaya fazla talep olmadığı için, panikle eski usul asgari ücretli ve sigortalı personel de aldılar. Adaletsizliğe bakar mısınız aynı yerde, aynı işi yapan biri sigortalı asgari ücretli çalışırken, diğer kişi aylık 7 bin TL’ye sigortasız çalıştırılıyor. Böyle bir çalışma sistemi böyle bir adalet nerde var üstelik devlet kurumunda.

Lütfen sesimiz olun bu durumun dile getirilmesi gerekiyor.”

İşçinin isyanı haklı mı haksız mı siz söyleyin.

Her şeyi bırakın.

Kamu nasıl olur da sigortasız, sosyal güvenliksiz, bir anlamda “kaçak işçi” çalıştırır.

Böyle devlet mi olur!

Anlaşılan o ki, MEB sadece okulları değil, devlet anlayışımızı da pisletmiş.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Devleti ortadan kaldıranların ülkeyi kurtarmalarını beklemediğimiz zaman.