İçeride Trump, dışarıda Ecevit ve Özal suikastları

Trump suikastı, Amerikalılardan çok bizleri şaşırttı. Daha çok da liberal demokrasi normlarına hayranlık duyanları. Onlar sanıyor ki, şiddet, suikast, işkence hatta darbeler sadece Doğu'da ve gelişmemiş ülkelerde var. Oysa dün de bugün de şiddet, Amerikan siyasetinin doğal bir parçası.

Sabah yazar kadrosunu zenginleştiren sevgili Nebi Miş Hoca, dünkü yazısında şöyle diyordu:

"Şiddet, Amerikan siyasi hayatında ve günlük toplumsalyaşamında hep var."

Onlar için sadece içerideki değil, dışarıda üretilmesini teşvik ettikleri şiddet de normaldi. Bu yüzden ABD siyaset aklı, Batı Avrupa dâhil NATO eksenli kurdurduğu Gladyo ve Kontrgerilla örgütleriyle başka ülkelerin başbakanlarını ve aydınlarını da katletmekten hiç çekinmedi.

Kimi suikastla öldürüldü kimi de darbelerle idama gönderildi. Çıkardığı iç savaşlarla birçok ülkeyi de tarumar etti.

Şimdi hatırlayan var mı bilmiyorum ama İtalya'da Hıristiyan Demokrat Başbakan Aldo Moro'nun solcu bir örgüt tarafından kaçırılıp öldürülmesinin arkasından da Gladyo vardı.

Bugünlerde Trump suikastı nedeniyle hatırlanan Bülent Ecevit'ten Turgut Özal'a, Uğur Mumcu'dan Hrant Dink'e hangi suikasta bakarsanız bakın hepsi ABD bağlantılıydı.

Bırakın darbeleri, 2010'da CHP ve MHP'nin dizayn edilme operasyonlarında da adres aynıydı.

Ne yazık ki son yıllara kadar bu gerçeğin üzerine siyaset gidemedi. Ecevit olayını birkaç kez yazdım. 29 Mayıs 1977'de Ecevit'e İzmir Çiğli'de bir suikast düzenlendi. Ateş eden bir polis memuruydu. Tesadüfen kurşun Ecevit'e değil yanındaki Mehmet İsvan'a isabet etti. Tıpkı Trump saldırısındaki gibi...

Ateş eden polis memuru İsmet Çetin, yakalandı ve ortaya herkesi şaşırtan bir gerçek çıktı:

"Polisin suikastta kullandığı silah güvenlik güçlerinin daha önce hiç görmediği Amerikan yapımı 'Tengas' adlı bir silahtı veTürkiye'de sadece üç adet bulunuyordu. Üstelik dünyada ilk kez bir insan üzerinde kullanılmıştı. Silah, Genelkurmay'a bağlı Özel Harp Dairesi'ne zimmetliydi ve depodan izinsiz olarakçıkarılmıştı."

Kurşun da zehirliydi. Mehmet İsvan İsviçre'de tam 10 yıl tedavi gördü.

Peki sonra ne oldu dersiniz?

Ecevit iktidar olmasına rağmen olayın üstüne gidemedi ve dava 1980'de sonuçlandı. Yargılanan polis, "Dikkatsizlik sonucu yaralamaya sebebiyet vermekten" 3 ay hapis ve 500 lira para cezasına çarptırıldı, o kadar...

Geriye dönün bakın, Ecevit'ten Özal'a, Uğur Mumcu'dan MuhsinYazıcıoğlu'na, Madımak'tan Uludere'ye hep içeriden bir "düşman" gösterilerek toplum kutuplaştırıldı ve esas fail saklandı. Hâlâ bu gerçeği görmeyip ABD ve NATO güzellemeleri yapanlar var.

Bütün bu olaylara sahip çıkıyormuş gibi yapan CHP'li siyasi aktörler, bırakın darbeleri bizzat partilerine yönelik Ecevit suikastının da, 2010'da CHP'ye kurulan kaset komplosunun da üzerine gitmedi. Tam tersine o komploları yapan güce tapanlar CHP'yi yönetir oldu.

Alın "sömürge komiseri" rolüyle ahlaken de çöken Batı Bloku'na övgüler düzen CHP'li Namık Tan'ı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ı eleştireyim derken kendi deyimiyle hakiki bir "hakikat bükücü" rolü üstlendi:

"Fidan'a göre NATO 'askeri bir örgüt'. Halbuki NATO demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerine bağlı devletleri birleştirenmüşterek güvenlik örgütüdür. NATO'da kararları siyasi liderler Kuzey Atlantik Konseyi'nde alırlar."

Darbeci, işgalci, Filistin'de soykırımcı ABD "insancıl ve demokrat", Karabağ'da 30 yıllık zulmü bitiren, Karadeniz'de tahıl koridoru açan, esirleri kurtaran, Libya'ya nefes aldıran Türkiye ise "siyasal İslamcı, ötekileştirici"...

Sömürge aydını olmak böyle bir şey herhalde.

Özgür Özel, "Türkiye çok yönlü dış politika izlemeli" diyen Ecevit'in mirasına böyle mi sahip çıkıyor?

Not: Yazılara birkaç gün ara vereceğim. Haftaya görüşmek dileğiyle...