Okurlardan özür

Değerli okurlar, sevgili gençler iki gün önce Kemal Kılıçdaroğlu’ndan artık bahsetmeme kararı aldığımı söyledim.

Ama dün AKP trolleri ile birlikte bana yönelik hayli ağır bir iftira saldırısı başlattı.

Zannederim gündeme gelmek amacında.

Bu yüzden de kendisine yanıt verip vermeme konusunda kararsız kaldım.

Ve size olan saygımdan dolayı, bu pespayeliğe son bir kez yanıt veriyorum.

Hesabını ise mahkemede soracağım.

Kusura bakmayın.

Hırs-ı pîrî

Başlığa koyduğum hırs-ı pîrî eski bir laftır.

Çok severim.

Yaşlanmış kifayetsiz muhterislerin, artık iyice işe yaramaz hale geldiklerini iyiden iyiye anladıkları zaman dönüştükleri hale verilen addır.

Mevlana’nın Mesnevi’sinde geçer.

Mevlana, yaşlılıktaki hırstan korunmak için dua eder.

Hırs-ı pîrî sahiplerini kocamış köpeğe benzetir, “İhtiyarlıkta Allah kafire bile hırs vermesin” der.

CHP’nin 13 seçim kaybetmiş ve memleketi AKP’ye devretmiş eski genel başkanının benim hakkımda yazdıklarını okuyunca aklıma bu söz geldi.

Hırs-ı pîrî.

Ve açıkçası kızmaktan çok şaşırdım.

Bu kadar pespayeleşebilmesine, FETÖ ve AKP trollerinin iftiralarına sarılabilmesine üzüldüm.

İftiranın yakışanından korkarım, o yüzden önemsemiyorum iftiralarını.

Tabii hesabını yargı önünde verecek o ayrı.

Ama hakkında böyle iftiralar atmaya utanmadığı birinin karşısına genel başkan olarak defalarca oturmuş olmasını, zaman zaman övgü dolu kelimeler kullanmış olmasını, kürsüden bile övmüş olmasını nasıl anlatacak acaba onu merak ettim.

O iftiraları, o pespaye cümleleri kendisinin kurmuş olduğunu zannetmiyorum. 

Ama o yazdıklarının yakışacağı birini arıyorsa Kılıçdaroğlu, o satırları yazıp eline tutuşturana, yani AKP’nin emri ile kendisini Cumhurbaşkanlığı adaylığına ikna edene baksın.

Benim alnım açık, hesabını veremeyeceğim tek kuruşum yok.

AKP döneminde zenginleşen ben değilim.

Hesabını veremeyeceği paralarla televizyon sahibi olup, sonra o televizyonu Fethullahçılara satan, Fethullahçılara övgüler düzdükten sonra devir değişince iktidar ile anlaşıp övgüler düzdüğü gruba dava açarak 90 milyon dolar daha koparmaya çalışan haysiyetsiz akıl hocalarına baksın.

Kemal Kılıçdaroğlu, zerre utanmadan elinize tutuşturulan iftiraları sıralayarak, efendilerinize son bir kez daha hizmet ettiniz ya da ettirildiniz.

İktidar trolleri ile ele ele iş tutmaya çalıştınız.

Üzerindeki sözde nezaket boyasını da döktünüz. Altındaki gerçek kişiliğinizi, hırslarınız uğruna insanlara iftira atmaktan çekinmeyeceğinizi gösteren kişiliğinizi herkese gösterdiniz.

O terbiyesiz metne imza attınız.

Bana kininiz büyük.

Çünkü aslında iktidara hizmetleriniz bitmemişti.

Yanınızdaki pespayelerle daha yerel seçimi kaybettirecek, İmamoğlu’nu aday göstermeyerek çok istedikleri İstanbul’u AKP’ye geri verecektiniz.

Muhtemelen bana öfkeniz de bu yüzden.

Kirasını kimlerin ödediğini dahi açıklayamadığınız ofislerinizde kurduğunuz genel başkanlık hayallerinin, yanınızdaki ahlaksız hırsızların daha da zenginleşme umutlarının gerçekleşememesinde beni suçlu görüyorsunuz, belli.

Ama bunlar sizi kurtarmaz.

Dün siz o rezil iftiraları yayınladıktan sonra beni arayan bir eski CHP genel başkan yardımcısı gülerek “Bizim genel başkan sana söylediklerinin yarısını iktidara söyleyebilseydi, şimdi cumhurbaşkanıydı” dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu, siz kendi adamlarınızın bile hezeyanlarına güldüğü, bir siyasi komediden öte bir şey değilsiniz.

CHP’yi bölmek, parçalamak, hiçbirini yapamıyorsanız mezhepçilik üzerinden bir gerilim yaratarak AKP’li efendilerinize hizmet etmeye çalışan bir iktidar trolüne dönüştüğünüzü ve desteği de onlardan aldığınızı herkes görüyor. Ama başaramazsınız.

Siz tüm bir kamu göreviniz boyunca hatırlamadığınız Aleviliğinizi, siyasi ikbal söz konusu olunca hatırlamış birisiniz.

Ben iktidara “Alevi açılımı yapacağınıza, devlette kaç Alevi müsteşar, kaç Alevi vali, kaç Alevi genel müdür, kaç Alevi üst düzey bürokrat var onu söyleyin” dediğimde havaya bakarak ıslık çalmış birisiniz.

Bunu Aleviler de biliyor.

AKP’lilerin bana yönelttiği suçlamalar arasında bir tekinde haklılık var.

“Cumhurbaşkanı adayı olmayın” diye defalarca uyardıktan sonra siz yine de aday olduğunuzda, hiçbir ilkeniz olmadığını seçimi kazanırsanız cumhurbaşkanlığıyla genel başkanlığı birlikte sürdüreceğinizi açıklayarak gösterdiğinizde iki aday arasında hâlâ sizi desteklemiş olmam.

Hayatımda hesabını veremeyeceğim tek ayıbım budur.

Bu yüzden de bana attığınız iftiralar ve terbiyesiz metinler sizi bir yere getirmez.

Tarihe AKP’yi 13 yıl boyunca iktidarda tutan adam olarak geçtiniz.

Başkalarına atacağınız hiçbir iftira sizi bu ünvandan kurtaramaz.

Ancak tarihin çöplüğünden böyle pis kokular çıkarırsınız.

Giderayak gerçek yüzünüzü gösterirsiniz

.

Genç meslektaşlarımdan yanıtlanamayacak sorular

Genç gazeteciler, özellikle de CHP’ye yakın gazeteciler Kılıçdaroğlu’na sormam için sorular yağdırdılar dün.

Bunlardan kimi Ankara’da, kimi İstanbul’da, kimi Amerika’da görev yapan gazeteciler.

Bu soruları bana aktarmalarının nedenini ise şöyle ifade ettiler.

“Abi, çapsız genel başkana biz bunları sorduk ama asla yanıt alamadık. Madem yeniden gündeme gelmek için sizi kullanıyor. O zaman siz sorun”

Genç gazetecilerin Kemal Kılıçdaroğlu’na soruları şunlar:

-Man Adası belgeleri olarak açıkladığı ve her zaman olduğu gibi arkasını getirmediği belgelerle ilgili açıklamayı neden Rıza Sarraf’ın New York’ta mahkemede rüşvet listesini açıkladığı gün ve saate denk getirdi? Ben davayı duruşma salonunda takip ediyordum.

-TBMM’de 7 Haziran seçimleri ile ilgili torba yasa oylanırken kendisi ve milletvekilleri neredeydi?

-Adalet Yürüyüşü yaptıktan sonra neredeyse 3 ay neden ortalıktan kayboldu? Eylemi etkili olmuşken bir daha arkasını getirecek eylem ve etkinliklerde bulunmadı?

-Ülkede adalet olmadığı konusunda yürüyüş yapacak kadar inancı varsa neden milletvekili dokunulmazlığı konusunda grup kararı alarak evet oyu verdi ve Selahattin Demirtaş’ın hapse atılmasının önünü açtı?

-Dünyada kendisinden başka mitinglerde hükümet istifa sloganlarını susturan bir muhalefet lideri var mı?

-Bundan 2-3 yıl kadar önce toplumdaki yükselen tepki nedeniyle “Mitingler düzenleyeceğim tüm Türkiye’yi gezeceğim” deyip Mersin’deki ilk mitingde hükümet istifa sloganları atıldıktan sonra neden bir daha mitinglerin devamını yapmadı?

-Gezi Parkı eylemleri bu ülkenin AKP dönemindeki en büyük sosyal ayaklanmasıyken neden Gezi Parkı’na sadece bir kez gidip sadece 13 dakika kalmakla yetindi?

-Sosyal medya konusunda sansür yasası olarak bilinen yasanın meclise geleceği hafta oylamaya katılmadı ve neden o hafta ABD ziyareti yaptı?

-Ekrem İmamoğlu’na ilişkin mahkeme kararının açıklanacağını bile bile neden tam da o gün Almanya’ya gitti?

-Ekrem İmamoğlu belediye başkanı seçildiğinde neden aylarca İstanbul’a gelmedi?

-Erdoğan’ın üçüncü kez hukuksuz adaylığına niye itiraz etmedi? Niye Anayasa Mahkemesi dahil her yolu denemedi?

– Mühürsüz pusulalara niye sesini çıkarmadı?

– 38 milletvekilini niye peşkeş çekti?

Psikolog gözüyle: Pasif agresifin umutsuzluk agresyonu

Sakıt ve atık siyasetçi Kemal Kılıçdaroğlu Türk siyasi tarihinde görülmemiş kepazelikte ve pespayelikte bir iftira metnini yayınlayınca ruh halinin çok da iyi olmadığını anladım ve bu metni eşi psikiyatr, kendisi psikolog olan bir arkadaşıma yolladım.

“Şu metne bakıp, yazan kişinin ruh hali ile ilgili bir değerlendirme yapar mısın?” diye.

İtalyan asıllı eşi bakıp “Aaa, bu AKP’ye çalışan eski sözde muhalif siyasetçi değil mi?” demiş ilk tepki olarak.

Birkaç saat sonra da değerlendirmesini yolladı.

O da şöyle:

“Merhaba Fatih Bey,

Gündeme nasıl yön verdiğiniz göz önüne alınırsa birçok farklı psikopatolojinin hedefi haline gelmeniz de kaçınılmaz oluyor. Ayrıca, kendilik değeri düşük ama bir o kadar da görülme ihtiyacı içinde olan insanların gündem olmak için sizi bir araç olarak kullanmayı denemesi de – sağlıklı olmasa da – olağan. 

Bir insana tanı koymak için onu klinik ortamda takip etmek gerekir. Uzaktan bakarak tanı koymak yanıltıcı olabileceği için etik de olmaz. Yalnız, politikacıların tutum ve davranışlarına bakarak tahmini psikolojik değerlendirmeler yapmak ABD başta olmak üzere birçok ülkede oldukça yaygın. Ayrıca, bu insanların yakın tanıdıkları ile karşılaşıp bilgi edinme olasılığı da daha fazla olduğu için bazen kabaca bir fikriniz olabiliyor. 

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, her zaman “çok düzgün insan” imajı çizmeye çalıştı. Benim bir vatandaş olarak kişisel fikrimi soracak olursanız ben kendisini hiçbir zaman samimi bulmadım. “Çok düzgün bir insan” ya da “iyi bir yönetici”, o kadar mağlubiyet sonrası ne başkanlıkta ne de adaylıkta ısrar ederdi. Dolayısıyla, milyonlarca insanı mutsuz edeceğini bile bile o koltuğa neden o kadar sıkı sıkıya bağlı olduğu hakkında, geçmişte biraz kafa yormuştum.  

Bunun yanı sıra, kendisini bire bir tanıyan birkaç kişi ile tanışma ve konuşma fırsatım oldu. Hem uzaktan gözlemlediğim kadarıyla hem de çevreden edindiğim bilgiye dayanarak kendisi ile ilgili kafamda bazı fikirler oluştu. Anladığım kadarıyla, kendisinin obsesif özellikleri ile narsisistik özellikleri oldukça baskın. Çizmeye çalıştığı o “çok düzgün insan” imajı bozulmasın ve dolayısıyla başkanlığı kaybetmesin diye, içinde hissettiği yoğun agresyonu senelerce bastırmış. O agresyonu genellikle-bariz şekilde- pasif agresif şekillerde ortaya döktü. Yalnız, başkanlık elden gidince agresyonu bastırmak için bir sebep de kalmadı ve senelerce birikmiş olan agresyon ortalığa saçıldı. Benim bugüne kadar kendisi ile ilgili edindiğim izlenim bu yönde. Sizin için attığı tweet de bu izlenimle örtüşüyor denilebilir. Tabii bu izlenimler için bir tanı ya da teşhis diyemeyiz. Yalnız, bastırdığı yoğun öfkeyi görmemek imkansız. Tabii o öfkenin tek sebebinin sizin söylemleriniz olduğunu düşünmüyorum. Ya da daha basit düşünecek olursak belki sizin gibi haftada birkaç kez TT olan bir insan üzerinden popülarite kazanmaya çalışıyordur. Ne de olsa eski defterleri saptırarak açıp başkası üstünden puan toplamaya çalışmak, politikada çokça kullanılan bir manipülasyon yöntemi. Hepimiz biliyoruz ki bu manipülasyon yöntemi senelerce diğer partiler tarafından kendisinin aleyhinde sıkça kullanıldı. Aynı şeyi size karşı kullanmaya çalışması yakışıksız olmuş. Ama saklamaya çalıştığı pasif agresif kişiliği ile örtüştüğünü söylemem gerek.”

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ? 

En terbiyeli görünen en ahlaksız ve en terbiyesiz çıkmadığı zaman.