Dünkü yazımızda, geride bıraktığımız 40 yıl boyunca PKK’nın Irak’ta yerleşmiş olması nedeniyle güney komşumuzdan Türkiye’ye doğrudan terör olarak yansıyan büyük güvenlik tehdidini ve bu tehdidin iki ülke arasındaki ilişkileri nasıl etkilediğini anlatmaya çalıştık.
PKK’nın kendisine bu ülkede barınak bulmasının oluşturduğu güvenlik risklerinin yönetilmesi, bu tehdide karşılık verilmesi, geçen 40 yıl zarfında Türkiye’nin hayati önceliklerinden biri olmuştur.
İKİ ÜLKENİN GÜVENLİĞİ BİR BÜTÜN
Geride kalan bu zorlu yılların ardından bugün, Bağdat’taki merkezi hükümetin PKK’yı sonunda bir ‘tehdit’ olarak kabul ettiği, bu örgütle bağlantılı partileri yasakladığı, Türkiye ile güvenlik alanında sıkı bir işbirliğine girmeyi taahhüt ederek, bu yönde bir dizi anlaşmaya imza attığı bir döneme girmiş bulunuyoruz.
Geçen hafta beraberinde üst düzeyde bir heyetle Ankara’ya gelen Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in temaslarının ardından imzalanan “Askeri, Güvenlik İşbirliği ile Terörle Mücadeleye İlişkin Mutabakat Zaptı” varılan noktayı anlatması bakımından fikir vericidir.
Hüseyin’in anlaşmanın iki ülke savunma bakanları tarafından imzalanmasından sonra yaptığı “Irak topraklarından kaynaklı komşu ülkelere yönelik herhangi bir tehdit bizim anayasamıza ve ilkelerimize aykırıdır. Komşu ülkelere yönelik tehdit aynı zamanda Irak’a yönelik tehdittir” şeklindeki açıklama, Bağdat’ın yeni dönemdeki duruşunu yansıtıyor.
Bu sözler, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es Sudani’nin daha önce “Irak ve Türkiye’nin güvenliği bölünmez bir bütündür” şeklinde ifade ettiği bakışın bir yansımasıdır.
BAŞİKA ÜSSÜ’NDE ORTA YOL FORMÜLÜ
Söz konusu mutabakat metninin içeriğiyle ilgili basında çok sayıda haber çıktığı için ayrıntıları burada tekrarlayacak değilim. Ancak anlaşmanın en önemli yönlerinden biri olarak, Türkiye’nin Irak’ta tuttuğu Başika Üssü ile ilgili düzenlemeyi vurgulamamız gerekir.
Bu üs, Türkiye sınırının 100 kilometre kadar güneyindeki bir derinliktedir ve Musul kentine de 20 kilometre kadar uzaklıktadır. Açık kaynaklara göre yaklaşık 250 dönüm kadar bir alana yayıldığı anlaşılan bu üs, 2015 sonrasında DEAŞ ile mücadele sırasında TSK tarafından Irak Ordusu’na dönük eğitim amaçlı kullanılıyordu. Öncesinde ise daha çok Barzani gruplarıyla TSK arasında bir temas noktası olarak işlev görüyordu.
Türkiye, DEAŞ tehdidinin sahada büyük ölçüde bertaraf edilmesinden sonra Bağdat’taki hükümetten gelen bütün çağrılara rağmen bu üssü kapamamıştır.
Halen daha çok özel harekât birliklerinin görev yaptığı, savunma amaçlı tank ve top bataryalarının da bulunduğu bu üs, geçen 10 yıla yakın bir süredir Bağdat ile Ankara arasında dikenli bir başlığı oluşturmaktaydı. Ayrıca, zaman zaman İran destekli milislerin roket saldırılarına da hedef olmaktaydı.
Geçen hafta imzalanan anlaşmanın getirdiği en kritik düzenlemelerden biri, bu üssün Türkiye ile Irak arasında bir ‘Ortak Eğitim ve İşbirliği Merkezi’ olarak tanımlanmış olmasıdır. Böylelikle, hem TSK’nın bu üste kalışının kabul edildiği, hem de Irak hükümetinin buradaki egemenliğinin tescil edildiği bir orta yol formülü bulunmuştur.
ASKERİ ALANDA HACİMLİ İŞBİRLİĞİ
Yine bu anlaşma çerçevesinde Bağdat’ta PKK ile mücadele başta olmak üzere güvenlik alanındaki işbirliğini daha yakın bir şekilde yürütmek amacıyla iki ülke arasında bir ‘Ortak Güvenlik Koordinasyon Merkezi’ kurulacaktır.
Yazıya muhtemelen dökülmemiş olan bir mutabakat daha az önemli değildir. Bilindiği gibi, Türkiye, 2019 yılından itibaren Kuzey Irak’a dönük kapsamlı bir güvenlik konsepti değişikliğini hayata geçirmektedir. TSK, aşama aşama düzenlediği ‘Pençe-Kilit’ operasyonlarıyla sınır ötesinde tesis ettiği ileri karakollar üzerinden sınır hattına bitişik bir güvenlik bölgesi kurmuştur. PKK’nın giriş yollarının önüne set çeken bu bölgenin sınıra uzaklığı 10 ile 30 kilometre arasında değişebiliyor.
Haberin Devamı
Sınıra paralel giden bu üs bölgesinde 150 kadar noktada 10 binden fazla Türk askerinin görev yaptığı biliniyor. Bu, askeri açıdan ciddi ölçekte bir büyüklüktür.
Girilen yakınlaşma ortamında, Bağdat’taki hükümet, Türkiye’nin Irak’ın kuzey bölgesindeki bu ileri konuşlanmasını Ankara ile işbirliğinin bir uzantısı olarak kabullenmiş olmaktadır.
Bir bu kadar önemli bir gelişmenin daha altını çizelim. Sınır boyunca uzanan bu üs bölgesinde, TSK, Irak Ordusu ve Barzani’ye bağlı peşmerge unsurları yakın bir mesai içindedir. Üç tarafın temsilcileri, sıkça toplanıp sahada yürüttükleri işbirliğini koordine ettikleri bir mekanizma işletiyorlar. Ayrıca, iki ülkenin dışişleri ve savunma bakanları ile istihbarat başkanları da sıkça buluşuyorlar.
Bütün bu unsurları yan yana getirdiğimizde ve Bağdat’ın PKK’yı “yasaklı örgüt” ilan ettiğini de hesaba kattığımızda, Türkiye ile Irak arasında güvenlik, savunma alanlarında artık oldukça hacimli bir işbirliğinin devreye girdiğini söylemeliyiz.
SUDANİ’NİN STRATEJİK BAKIŞI
Bu noktaya gelinmesinde kuşkusuz Bağdat’ta 2022 yılında Muhammed Şiya es Sudani’nin başbakanlığında kurulan hükümetin Türkiye ile yakın bir işbirliğine girme iradesini sergilemesinin rolü teslim edilmelidir.
Güvenlik boyutu, Irak ile ilişkilerde her alanda yerleşmekte olan çok daha geniş bir işbirliğinin tezahürüdür aslında. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen nisan ayında Bağdat’a yaptığı ziyarette toplam 26 ayrı konuda işbirliği anlaşması imzalanmış olması, ne kadar geniş bir işbirliğinin hedeflendiğinin ifadesidir.
Irak’ın güneyde Basra Körfezi’ndeki Faw limanı üzerinden demiryolları ve karayolu ile Türkiye’ye ve buradan Avrupa’ya bağlanmak istediği ‘Kalkınma Yolu’ projesi, bu işbirliği arayışının en önemli zeminlerinden biridir.
Belli ki, 2003’teki ABD işgalinden sonra altüst olan Irak’ta siyasi istikrarı sağlayıp ülkeyi ayakları üzerinde tutmaya çalışan Sudani yönetimi, Türkiye ile yakın ilişkilerin bu hedefine yardımcı olacağını düşünmektedir. Ülkesinin istikrarı ve refahının, aynı zamanda Türkiye ile yakın bir işbirliğinden geçtiği şeklinde bir stratejik bakışa sahiptir.
Sudani’nin bakışında, Kalkınma Yolu da Doğu ile Avrupa’nın büyük pazarını buluşturacak bir köprü olacaktır. Doğuda Çin’den Hindistan’a, Körfez ülkelerine ve İran’a kadar birçok aktörün tedarik koridorları oluşturarak Batı’ya ve kuzeye açılmaya çalıştığı bir dönemde, Irak da bu kıyasıya rekabette Türkiye üzerinden kendi koridorunu açmaya çalışmaktadır.
YA TALABANİ VE İRAN FAKTÖRLERİ?
Buraya kadar aktardığımız her şey, ikili ilişkiler düzeyinde olumlu yönde bir gidişe işaret ediyor Ancak bu süreç içinde pürüz yaratabilecek üç alanı da kayda geçirmemiz gerekir.
Bunlardan birincisi Irak’taki Talabani faktörüdür. Türkiye, Bağdat’taki hükümet ve ‘Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Barzani kadroları arasında büyük ölçüde bir ortak hareket tarzı oluşmuştur. Buradaki sorun Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanı Bafel Talabani’nin bu ortak anlayışın dışında kalmasıdır. Aksine, Talabani’nin PKK ile olan yakın mesaisi sürmekte, Suriye’deki PKK uzantısı YPG’ye de destek çıkmaktadır. Talabani bu nedenle sıkça Ankara’dan uyarı almaktadır.
Tabii İran’ın, Irak’ın Türkiye ile yapmakta olduğu bu ortak hamleleri nasıl karşıladığı da önümüzdeki dönemin kritik sorularından biridir. Sudani’nin hedeflerine ulaşıp güç topladığı takdirde, İran’ın Irak üzerindeki nüfuzunu da belli ölçülerde dengeleyebileceği aşikardır. Bu yönüyle bakıldığında Türkiye’ye yaklaşmasının bölgesel ölçekte de özel bir anlam taşıdığı yadsınamaz.
VİZE SERBESTİSİNE DİKKAT
Irak’la varılan mutabakatların yumuşak karnı olarak görülebilecek olan bir konu belli yaş kategorilerindeki Iraklı vatandaşlara tanınan vize serbestisidir. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçen hafta Irak heyetinin ziyareti sırasında düzenlediği basın toplantısında, bu serbestinin 15 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklılara tanınacağını açıklamıştır. Bu düzenlemenin Irak tarafının talebine karşılık yapıldığı anlaşılıyor.
Türkiye’nin Suriyeliler başta olmak üzere sığınmacılar konusunda yaşamakta olduğu sorunlar toplumda çok büyük bir rahatsızlık kaynağıdır. Bu sorunların bütün sıcaklığı sürerken, ihtimal olarak birden çok sayıda Iraklının Anadolu’da ve büyük şehirlerimizde kendilerine tanınan sınırlı kalış sürelerini aşıp kalıcı bir şekilde konaklama arayışlarına girmeleri ciddi problemlere dönüşebilir.
Bu takdirde ortaya çıkacak tepkiler Irak’la yakınlaşmanın kamuoyu desteğini de olumsuz yönde etkileyecektir. Dolayısıyla, vize mutabakatının uygulamada yol açabileceği durumların çok yakından ve büyük bir hassasiyetle izlenmesi gerekecektir.