Haluk Levent’e göre Şimşek’in epistemolojik kopuşçulardan farkı

Bugün Türkiye’nin en çok odaklandığı konu ekonomi ve Mehmet Şimşek’in politikalarının ya da uygulamalarının başarılı olup olmayacağı.

Çünkü bu bir yandan da AKP’nin siyasi kaderini belirleyecek gibi görünüyor.

Doğrusunu isterseniz ben de “ehveni şer” yani “kötünün iyisi” hatta “berbatın nispeten iyisi” olarak Mehmet Şimşek’in AKP’nin bulabileceği en makul bakan olduğunu söylüyorum.

Ancak kimi ekonomistler benim gibi düşünüp Şimşek’e destek verir hatta bazıları bu desteği abartırken bazıları da Şimşek’in politikalarının ülke menfaatine olmadığı inancında.

Bunlardan biri de sevgili dostum, mektep arkadaşım Prof. Dr. Haluk Levent.

Birkaç gün önce bana yolladığı bir mektubu sizinle paylaşmak isterim

Prof. Haluk Levent şöyle yazmış:

“Fatihciğim,

Son zamanlarda merkantilist politika kavramını sıkça kullandığını görüyorum. Şimşek politikalarının kökünde endüstrileşme öncesi toplumlarda içe kapalı bir ulusal Pazar yaratmayı amaçlayan merkantilizm ile ilgisi olamaz. İç talebin daraltılması ve ihracat yönelimli bir politikanın uygulanıyormuş gibi yapılması, o ekonomi politikası setini merkantilist kılmaz.

Küreselleşmenin ortasında herhangi bir ulusal ekonomide merkantilist politika uygulanması mümkün değildir.

Tabii bir de Neomerkantilizm var.

Ama Şimşek’in politikaları onun temel ilkelerine de uygun değil.

Bunlar aslında yabancı sermaye ve dünya ekonomisi ile entegrasyon diye ölüp bitiyorlar.

Çünkü içerdeki çetelerinin beslenebilmesi için dış kaynak ihtiyaçları var.

Kurdukları yeni sisteme likidite sağlanması gerekiyor ve Şimşek’in de tek derdi bu.

Enflasyonla ve fakirlikle mücadele falan etmiyor.

Onun tutturduğu söyleme bakılacak olursa açıkça ifade edilmese de yapılmak istenen enflasyonun düşmesi ve makul bir reel faiz sağlanabilmesi için kabul edilebilir bir nominal faiz oluşmasına temin etmek ve dışardan sermaye çekmek için asgari güvenilir bir rejim oluşturmuş hissiyatı uyandırmak.

Şimşek’in bundan başka bir derdi yok.

Bu açıdan bakıldığında “epistemolojik kopuşçulardan” tek farkı daha rasyonel bir soygun zemini hazırlamaktan ibaret.”

Galatasaray’daki karaborsa çetesine açık mektup

Galatasaray Spor Kulübü yönetimi Şampiyonlar Ligi öncesi yapmadığı ya da yapamadığı transferleri, futbol takımının Şampiyonlar Ligi’nden elenmesinden ve 30 milyon avroluk gelirden olmasından sonra yapmaya başladı.

Geçen yıl takımın limiti yoktu ve transferleri ancak Şampiyonlar Ligi katılım payı kasaya girince yapabiliyordu, bunu biliyoruz.

Bu yüzden aslında anlaşmış olduğu bazı futbolcuları rakiplerine kaptırdı, bu bilinen bir gerçek ama bu yıl bildiğimiz kadarı ile limit sorunu yoktu.

Yok eğer böyle bir sorun var idiyse, şimdi nasıl oluyor da bu transferler yapılıp, 10 milyonlarca dolar harcanabiliyor.

Gelelim, Galatasaray’daki bilet ve karaborsa yolsuzluğu ile ilgili iddialara.

Galatasaray yönetim kurulu ve başkanı bu iddiaları benim ortaya attığım havası yaratmaya çalışıyor.

Oysa durum bu değil, iddialar yüksek sesle ilk olarak Galatasaray Spor Kulübü Divan Kurulu’nda Hayrettin Kozak tarafından dile getirildi. Utanmasalar bunu Kozak’a benim söylettiğimi bile iddia edecekler ama Galatasaray’daki herkes bilir ki, benim Hayrettin Kozak’la ne fikri ne de zikri bir yakınlığım yoktur.

Gelelim benim bu gelişmelerdeki payıma ya da rolüme.

Uzunca bir zamandır Galatasaray’da bir bilet karaborsası olduğu, bazı kişilerin birtakım taraftar grupları ve dernekleri ile beraber kulüpteki biletleri veya kombine sahiplerinin satılsın diye kulübe devrettikleri biletleri karaborsada sattıkları ve aradaki farkı ceplerine indirdikleri konuşuluyordu.

Biletler Passolig’e verilmiyor, başka birtakım yöntemlerle karaborsada satılıp milyonlar cebe indiriliyordu.

Hatta o kadar ki, Erden Timur’un kombine bilet ve bilet fiyatlarını arttırmak istemesi bu gruplarda rahatsızlığa neden olmuştu. Çünkü bilet fiyatı arttıkça karaborsa geliri azılıyordu. Timur’un yönetim içindeki bu gruplar tarafından hedefe konduğu ve itham edildiği konuşuluyordu.

Çok sayıda Galatasaraylı bu durumdan rahatsızdı.

Yıllardır Dursun Özbek’e verdiği destek ile bilinen işadamı Ahmet Yüce bile bu duruma isyan etmiş ve Passolig’e neredeyse hiç bilet verilmeyen son Fenerbahçe maçı arifesinde kulübe giderek ağzına geleni söylemişti.

Yönetimin Florya ile ilgili yetki talep edeceği genel kuruldan birkaç gün önce Galatasaray Başkanı Dursun Özbek ofisime ziyarete geldi. Ben ve seçimlerde kendisini desteklemiş bazı Galatasaraylılara Florya projesi ile ilgili bilgi verip kongrede destek istedi.

Muhalefet edenleri ikna etmemiz için talepte bulundu.

Biz de kendisine kulüpteki bu bilet ve karaborsa yolsuzluğunu anlattık ve bu duruma el koymasını, sorumluları bulmasını istedik.

Taraftar gruplarını kontrol ediyoruz palavrası ile başkanı kandırıp, kulüp üzerinden menfaat sağlayanlar olduğunu anlattık. Dediğim gibi yanımda son seçimde Özbek’e destek vermiş, Özbek’e yakın isimler de vardı.

Başkan Özbek de bize “Bunları ben de duyuyorum. Merak etmeyin. Hepsinin üzerine gideceğim. Bana biraz süre verin. Hepsini halledeceğim” dedi.

Bu arada Erden Timur ile ilgili iddiaları da aktardı. Aynı iddiaları seçim öncesi Niyazi Yelkencioğlu ile birlikte konuğum olan Eray Yazgan da dile getirmişti.

Bunun üzerine ben de Başkan’a “Bu söylediklerin doğru ise bugüne kadar niye Erden’le çalıştın ve yine çalışmak istedin. Bu tutarsız bir durum” dedim ve ekledim: “Keşke Erden Timur ile karşı karşıya gelseniz de bunları açıklığa kavuştursanız”

“Erden gelirse ben gelirim” dedi ama bu buluşma hiçbir zaman gerçekleşemedi.

Asıl meseleye dönersek, bu konuşmadan ve Başkan Özbek’in “Bunun üzerine gideceğim, bana zaman verin” sözünden sonra beklemeye başladık.

Yapılması gereken şuydu.

Kulüp yönetimi Passolig’e resmî bir yazı yazarak önemli maçlarda kendilerine kaç bilet verildiğini soracak, o sayıyı kulüpteki satılabilir bilet ile karşılaştıracaktı.

Türkiye’deki bilet sistemi bu konuda büyük rahatlık sağlıyordu.

Biletlerin önce kime aktarıldığı sonra kime devredildiği hepsi görülebiliyordu.

Ancak veriler benim değil kulübün elinde idi.

Bunları bulup çıkarmak bir günlük bir işti.

Sonra bu biletlerin kimden kime devredildiği ve bunların kulüple ilişkisi araştırılacak, ardından son satın alanlardan bazıları çağrılıp bu biletleri kaça ve kimden aldıkları sorulacaktı.

Öyle savcılıkları gitmeye falan gerek yoktu.

Bu soruşturma kulüp içinde yapılır, var ise suçlular bulunup onlar savcılığa kulüp tarafından şikayet edilirdi.

Savcılık da soruşturmayı derinleştirir, HTS kayıtları ve banka hesaplarının incelenmesi ile karaborsa çetesinin detaylarına inerdi. Ama asıl bulgular kulübün elindeydi.

Biz Başkan’ın bunu yaptığını umduk.

Ve beklemeye, rezaletin engellenmesini ummaya devam ettik.

Ancak Hayrettin Kozak’ın Divan’daki konuşmasından sonra Başkan kürsüye çıktı ve Kozak’ı müfteri ilan etti.

Anladık ki, Başkan’ın bu işi açığa çıkarmak gibi bir niyeti yok, bir araştırma, kulüp içinde bir soruşturma falan yürümüyor.

Bunun üzerine Başkan’a aylar önce ilettiğim iddiaları bu kez programımda söyledim ve kıyamet koptu.

Karaborsa çetesi bana karşı saldırıya geçti.

Galatasaray Lisesi’ndeki devreleri de kendilerini korumaya aldılar.

Bu arada Başkan Özbek beni arayarak “belge ve bilgi istedi”.

Ben de kendisine “Başkan, bende ihbar var, şikayet var, bilet var ama belge bende olamaz. Belgeleri ancak kulüp toplayabilir. Passolig’e yazın kaç bilet gerçekten oradan satışa sunulmuş çıkartın, elektronik ortamda biletlerin önce kime sonra kime devredildiğine bakın. Bu nevi yolsuzlukları araştıran kuruluşlar var isterseniz onlardan birini ayarlayalım.” dedim.

Bu arada bana yüzlerce şikayet ulaştı.

Karaborsadan kazıklanan yurt içinde ve yurt dışında pek çok taraftar ellerindeki bilgileri paylaştılar.

Dursun Özbek ise kulüp içinde bunu araştırmak yerine savcılığa gitti.

Bir yandan da savcılığın bu işi kapatmasını sağlamak için siyaseti devreye sokmaya çalıştı. Duyumlarıma göre de başarılı oldu. Bu soruşturmanın üzerine gidilmeyecek, üstünkörü bir inceleme ile dosya kapatılacak.

Şimdi bir grup liseli dönem arkadaşı bu işi kapatmak için bana saldırmaya başladılar.

Bakın edepsizler.

Ben size pabuç bırakmam.

Ben taraftarı olduğum ve hepinizden çok sevdiğim kulübümde yolsuzluğa göz yummam, yönetimlerden birilerinin Galatasaray üzerinden yolunu bulmasına izin vermem, bırak kendine menfaat temin etmeyi bilerek veya bilmeyerek Galatasaray’ı zarara sokmasına da göz yummam.

Mesela bütün Galatasaray camiası bilir ki, benim hayattaki en yakın dostlarımdan biri eski Başkan Faruk Süren’dir.

Haftada birkaç buluşur, istisnasız her gün konuşuruz.

O bile bana göre hatalı davranıp, stat projesinde Galatasaray’ın parasını bence yeterince sorumlu biçimde kullanmadığı için ona bile sert eleştiriler yaptım.

Keza rahmetli Özhan Canaydın’a yanlışlarını en sert şekilde söyledim, dinlemeyince yazdım.

Ama o da neredeyse her akşam ofisime geldi, iş yerinde asla içki bulundurmayan ben onun için viski alır oldum.

Ünal Aysal dönemi ise malumunuz. Ben yazarken bana kızanlar, Aysal borç batağına sürüklediği kulübü bırakıp kaçınca haklılığımı anladılar.

O yüzden bana saldıran karaborsa çetesi hiç heyecanlanmasın.

Ben hiçbir şeyden, hiç kimseden korkmam, çekinmem.

Bu soruşmanın nasıl yapılması gerektiğini de sizlere öğretmeye kararlıyım.

Elbette bugün güç sizde.

Savcılıklara bunu kapattırabilir, kulüp içinde bir soruşturma yapmayarak olayı örtbas edebilir, dijital delilleri gizleyebilirsiniz.

Hırsızların dayanışması en güçlü dayanışmadır. Dönem hırsızların dönemi gibi görünebilir.

Ama biliniz ki, bazı namuslular, siz namussuzlar kadar cesurdur.

Zaten en çok korktuğunuz da o namuslulardır.

Perşembe günü geç saate bu konunu ele alınacağı bir Divan toplantısı koymuşsunuz.

O gece bir seyahate çıkacaktım.

İptal ettim.

Divan’da görüşürüz.

Yürüyen bir soruşturmayı da orada size haber veririm.

Erden Timur’dan sürpriz arama

Erden Timur’u Bodrum’da ayak üstü bir karşılaşmamız dışında son Galatasaray genel kurulundan bu yana görmemiştim.

Önceki gün Youtube’daki programımda, Başkan Dursun Özbek ile buluşup, yıllardır kulübe yaptığı hibeler, transfer döneminde yaptığı ödemeler ve sponsorluklar konusunda uzunca zamandır istediği mutabakatı sağladığını anlattım.

Erden Timur bu mutabakatı uzunca bir süredir istiyor ancak Başkan Özbek yanaşmıyordu.

Ben bunu söyleyince bazıları Erden Timur’un bu Galatasaray’daki bu karışıklıktan istifade ederek Başkan’la uzlaştığını söylediğimi zannetmişler.

Bunu da dün Erden Timur arayınca anladım.

O da böyle bir ima hissetmemiş ama arkadaşları öyle düşünmüşler.

Açıkçası ben Erden Timur’u suçlamak istemedim.

Galatasaray içinde kendisini suçlayan yeterince insan var zaten.

Ben sadece Dursun Özbek’in Timur’u arayıp uzlaşmak isteyerek bu bilet yolsuzluğunu gündeme getirenlerin Timur’la bağlantılı olduğunu düşündüğünü ve bu işi kapatmak için ağır suçlamalar yönelttiği Erden Timur’la bile masaya oturabildiğini göstermek istedim.

Timur, Başkan Özbek’le aylardır mutabakat için masaya oturmak istediği ve en sonunda geçen hafta oturabildiklerini söyledi.

Henüz daha bir mutabakat metni imzalamamışlar ama büyük oranda uzlaşmışlar.

Ben de Erden Timur’u Perşembe akşamı yapılacak Divan Kurulu’na katılmaya davet ettim.

‘Orada söyleyeceklerimi duymak isteyebilirsin” diyerek.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ? 

Ahlaksızlar, en iyi savunma saldırıdır diyerek kurtulacaklarını zannetmediği zaman.