CHP lideri Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik “nispeten yumuşak” tavrı CHP’nin sertlik yanlısı tabanını ve CHP’yi evvel ezel eleştiren ulusalcı kesimi çok da mutlu etmiyor.
Onlar daha çok “Vur kır parçala, bu maçı kazan” şeklinde bir tezahürat yapmayı seviyorlar.
Ve zaten o ekibe göre Baykal da yetersizdi, Kılıçdaroğlu da zaten felaketti, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın ve Altan Öymen de kabul görmüyordu.
1980 öncesine dönersek Ecevit de onlara göre yeterli değildi.
Bunlar öyle bir grup ki, kendilerini genel başkan yapsan kendilerini de beğenmezler, muhtemelen İnönü ve hatta bir iki din adamı ile sohbet edip, Diyap Ağa’ya maaş bağlattı diye Atatürk bile bunların bir bölümü tarafından eleştirilir. (Unutmayın ki, bunların bazıları son Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi en iyi aday olarak Sinan Oğan’ı görüyorlardı)
Peki Özgür Özel başarılı mı!
Yerel seçimlerden CHP’yi birinci parti olarak çıkarıp, rekor sayıda ilin belediye başkanlıklarının CHP’ye geçmesini sağladığına göre, ilk seçiminde başarısız sayılmaz.
Ancak şimdi eleştiriler “yerel seçim başka, genel seçim başka” şeklinde geliyor, CHP seçmeninin öfkeli olduğu, Özel’i istememeye başladığı söyleniyor.
Benim çevremdekilerin hemen hemen tamamı CHP seçmeni ve aralarında eleştiren de var, beğenen de.
Kendi adıma ben de “daha sert” olmasını istiyorum ama bir yandan da anlamaya çalışıyorum.
Gördüğüm şu.
Özgür Özel “bilime uygun” davranmaya çalışıyor.
Yani Albert Einstein’in “Aptallığın en önemli kanıtı, aynı şeyi defalarca deneyip farklı sonuç almayı beklemektir” cümlesine uygun hareket ediyor.
1979’dan sonra bir daha asla iktidar olamamış, AKP karşısında 23 yıldır yenilgiye uğramış bir yöntem yerine yeni bir yöntem deniyor.
Başarılı olur mu?
Bilmiyoruz. Göreceğiz.
Ama elimizde hiç veri de yok değil.
Mesela önceki gün Beştepe’deki Saray’ın odalarında elden ele dolaşan, konuşulan ve biraz da panik yaratan bir anketin sonuçlarını sizinle paylaşayım.
CHP’den umduğunu bulamayıp, AKP’ye doğru yanlayan ve bir ay içinde CHP aleyhine, AKP lehine 12 puanlık bir değişim olduğunu anketine yansıtan Metropoll’ün son anketi.
Burada “Yarın seçim olsa kim oy verirsiniz?” suali sorulmuş.
Verilen yanıtlarda kararsızlar dağıtıldıktan sonra AKP 31,9, CHP 31,4 görünüyor.
Genel seçim sonucu ise AKP 35,3, CHP 25,4’tü.
MHP 9,3, İYİ Parti ise 4,9. DEM’in oyu da 9,6.
Yeniden Refah 3,9, Zafer 3,7.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise durum AKP lideri açısından iyiden iyiye felaket.
Seçimin TBMM tarafından erkene alındığı ve Erdoğan’ın da girebildiği varsayımından hareket edilmiş olmalı ki 4 aday var. Yavaş ve İmamoğlu da ayrı ayrı seçime katılıyorlar.
Buna göre Erdoğan yüzde 28,5 oy alırken Mansur Yavaş yüzde 24,2, İmamoğlu 18,2 ve Demirtaş da 9,7 oranına oy alıyor.
Seçim ikinci tura kalırsa ikinci tercihlerde İmamoğlu 27,6, Mansur Yavaş 21,9, Erdoğan ise 7,4 alıyor.
İkinci tercihlerde de Erdoğan’ın hiç şansı yok.
Peki üçlü bir yarışta durum ne oluyor yani Yavaş, İmamoğlu ve Erdoğan arasında geçecek bir yarışta.
Burada Erdoğan 28,6 alıyor. Mansur Yavaş da 28,6 ile Erdoğan ile başa baş.
İmamoğlu’nun oyu da 24,6. Yanıt vermeyenlerin oranı ise yüzde 18.
Muhalefetin oyu Erdoğan’ın iki katı neredeyse.
Erdoğan, Yavaş ve Özel arasında bir yarışta da durum farklı olmuyor.
Erdoğan’ın oyu 28,7’de kalıyor.
Mansur Yavaş 40,3’e yükseliyor.
Özgür Özel ise 18,4’te kalıyor.
Yani Metropoll’ün aslında CHP içinde bir ikilik yaratmayı amaçlarmış gibi görünen ve İmamoğlu ile Yavaş arasında bir çekişme tetikleyerek AKP’ye avantaj sağlamayı amaçlıyormuş hissi uyandıran anketi bile aslında Erdoğan döneminin kapanmak üzere olduğunu gösteriyor.
Benim gördüğüm şu ki, Özgür Özel, Erdoğan’dan yavaş yavaş uzaklaşan muhafazakar seçmeni kırıp dökmeden karşı tarafa geçirmeye çalışıyor.
Federasyon Hacıosmanoğlu Çiftliği mi!
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) seçimleri öncesi şarap tadımındaki Bektaşi gibi davranıp, “Hiçbir şey Büyükekşi Federasyonu’ndan daha kötü olamaz” demiştim ve İbrahim Hacıosmanoğlu’nun daha iyi seçenek olabileceğini söylemiştim.
Büyükekşi Federasyonu’ndan kötü mü değil mi bilmem ama Hacıosmanoğlu Federasyonu da bir felakete doğru gidiyor.
İbrahim Hacıosmanoğlu, Türkiye Futbol Federasyonu’nu tam bir çiftliğe çevirmiş durumda.
Nasıl mı anlatayım.
1. Federasyon Başkanı Hacıosmanoğlu’nun şahsi avukatı Fuat Göktaş yönetim kurulunda ve başkan vekili.
2. Eşinin doktoru jinekolog Zehra Neşe Kavak yönetim kurulunda ve başkan vekili.
3. Ablasının oğlu yani yeğeni Abdullah Ayaz Federasyon’da genel sekreter.
Daha var.
Federasyon Genel Sekreteri ve yeğeni Abdullah Ayaz daha önce Üsküdar Belediye Başkan yardımcısı idi ve AKP’li müteahhitlerin bile yaka silktiği biriydi.
Bir diğer eski Üsküdar Belediye Başkan yardımcısı Abdurrahman Alp Beyaz şimdi TFF Tahkim Kurulu üyesi.
Yine eski Üsküdar Belediye Başkan yardımcısı Vefa Yunus Taylan şimdi TFF Denetleme Kurulu üyesi.
Ve bir başka eski Üsküdar Belediye Başkan yardımcısı Cihan Eroğlu TFF İnsan Kaynakları ve İdari İşler Direktörü ve Denetleme Kurulu üyesi.
Son olarak da eski Üsküdar Belediyesi İşletme Müdürlüğü çalışanı Hakkı Yıldırım da TFF Satın Alma Direktörü.
Tüm TFF Yönetim Kurulu üyelerinden daha yetkili ve daha etkili yeğen Abdullah Ayaz, neredeyse tüm Üsküdar Belediyesi’ni federasyona taşımış durumda ve bu durum TFF yönetiminde de büyük rahatsızlığa neden oluyor.
Başkanın da tam bir çiftlik sahibi gibi davranması ve her yere tek başına gitmesi, tüm kararları kendi başına alması da bir başka mesele.
Şu anda federasyon yönetiminin parçalanmamasının tek nedeni yönetim kurulu üyelerinin “TFF Yönetim Kurulu üyesi” unvanını sevmiş olmaları.
Ve sadece bu federasyonu ayakta tutmaya yetmez.
Çiftlik yakında dağılır.
Erdoğan yatırımcıyı çağırdı mı kovdu mu!
Geçen hafta “Ekrem İmamoğlu ile ilgili istinaf kararının bugün açıklanacağı ile ilgili bir dedikodu var” dediğim için bir grup borsa manipülatörü tarafından Borsa’yı düşürmekle suçlandım.
Haftalardır düşüyordu ama faturayı bana çıkarmaya çalıştılar.
Ama o gün bugündür hep düşüyor.
Haftalık düşüş yüzde 8’ler aylık düşüş yüzde 10’lar civarında.
Şimdi iktidarla birlikte hareket ettiklerini bildiğimiz bu borsa manipülatörlerine sormak isterim.
Acaba Borsa’yı benim zaten açıklanacak olan bir mahkeme kararını, hangi yönde olacağına ilişkin hiçbir bilgi veremeden “Bugün açıklanabilir” demem mi daha çok etkiler, yoksa Türkiye’deki en yetkili ve hatta tek yetkili kişinin “İsrail Türkiye’ye saldırabilir” demesi mi!
Hangi cümlenin Borsa’ya etkisi daha büyüktür.
Tabii bir hafta önce New York’ta uluslararası yatırımcılara “Türkiye’ye gelin, yatırım yapın, ülke ekonomisi iyiye gidiyor, bize güvenebilirsiniz” diyerek garanti veren bir Cumhurbaşkanı’nın bir hafta sonra “İsrail ile savaşabiliriz” şeklinde bir açıklama yapmasına kaç puan verirsiniz!
Siz ABD’li yatırımcı olsanız, hukukuna güvenmediğiniz için zaten gelmeye pek de niyetli olmadığınız ve kendini Lübnan ya da İran gibi gösteren bir liderin ülkesine yatırıma gelir misiniz!
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Oyundan düşen takımın uzatmalarda hezimete uğradığını unutmadığımız zaman.