Yeni yasama yılı başlıyor. İlk aşamada gündemde yeni vergi düzenlemeleri ve yargı paketi gibi hepimizi doğrudan ilgilendiren konular var. Türkiye’nin etrafı barut fıçısı gibi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Nev York’ta yatırımcı toplantılarından da aldığı nabızla, Türkiye’ye döner dönmez “Erken seçim yok” demesi 1 Ekim öncesi bir tutum beyanıydı. CHP lideri Özgür Özel ise bir yandan iç ve dış gündeme yetişmeye çalışıyorken, diğer yandan enerjisinin çoğunu CHP’deki iç sorunlara ve kendisini özel hayatıyla da hedefe koyan iç rakipleriyle uğraşıyor.
CHP’nin şu anda önündeki en önemli sorun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na “ahmak davasından” verilen hapis cezasının İstinaf Mahkemesinde onaylanması. Gerek Özel gerek Kemal Kılıçdaroğlu gerekse Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, eğer İmamoğlu’na siyaset yasağı gelirse direneceklerini söylüyor. Özellikle Yavaş’ın bu durumda bütün CHP’li belediye başkanlarının istifa edeceği çıkışı etkili. Ama her üç cenahta da İmamoğlu ceza alsın duasıyla ellerini ovuşturanları Ankara kulislerini izleyenler görüyor.
Erdoğan’ın beyanı ve anlamı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3,5 sene seçim yok demesi iki gerçekten kaynaklanıyor.
Ekonomik krizden çıkış tahmin edilenden uzun zaman alacak. Bunun da iki gerekçesi ver. Birincisi AK Parti içine etki eden ve yirmi küsur yıldır mevcut ekonomik çarktan iyi kazanmış, başta inşaat, enerji ve ihracat olmak üzere belli sektörlerin Hazine Bakanı Mehmet Şimşek’i engelleme çabaları. Örneğin 1 Ekim sonrası TBMM’ye gelecek vergi paketinin normalde TBMM tatile giremeden önce geçmesi gerekiyordu. İkincisi de Türkiye’nin etrafındaki ateş çemberinin daralması. Rusya-Ukrayna ve Suriye derken önce Gazze Krizi, şimdi de İsrail-Lübnan krizi çıktı.
Özel, Erdoğan’a “Aday olmak istiyorsan Kasım 2025’e dek gel” dedi, haydi bir onu Mart 2026 yapalım ama bu Erdoğan’ı pek etkilemiş görünmüyor. Erdoğan kendisi aday olmak isterse, bir şekilde -tıpkı yıllardır, istemeye istemeye de olsa- MHP’ye yaptığı gibi iktidardan paylar vererek Meclisten o kararı diyelim 2028 seçimlerine birkaç ay kala da çıkartmaya çalışır. Anayasa buna izin veriyor.
Anayasa: gündem saptırma mı?
Erdoğan’ın Anayasa ısrarıysa gerçekten kapalı kapılar ardından bir şeyler döndüğü izlenimini doğuruyor. Yalnızca Erdoğan değil, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da sık sık “yeni Anayasa” vurgusu yapıyor.
Ancak AK Parti ve MHP’nin toplam oyu yeni bir Anayasayı (meclis onayını gerektiren 400 oy değil) halkoylamasına sunmak için gerekli 360 oyun altında. Bu durum da Cumhur İttifakının Meclis’teki diğer hacimli parti gruplarından destek almasını gerekli kılıyor.
CHP’nin durumu belli, talepleri büyük olacaktır. Geriye Saadet/Gelecek Grubu, DEM Parti, İYİ Parti ve DEVA kalıyor. DEM ile MHP’nin taleplerinin yan yana gelmesini mevcut koşullarda düşünmek hayalcilik olur. Erdoğan’ın acaba bütün sağ partileri 1980 öncesi Milliyetçi Cephe koalisyonları gibi aynı çatıda toplama projesi mi var ve ne karşılığında?
Darbe Anayasası derken?
Bir çarpıtmayı düzeltmek gerekiyor: Bugün “Darbe Anayasası” denilen Anayasa, 2017 yılında AK Parti ve MHP kurmaylarınca hazırlanan ve “mükemmeli bulduk” denilen Anayasadır. 1980 darbesinden kalan ilk dört madde, özellikle “değiştirilmesi teklif edilemez” denilen dördüncü maddedir. Erdoğan bir kez daha ilk dört madde gündemde değil demişken, geriye kalanın ne olduğu konuşulmalı.
Eğer kasıt sadece yüksek yargının çoğul değil tek makam olmasıysa, bu haklı bir gerekçedir ve muhalefetin de buna itirazı olmadan küçük bir değişiklikle giderilebilir. Ama ne olduğu tartışılmadan ekonomik krizden bunalmış toplum bir de Anayasa tartışması üzerinden kutuplaştırılmaya çalışıyor.
Ve bu ortamda CHP, galip çıktığı 31 Mart seçimlerinin birikimini har vurup harman savurmaya, AK Partiyi eleştirdiği pek çok yanlışı kendi yaparak devam ediyor. Gerçekten ibretlik bir durum.