15 Temmuz’un yıldönümünde... Darbecilik suçlamasından beraat eden bazı generallerin hukuk arayışı

Her yıl 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde darbe davalarının gidişatına bakarken, bunlar arasında dikkat çekici bir bölümü oluşturan, özellikle FETÖ’nün ‘görevlendirme belgeleri’ de esas alınarak çok sayıda general hakkında açılmış olan davaların seyrini de genel hatlarıyla gözden geçirmeye çalışıyorum.

FETÖ’nün darbe planları çerçevesinde hazırlamış olduğu ‘görevlendirme belgeleri’, 15 Temmuz kalkışması sonrasında başlayan yargılama sürecindeki en tartışmalı başlıklardan birini oluşturdu.

Bu belgelerde, darbe ile birlikte Türkiye’nin her ilinde ilan edilecek sıkıyönetim komutanlıklarına yapılacak atamalar, ayrıca TSK içinde general düzeyinde yapılacak görevlendirmelere ilişkin listeler yer alıyordu. Bir başka liste ise kurulacak sıkıyönetim mahkemelerindeki görevlendirmeleri içeriyordu.

*

Darbe girişimi gecesi ele geçirilen söz konusu listelerde adı geçen generaller arasında 15 Temmuz gecesi darbe faaliyetine doğrudan katılan FETÖ mensubu isimler olduğu gibi, kalkışmanın dışında kalmış, darbeye karşı tavır almış, sahada bunu hareketleriyle göstermiş olan generaller de bulunuyordu.

Buna karşılık, savcılar sıkça bu belgelerde ismin geçmesini çoğunlukla suça işaret eden ‘kuvvetli şüphe nedeni’ olarak değerlendirerek, ikinci grupta yer alan generallerin önemli bir bölümü hakkında da darbe soruşturması açarak, tutuklama kararları aldı. Bu durumdaki generallerin çoğu kendilerini birden cezaevlerinde buldu.

Ardından bu generallerin hepsi TBMM’den alınan Olağanüstü Hal yetkisine dayanılarak, Cumhurbaşkanlığı tarafından yayınlanan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) Ordu’dan ihraç edildi.

*

Burada altı çizilmesi gereken bir nokta, söz konusu görevlendirme listelerinde isimlerinin karşısında “göreve devam” ya da atanacakları yeni görevler yazıldığı halde bir soruşturmaya uğramayan, kendilerine güven duyulduğu için KHK tasarruflarının dışında tutulan, bir kısmı oldukça üst kademede bazı komutanların da bulunmasıydı.

Keza, geçmişte kumpas davalarında mahkûm olmuş, hapis yatmış bazı askerlerin de yer aldığı ortaya çıktı bu listelerde.

Bu durum, görevlendirme listesinde adının geçiyor olmasının, o general ya da subayın FETÖ’nün darbe planlarından muhakkak haberi olduğu anlamına gelmediğine işaret ediyordu.

*

Meselenin bu yönü görevlendirme listelerini başından itibaren tartışmalı bir başlık haline getirdi. Bu listelere ilişkin tartışmalar daha sonra Yargıtay’ın 2017 yılında aldığı kritik bir içtihat kararına da konu oldu. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 14 Temmuz 2017 tarihinde aldığı bu kararda “Yurtta Sulh Konseyi’nce gönderilen sıkıyönetim direktifine ekli listede sıkıyönetim komutanı olarak atanmış olmanın tek başına bu suça iştirak olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını” vurguladı.

Getirilen bu kriter kuşkusuz diğer listeler açısından da geçerliydi.

Yargıtay’a göre, suç isnadının şüphelinin darbe faaliyetine katıldığına ilişkin başka delillerle de desteklenmesi gerekirdi. Savcıların hazırladıkları iddianamelerde, sanıklar hakkında darbe faaliyetine katıldıklarına ilişkin başka suçlamalara da yer verildi.

Peki, kovuşturma aşamasına geçilip yargılamalara başlanmasından sonra nasıl bir durum belirdi?

*

2017 yılı ve sonrasında bu davalar ilginç bir seyir izledi. Bu durumdaki generaller arasında mahkûm edilenler olduğu gibi, bir bölümü birinci derece mahkemelerde beraat etti. Mahkûm olanların bazıları da Yargıtay aşamasında aklandı.

Burada kritik olan nokta, beraat hükümleri kesinleştikten sonra, KHK’lar ile yapılan TSK’dan ihraç işlemlerinin düzeltilmesi aşamasına gelindiğinde, uygulamada beraat kararlarının da yeterli olmadığı durumların yaşanmasıdır.

Bunun birinci nedeni, KHK’larla ilgili itirazları değerlendirmek üzere kurulan Olağanüstü Hal Komisyonu’nun bazı istisnalar olmakla birlikte, genel bir uygulama olarak darbe dosyalarında çoğunluk bu içerikteki başvuruları geri çevirmesiydi.

Özellikle soruşturma aşamasında söz konusu generallere yöneltilmiş olan suçlamaların, daha sonra mahkeme ve bir sonraki Yargıtay aşamalarında çürütülmesine rağmen, başvurunun reddi için yeniden dayanak olarak kullanıldığı durumlara rastlandı komisyon kararlarında.

Bu durum, OHAL Komisyonu’nun kendisini yargı kararlarının üzerinde konumlandırdığı eleştirilerine yol açtı.

*

OHAL Komisyonu’nun kararlarına Ankara’daki idare mahkemelerinde itiraz yolu açıktı. Komisyondan olumsuz yanıt alan başvurucular, bunun üzerine idare mahkemelerine giderek itiraz yolunu kullandılar.

Bu aşamada idare mahkemelerinin darbe suçlamasından yargılanıp beraat eden generallerin taleplerini haklı bulduğu bir dizi durum yaşandı. Başvurucular da lehlerinde çıkan bu kararlara dayanarak Milli Savunma Bakanlığı’na başvurup, göreve iade edilmelerini, özlük haklarının yeniden tesis edilmesini talep ettiler.

Buna karşılık, Milli Savunma Bakanlığı da idare mahkemelerinin Ordu’dan ihraç edilen generallerin lehine verdikleri kararlara istinaf mahkemelerinde itiraz etme yoluna gitti.

Bunun üzerine bu kez idari istinaf süreci ön plana çıktı.

*

Bu arada, OHAL Komisyonu 22 Ocak 2023 tarihinde görevini tamamladı. Komisyondan dönmüş olan dosyaların önemli bir bölümü istinaf aşamasında seyrederken, bir kısmı idari yargının en üst temyiz kanadı Danıştay’a doğru yol almaya başladı. Bu arada Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali verdiği bazı başvurular da yaşandı.

Sonuçta, idari yargıda bazıları benzer, bazıları ise birbirinden farklılık gösterebilen dosyaların oluşturduğu karmaşık bir hukuk tablosu ortaya çıkmış görünüyor.

Ancak genel bir gözlem olarak mahkemelerden çıkan beraat kararlarının ardından, göreve iade talepleri gündeme geldiğinde, Milli Savunma Bakanlığı’nın istinaf mahkemeleri yolunu kullanarak bu durumdaki generallere kapıyı kapalı tuttuğunu söylemek mümkün.

Bu genel çerçeve ışığında bazı dikkat çekici örnekleri dosyalar üzerinden yarınki yazımızda değerlendireceğiz.