MGK açıklamaları üzerinden Suriye ile geçen 13 yılın dökümü 1… Suriye ile ilişkilerde yakın döneme dönük çarpıcı bir hafıza tazelemesi

Uzun yıllardan sonra Türkiye ile Suriye arasında bir normalleşme döneminin başlaması ihtimaliyle ilgili bir hareketliliğe tanıklık ediyoruz; tabii, geçen yıl seçimden hemen önce yapılan deneme hariç tutulursa...

Bu hareketlilik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bundan kısa bir süre önce Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile yeniden diyaloğa girmek üzere yaptığı bir dizi çağrıyla birlikte ortaya çıktı.

Henüz diyaloğun başlaması yönünde somut bir gelişme olmamakla birlikte, Rusya’nın iki tarafı bir araya getirmek üzere yoğun bir diplomasi yürüttüğü biliniyor. Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in sözcüsü Dimitri Peskov, geçenlerde yaptığı bir açıklamada, “İki ülkenin temsilcileri arasında muhtelif düzeylerde temas kurulmasını kolaylaştırmaya çalıştıklarını” söyledi.     

MGK açıklamaları üzerinden Suriye ile geçen 13 yılın dökümü 1…  Suriye ile ilişkilerde yakın döneme dönük çarpıcı bir hafıza tazelemesi

Bu açıklama, Rus tarafının liderlerden önce bunun altındaki kademelerde sağlanacak gelişmelerle aşama aşama ilerlemeyi hedefleyen bir diplomasi izlediğine işaret ediyor.

Bu arada, Türkiye ile Suriye’nin yeniden barışıp barışmayacağı sorusu uluslararası alanda büyük bir ilgi yaratmış bulunuyor. Normalleşmenin ihtimali bile dünya basınında sayısız haber ve yoruma kaynaklık etti şimdiden. Özetle, bütün projektörler Ankara -Şam eksenine çevrilmiş durumda. 

Peki geçen 13 yılı aşkın süre içinde Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerde neler yaşandı? İlişkiler nasıl koptu? Bugüne nasıl gelindi? 

İki günlük bu dizide, değişik bir yol izleyerek ilişkilerin bu süre zarfında nasıl bir seyir izlediğini, Ankara’da Milli Güvenlik Konseyi’nin toplantılarından sonra yapılan resmi açıklamalardan hareketle gözlemeye çalışacağız.

Bunu yaparken, Ankara’da Suriye dosyasının Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında bütün ilgili kurumlarca devlet politikası düzeyinde ele alındığı en önemli forum olan MGK’nın açıklamalarını yan yana getireceğiz. Bu döküm, Suriye ile ilişkilerde oldukça çarpıcı bir hafıza tazelemesine de yardımcı oluyor.

Kuşkusuz, diyalog arayışları ön plana çıkarken, bu ilişkilerin yakın geçmişini de hatırlamak durumundayız.        

Suriye cephesinde geçen 13 yılı aşkın süreyi MGK’nın metinleri üzerinden şöyle izleyebiliriz...

MGK açıklamaları üzerinden Suriye ile geçen 13 yılın dökümü 1…  Suriye ile ilişkilerde yakın döneme dönük çarpıcı bir hafıza tazelemesi

2011/SURİYE İÇİN DEĞİŞİM TALEBİ

Suriye’de, 15 Mart  2011 tarihinde ülkenin güneyindeki Dera kentinde düzenlenen gösteriler bu ülkedeki iç savaşın başlangıcı olarak kabul ediliyor. Suriye’de rejime karşı gösterilerin patlak vermesinden sonra Ankara’da Milli Güvenlik Kurulu’nun ilk toplantısı 28 Nisan 2011 tarihinde yapılmıştır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başkanlık ettiği bu toplantıya Tayyip Erdoğan Başbakan, Prof. Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı olarak katılmıştır.

Bu toplantıdan sonra yapılan açıklama, Suriye’de başlayan hadiseler karşısında Ankara’da devlet politikası düzeyinde kayda geçirilen ilk MGK metni olması bakımından önemlidir.

Alınan ilk tutum; Suriye’de değişimi destekleyen, Esad rejimini bu yönde cesaretlendirmeyi amaçlayan, aynı zamanda rejimi göstericiler karşısında kontrollü  davranmaya davet eden bir çizgiyi yansıtıyor.

MGK açıklamaları üzerinden Suriye ile geçen 13 yılın dökümü 1…  Suriye ile ilişkilerde yakın döneme dönük çarpıcı bir hafıza tazelemesi

Hadiseler uç verdiği sırada Türkiye ile Suriye arasında ikili düzeydeki ilişkilerin çok sıcak bir dönemde seyretmek olduğu da hatırlanmalıdır. Bu atmosfere uygun bir şekilde, MGK açıklamasında önce “Türkiye’nin ayrıcalıklı bağlara sahip olduğu dost ve kardeş Suriye’de toplumsal olayların tırmanmasından ve yaşanan can kayıplarından duyulan derin kaygı ve üzüntü” belirtiliyor.

Ardından “Halkın siyasi, sosyal ve ekonomik alanlardaki meşru talep ve beklentileri” vurgulanarak, “Bu reformların en kısa zamanda hayata geçirilmesi” çağrısı yapılıyor. Güvenlik güçlerinin halka yaklaşımlarında “azami duyarlılık” göstermesi de isteniyor. “Temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması” da açıklamada kuvvetli bir vurgu almıştır.

Bu ilk mesaj, 2011 yılı boyunca diğer MGK toplantılarından sonra da ana tema olarak tekrarlanmıştır.

Ancak bir sonraki 27 Haziran MGK toplantısında, yalnızca Suriye değil “Libya da dahil bölge halklarının meşru talep ve beklentilerine” dikkat çekilmiş, “Bölgede kapsamlı reformlar ve anayasal demokrasiyle sonuçlanacak gerçek bir siyasi değişim” talebi ifade edilmiştir.

Bir başka anlatımla; Ankara, ‘Arap Baharı’ dalgası karşısında bütün Arap dünyasına ‘anayasal demokrasi’ çağrısında bulunmaktadır. Arzulanan değişimin “barışçı yollardan tamama erdirilmesi” beklenmektedir.

Aynı açıklamada “insani mülahazalarla geçici olarak ülkemize kabul edilen Suriye vatandaşlarının karşılanması amacıyla yürütülen faaliyetlerin gözden geçirildiği” de belirtildiğine göre, ‘sığınmacılar’ konusunun da artık MGK gündemine girdiği anlaşılmaktadır, 27 Haziran 2011 tarihi itibarıyla.

18 Ağustos toplantısına gelindiğinde, yapılan açıklamada rejimin “sivil halka şiddet ve güç kullanmasından, olaylarda can kayıplarının artmasından duyulan kaygılar” ön plana çıkar. Buna karşılık “demokratik değişim ve dönüşüm talebi ve bunun bir takvim içinde gerçekleştirilmesi beklentisi” vurgulanır.

27 Ekim’de ise MGK, “süregelen olumsuzluklar karşısında ulusal ve uluslararası düzeyde adım atmayı değerlendirdiğini” belirtir.

Esad rejimine karşı mesafeli bir duruş uç vermektedir Ankara cephesinde.

Yıl sonuna gelindiğinde, 28 Aralık’taki MGK açıklamasında rejimden “sivil halka ve muhaliflere yönelik şiddet ve yıldırma eylemlerinin bir an önce durdurması” talep edilir. Esad rejime karşı ton sertleşmektedir.

2012 YILI/KUZEYDE OTORİTE BOŞLUĞU ORTAYA ÇIKIYOR

2012 yılı MGK toplantılarının açıklamalarına baktığımızda Esad rejimine karşı havanın ilk döneme kıyasla tamamen değiştiğini görüyoruz.

Zaten 27 Şubat tarihli açıklama, rejimle köprülerin çoktan atılmış olduğunu gösteriyor. “Suriye halkının korunması” ana mesaj olarak karşımıza çıkar bu açıklamada. 20 Nisan’da ise “halkın meşru talepleri” ön plandadır.

Bunun yanı sıra “Ülkemize sığınan Suriye vatandaşlarının durumu ve sınırda yaşanan gelişmeler” değerlendirilir.

28 Haziran tarihli toplantının Suriye bölümü benzer içeriktedir.

Buna karşılık 28 Ağustos tarihli açıklamada, ülkedeki Suriyelilerin sayısının “80 bine yaklaştığı” belirtilir. Sayı da verilerek alarm çanları çalınmaktadır Ankara’da.

28 Ağustos MGK’sında yeni bir durum masaya konmuştur. Esad rejiminin temmuz ayı sonunda stratejik bir kararla ülkedeki isyanı bastırabilmek için kuzeydeki askeri gücünü ülkenin batı bölgesine kaydırıp Türkiye sınırı boyunca geniş bir sahayı büyük ölçüde PKK uzantısı PYD’ye bırakmasından sonraki ilk MGK toplantısından söz ediyoruz.

Bu toplantıda “Suriye’deki otorite boşluğunu istismar etmek isteyecek terörist unsurların faaliyetlerine” dikkat çekilir. “Bu faaliyetlerin bertaraf edileceğine” dair “güçlü irade” vurgulanır.

Aynı tema bir sonraki 19 Ekim 2012 tarihli toplantıda da tekrarlanır. Bu arada, açıklamadan Türkiye’deki kamplarda misafir edilen Suriyelilerin sayısının 100 bine çıktığını da öğreniyoruz.

Yıl sonuna, 26 Aralık tarihli MGK’ya geldiğimizde, Suriye krizine karşı uluslararası topluma dönük beklentilerin de vurgulanması dikkat çekiyor. Barınma merkezlerindeki Suriyelilerin sayısı da iki ay içinde 150 bine yükselmiştir.

MGK açıklamaları üzerinden Suriye ile geçen 13 yılın dökümü 1…  Suriye ile ilişkilerde yakın döneme dönük çarpıcı bir hafıza tazelemesi

2013/SURİYELİ SIĞINMACILAR 400 BİNİ AŞTI

2013 yılının 26 Şubat tarihli ilk MGK’sındaki açıklamaya göre, sığınmacıların sayısı 180 bine, 25 Nisan MGK’sında ise 200 bine ulaşmıştır. Bu açıklamalardan sığınmacıların ihtiyaçları meselesinin MGK’yı meşgul etmekte olduğunu anlıyoruz. 21 Ağustos tarihli MGK açıklamasında ise sayılarının 400 bini aştığı belirtiliyor.

Aynı açıklamada Suriye’deki rejimin Şam’ın çeşitli semtlerinde “kimyasal silah kullandığı değerlendirilen” saldırıları da şiddetle kınanmıştır.

Yılın son MGK açıklamasında insani boyut ve bölgesel güvenlik ve Türkiye’nin güvenliğine yönelik etkilerinin ve yine sığınmacıların durumunun ele alındığı anlatılıyor.

Görüleceği gibi, 2013 yılı sonuna gelindiğinde Esad rejimi ile muhalifler arasındaki iç savaş iyice şiddetlenirken Türkiye artık sığınmacılar ve Suriye’nin kuzeyindeki güvenlik sorunlarından, daha doğrusu PKK’nın uzantısı olan PYD’nin nüfuzunun bu bölgeye yayılmasından artan ölçüde kaygı duymaktadır.

2013 yılını değerlendirirken Türkiye’nin silahlı muhalefete desteğinin kuvvetli bir şekilde sürmekte olduğunu da hatırda tutmalıyız.

 2014/SIĞINMACILARIN SAYISI 700 BİNİ BULUYOR

2014 yılı MGK açıklamaları da Suriye’deki iç savaşın yol açtığı güvenlik sorunlarıyla kaplıdır. Zaten 26 Şubat 2014 tarihindeki yılın ilk MGK açıklamasının Suriye bölümünde sığınmacıların sayısının 700 bine çıktığını okuyoruz.

2014 yılında IŞİD/DEAŞ’ın Irak’tan sonra  Suriye’de yarattığı tehdit de MGK bildirilerine girmektedir. Suriye’de sahadaki durum tam anlamıyla kontrolden çıkmaktadır.

Öte yandan, Suriye’deki “ılımlı muhalifler”in durumu da 30 Ekim 2014 tarihli MGK bildirisinde yer alır. Bu kategoride söz edilen muhaliflerden hem siyasi kanatta ortaya çıkmış olan oluşumlar hem de muhalefetin askeri kanadı Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) anlamalıyız.

Yılın sonuna gelindiğinde Suriye’deki durumun Türkiye’ye ve bölgeye dönük yarattığı risk ve tehditler çerçevesinde DEAŞ ile mücadele de ön plana çıkmıştır. 2014 sonuna gelindiğinde sığınmacıların sayısına artık yer verilmemesi dikkat çeker.

2014 yılında, 30 Ekim toplantısından itibaren MGK’ya yeni Cumhurbaşkanı unvanıyla Tayyip Erdoğan başkanlık etmektedir. Başbakanlık koltuğunda ise Ahmet Davutoğlu oturmaktadır.

 2015/RUSYA İLE KARŞI SAFLARDA

2015 yılı açıklamalarında DEAŞ da giderek artan genişlikte bir yer tutuyor. Bu arada ilk kez bir MGK açıklamasında, Suriye’de “terör örgütlerinden arındırılmış bölge” kavramı ile karşılaşıyoruz.

Ayrıca, “bölücü örgütün Suriye’deki uzantılarının uluslararası alanda terör örgütleri kapsamında tescil edilmesi gerekliliğine” de işaret ediliyor MGK açıklamasında. Yani PKK uzantısı PYD/YPG’nin terör örgütü olarak  kabul edilmesini istiyor Ankara.

Bunun gibi mülteciler meselesine yer verilerek, bu konunun Avrupa ve dünya için önemli bir problem olduğu belirtiliyor ve külfet paylaşımının adil ve kapsayıcı olması beklentisi vurgulanıyor. Artık Batı’dan da katkı isteniyor sığınmacıların yarattığı yükün hafifletilmesi için.

Rusya ve İran’ın faaliyetleri de gözden geçirilmiştir MGK’da. Bundan söz konusu iki ülkenin bütün güçleriyle iç savaşta desteklerini Esad rejiminden yana koymaları sonucu sahada ortaya çıkan yeni durumu anlamalıyız. (21 Ekim 2015 açıklaması) ÖSO’ya hamilik yapmakta olan Türkiye, Suriye’de rejimi destekleyen Rusya ve İran’la karşı karşıya gelmiştir.   

Yılın sonuna geldiğimizde Türkiye ile Rusya’nın artık iki hasım haline geldiklerini görüyoruz. 24 Kasım 2015 tarihinde Hatay’da Türk hava sahasını ihlal eden bir Rus savaş uçağının düşürülmesinden sonra ilişkilerin sahne olduğu gerginlik MGK açıklamasına aynen yansıyor.

Rusya’nın Türkiye’ye karşı gösterdiği tavır (muhtelif alanlardaki misillemeler) “kabul edilemez” bulunuyor. (18 Aralık 2015)

MGK açıklamaları üzerinden Suriye ile geçen 13 yılın dökümü 1…  Suriye ile ilişkilerde yakın döneme dönük çarpıcı bir hafıza tazelemesi

2016/GÜVENLİ BÖLGE BAŞLIYOR

2016 yılına girildiğinde Ankara’nın Esad rejimi karşısında daha da sertleştiğini ve rejimi artık terör örgütleriyle aynı kefeye koyduğunu söylemem mümkün şu ifadelere bakılırsa: “Suriye’nin geleceğinin inşasında ne mevcut rejimin, ne DEAŞ ne de PYD/YPG başta olmak üzere herhangi bir terör örgütünün yer almaması gerektiği ifade edilmiştir.” (27 Ocak 2016)

Bu arada, ‘Terörden arındırılmış bölge’ ile birlikte bu kez “uçuşa yasak bölge” talebi de telaffuz ediliyor. Bu ifadelerin arka planında hem iç savaşın şiddetlenmesi hem de DEAŞ terörü nedeniyle Türkiye’ye göçün artan bir ivmeyle sürmesi yer alıyor. (24 Mart 2014)

FETÖ’nün 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminden sonra eylül ayında düzenlenen toplantıda, ‘güvenli bölge’nin ilk aşamasının hayata geçirilmekte olduğu kayda geçiriliyor. “Terör koridorunun oluşmaması” için “Fırat Kalkanı Harekâtı” başlamıştır 24 Ağustos’ta.

ÖSO’ya da güçlü bir destek ifade edilen aynı açıklamada, “Suriye rejiminin Suriye halkını bir arada tutma ve yaşatma kabiliyetinin kalmadığı” belirtilerek, bütün paydaş unsurlarca “yeni bir yönetim ihtiyacı” vurgulanıyor. (28 Eylül 2016) 

Bir sonraki toplantıda ise rejimin Halep’te sivil halkı bombalamasına dikkat çekilerek, “bir insanlık suçu” işlendiği kaydadiliyor. (30 Kasım 2016)

MGK toplantılarına 2016 Mayıs ayı sonrası dönemde başbakan olarak Binali Yıldırım katılmıştır. Bu durum başkanlık sisteminin uygulamaya başlandığı 2018 yılı temmuz ayına kadar sürmüştür.

2017/ASTANA SÜRECİNDE RUSYA VE İRAN İLE İŞBİRLİĞİ DÖNEMİ

2017 yılı Türkiye’nin Suriye politikasında ciddi bir paradigma değişikliğiyle başlıyor. Bu değişiklik, 2016 Aralık ayında Halep’in yeniden rejimin eline geçmesinden sonra Türkiye, Rusya ve İran’ın Astana süreci içinde işbirliğine geçmiş olmalarıdır.

Yılın ilk MGK toplantısında bu üç ülkenin bir araya gelerek oluşturdukları Astana formatına atıf yapılıyor, Türkiye’nin bu çerçevede siyasi geçiş sürecinin başlatılmasına yönelik çabalarına devam edeceği belirtiliyor. Bu ifadelerden artık Türkiye’nin Suriye’de Rusya ve İran ile işbirliği içinde hareket edeceğini anlıyoruz. (31 Ocak 2017)

Zaten daha sonra Türkiye, Rusya ve İran’ın Suriye’de tesis edecekleri çatışmasızlık bölgelerinin “insani ve siyasi açıdan bölge barışına katkı sağlayacağı” ifade ediliyor. (31 Mayıs 2017) Öncesinde, 4 Mayıs’ta bu üç ülke arasında Suriye’de İdlib dahil dört ayrı çatışmasızlık bölgesi kurulması konusunda mutabakata varılmıştır.

2017 yılı MGK toplantılarının önemli bir ortak teması, isim geçirmeden ABD’nin Suriye’de terör örgütlerine para, silah ve askeri malzeme desteği vermekte oluşunun eleştiri konusu yapılmasıdır.  Bu yıl içinde düzenlenen yedi MGK’dan dördünde ABD’ye bu konuda kuvvetli mesajlar gönderilmiştir.

Yıl sonunda Astana toplantılarında alınan kararların “sürece ve barışı tesis etme çabalarına olumlu katkıları”ndan söz ediliyor. (28 Kasım 2017)

Bu arada, Türk Silahlı Kuvvetleri Astana mutabakatları kapsamında İdlib’de ilan edilen “gerginliği azaltma bölgesi”ndeki  görevine başlamış bulunmaktadır.

2018/ANA TEHDİT: FIRAT’IN DOĞUSUNDAKİ YAPILANMA

2018 yılının başında MGK açıklamalarına da yansıdığı üzere Türkiye açısından Suriye’deki en önemli olaylarından biri, TSK’nın Afrin’de 20 Ocak-24 Mart 2018 tarihleri arasında gerçekleştirdiği “Zeytin Dalı Harekâtı” ile PKK’nın uzantısı PYD/YPG’yi bu bölgeden çıkartmasıdır.

MGK toplantılarında 2018 yılı boyunca bir NATO müttefikinin (ABD) PYD/YPG’ye silah vermesi kuvvetli eleştiriler almaya devam edecektir. PKK/YPG’nin Fırat’ın hemen batısındaki Münbiç bölgesinden çıkartılması ABD’ye dönük bir başka beklenti olarak beliriyor MGK gündeminde. (28 Mart 2018)

Bu konuda ABD ile üzerinde mutabakata varılan ‘Yol Haritası’nın uygulanmamasından duyulan rahatsızlık da sonraki açıklamalarda karşımıza çıkacaktır. ABD ile sorunlar her seferinde biraz daha artmaktadır.

2018’in bir diğer kayda değer olayı, 17 Eylül 2018 tarihinde Rusya ile İdlib konusunda bir dizi karşılıklı taahhüt üzerinden varılan ‘Soçi Mutabakatı’dır. Mutabakat çerçevesinde ilk kez Türk ve Rus askerleri ortak devriye yapacaklardır İdlib’deki M-4 yolu üzerinde. Türkiye’nin İdlib’de tesis ettiği gözlem noktalarının sayısı da 12’ye ulaşmıştır.

Astana süreci kapsamında atılan adımlar artık artan ölçülerde yer alıyor MGK açıklamalarında. Türkiye ile ABD arasında Fırat’ın doğusundaki sorunun ağırlaşmasına ters orantılı bir şekilde Rusya ile güçlenen bir işbirliği kalıbı yerleşiyor. Bu noktada, Suriye ile ilgili tehdit değerlendirmelerinde önemli bir tespitle karşılaşıyoruz. “Siyasi çözüme en büyük tehdidin Fırat’ın doğusundaki terör yapılanmasından geldiği” belirtiliyor. (27 Kasım 2018)

Böylelikle, Fırat’ın doğusunda YPG/PYD’nin ipleri elinde tuttuğu ‘özerk yönetim’ ve dolaylı bir ifade üzerinden bu oluşumu himaye eden ABD, öncelikli tehdit olarak kayda geçirilmiş oluyor Türkiye açısından.

Öte yandan, bütün bu gelişmeler yaşanırken İçişleri Bakanlığı’nın resmi rakamlarına göre Türkiye’de geçici korumaya alınan Suriyeli sığınmacıların sayısı 3 milyon 623 bine ulaşmıştır, 2018 yılı sonu itibarıyla.