Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, her yıl olduğu üzere, bu yıl da çok ilginç ve dikkat çekici konuşmalara sahne oldu. Zira Avrupa, Ortadoğu ve Asya-Pasifik açısından son derece önemli ipuçları elde etmedik değil. Şayet konuşmaların şematik analizini yaparsak, Rusya-Ukrayna savaşı ile Ortadoğu’da olası gelişmeler ve karşılıklı stratejiler konusunda bulanık görünen durum biraz daha aydınlanabilir.
Ortadoğu’da Fil ve Vezir, Şah’ı koruyor. Ortadoğu’daki satranç tahtasında, bir tarafta İran ile taşeronları Hizbullah, Hamas ve Husiler var. Diğer yanda da İsrail. 7 Ekim 2023’de İran’ın Fil’i Hamas, İsrail’e saldırdı. 8 Ekim sabahı da hamle İsrail’den geldi. Gazze’de adeta kristal dükkanındaki Fil gibi davranan İsrail, her yeri yerle yeksan etti. İlk başta şuursuz gelen bu hamle, daha sonra bir stratejiye oturtuldu. İsrail, Gazze’nin güneyinde ve ortasında iki kulvar oluşturdu. Bu iki kulvar sayesinde de dilediği vakit Gazze’ye girip sınırlı alanda operasyon yapma kapasitesine erişti.
Pezeşkiyan’ın konuşması
Fil’i kaptıran İran, bu kez İsrail’e karşı Vezir’ini yani Hizbullah’ı sürdü. Vezir, Fil’in taarruzu sırasında dudak ucundan destek vermekle yetindi. Nitekim İsrail’in kuzeyine saldırarak Tel Aviv yönetimini taciz eden Hizbullah da Hamas’ın Hizbullah’a karşı düştüğü duruma düştü. Zira İran’ın kurup desteklediği Hizbullah, uzun süre Tahran yönetiminden askeri ve siyasi destek bekledi. Ancak bu oyunda, Şah yani İran, Hizbullah’ı, Hizbullah’ın Hamas’ı desteklediği kadar destekledi. Betimlemedeki ironi de, belki Şah’ı devirerek iktidara gelen İran İslam Devrimcileri’nin şimdilerde İsrail’e karşı satranç tahtasında Şah’ı korumak mecburiyetine düşmüş olmaları.
Nitekim, İran’ın Hizbullah’a askeri destekte bulunmayacağını ve Hizbullah’ın İsrail’e karşı başlattığı saldırıları dudak ucuyla destekleyebileceğini çok açık şekilde belli etti. Zira İran’ın çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında çekimser ve utangaç bir biçimde, uluslararası topluluğa İsrail’i durdurma çağrısında bulundu ancak Tel Aviv’i tehdit etmedi veya Hizbullah’a sınırsızca destekleyeceğini söylemedi. Hatta İsrail’in Lübnan’a veya Hizbullah’a saldırmasının, İran’ın savunma doktrininin “penç” maddesi olduğunu vurgulamadı NATO misali.
Tahran’ın önceliği
Pezeşkiyan’ın bu çekimser konuşmasının nedeni var. Zira satrançta Şah’ı korumak önemli. Tahran da, Vezir’den sonra Şah’ın da İsrail’in hedefi olabileceğini biliyor. Pezeşkiyan Hizbullah’a destek vermeyeceğinin ipucunu verdikten sonra İsrail’in eli çok daha rahatladı ve Hasan Nasrallah’ı etkisiz hale getirdi.
İran’ın Hizbullah’a verdiği destek “dostlar Amazon’da görsün” misaliydi. Çünkü Tahran yönetimi için tek gerçek nükleer zenginleştirme programını sürdürmek. Hizbullah’a vereceği olası destek, İsrail’in, Tahran’ın nükleer zenginleştirme programını hedef almasını meşru kılacaktı. Şah, Vezir’i bugüne kadar kendisini korumak amacıyla kullandı. Ancak Vezir, Fil veya zaman zaman üç taş atlayarak yandan giden At yani Husiler, İran’ı İsrail saldırılarından koruyacak kalibrede değil. Hizbullah da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Lübnan halkına uzattığı havuç ve zeytin dalının değerini sezemedi. Zira Macron, BM Genel Kurulu’nda, ABD ile İsrail sopa gösterirken ülkesinin Ortadoğu’da havuç sunabileceğini, ancak bunun koşullarından birinin, Hizbullah’ın Litani nehrinin kuzeyine çekilip, Güney Lübnan’ı ülkenin resmi ordusuna bırakması olduğunu ifade etmişti.
Nasrallah ilk değil
Sonuçta İsrail, Hasan Nasrallah’ı etkisiz hale getirmiş görünüyor. Bu ilk değil. Nasrallah’dan önce de Abbas El Musavini vardı. Her defasında Hizbullah’ın başına daha radikal bir isim geliyor maalesef. Bu da Ortadoğu’da suların durulmayacağının göstergesi.
Öte yandan, Netanyahu’nun, Gazze’deki taktikleri, kamuoyundaki desteğini diplere indirmişti. Lübnan’a karşı harekatında ise halk desteği yüzde 60’a çıktı. Bu yüzden şimdilik İsrail’in Lübnan’a girme olasılığı düşük. İran’ın Nasrallah’ın ölümüyle ilgili retoriğe başvurması bekleniyor. Ama şimdilik teknolojinin ideolojiye karşı kazandığını söyleyebiliriz. Yine de Ortadoğu’ya ne teknoloji ne ideoloji ne de retorik barış getirir. Barış için akıl ve sağduyu gerek.