Yeni Bir Cumhuriyet İçin

Yeni yüzyılda öncelikli hedef siyasetin sahte illüzyonlarını deşifre etmek olmalıdır. İçi boş hayal satmak siyasetin işi olamaz. Siyaset sorunlara çözüm üretmek için vardır.

Yoksuldan oy, zenginden fon alıp, birini diğerine karşı korumak değildir siyaset. Siyaset, toplumun her bireyini her alanda güvence altına alabilmektir.

Dünya Bankası meyve, sebze enflasyonu oranında Türkiye’nin beşinci sırada olduğunu ilan etti. Ekonominin Türkiye tarihinde yaşadığı en büyük krize rağmen iktidarın “Muhalefet iktidara gelse ekonomi felaket olur” diyebilmesi ancak akıl tutulması ile açıklanabilir. Siyaset, aklın gerçeklerden uzaklaşmadan, doğrudan şaşmadan yol almasıdır.

Türkiye’deki egemen siyasetin dünya görüşü ile dünyanın hali arasındaki bağlantı kopmuş vaziyettedir. Yaşadıkları bu hayal aleminden çıkıp ayaklarını yere basmaları için önümüzdeki süreç büyük fırsata çevrilebilir. Belli ki yerçekimi yasaları egemen siyasetin ayaklarının yere basmasını, etrafında olan biteni algılamasını sağlamaya yeterli olmuyor. Oysa siyaset tam da ayağını denk alarak yürümektir. Ülkenin geleceğinin, dünyanın geleceğiyle eşanlı değişimini, dönüşümünü sağlamak için vardır siyaset. Kendini evrenin merkezine koyarak hayata bakmak Kopernik devriminden beri geçerli değil artık.

Dar bir sermaye/müteahhitlik çevresinin siyasete yön vermesine/siyaseti dizayn etmesine izin vermemeliyiz. Ülkedeki nimet-külfet dengesizliği rayına oturtulmalıdır. Siyaset liyakatle göreve gelen, kendi çıkarını değil ülkenin çıkarını kendine dert edenlerin alanı olmalıdır. Siyasetin Hipokrat Yemini olmazsa dünyanın sonu hayırlı olmayacaktır. 

Oy Hırsızlığı Demokrasi Karşıtlığıdır

Tam da bu yüzden enflasyonla cebimizdeki parayı çalanların da, seçimde sandıktan oylarımızı çalanların da geleceğimizi belirlemesine izin vermemeliyiz.

Çünkü bugün paramızı, yarın oyumuzu çalanlarla daha fazla zaman kaybedemeyiz. Bu konuda partilerimize, sivil toplum örgütlerimize, yurttaş girişimlerine çok daha fazla iş düşüyor.

En büyük hırsızlık oy hırsızlığıdır ve oy hırsızlığı demokrasi karşıtlığıdır. Cep telefonlarımızla yurttaşlarımızın her sandığın ıslak imzalı zaptını parti merkezlerimizle paylaşması önemliydi. Bundan sonra da hırsızlıkla baş etmek sandıktan başlayacaktır. Şimdiden sandık merkezli örgütlenmeye başlamak gerekir. Bunu bile beceremeyenlerin ülkeyi yönetmek konusunda yurttaştaki tedirginlikleri ortadan kaldırması kolay değil. Partilerin, sendikaların üye sayılarında kayda değer artışlar olmaması da kabul edilemez. Partiler, yeni katılımlar olursa kontrolu kaybederiz kaygısıyla siyaset yapamazlar. 

Siyaset ilkeli olmaktır, adalet ve eşitlik mekanizmasının sandıktan başlayarak tereddütsüz işlemesidir. Gelecekte tek bir yurttaş bile oyunun akıbetinden endişe duymadığında demokratik siyaset kurumsallaşmış demektir. 15 Temmuz’u aşmanın yolu demokratik bir anayasa ve cumhuriyetten geçmektedir. 

Ülkenin her meselesini Ankara’nın karanlık dehlizlerine gömme alışkanlığına kapılanların ilk seçimlerde evrenin kara deliğine doğru hızla yol alma ihtimali yüksektir.

Devlet Gücünü Yurttaş Karşısında Sınırlandırmak

Dünyada güçlü olanın ayakta kaldığı sosyal Darwinizm’in tezlerini geçersiz kılmak gerekir. Siyaset güçlü olanın değil, haklı olanın ayakta kalmasını sağlamaktır.

İktidar güçlü devletten, yurttaşa hakkını veren devleti anlamıyor, ceberut, otoriter devleti güçlendirmeye çalışıyor. Olması gereken ise güçler birliğine dayalı siyasi merkezileştirme politikaları karşısında, kuvvetler ayrılığı ilkesiyle, yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle devletin gücünü, yurttaş karşısında sınırlandırmayı hedeflemektir.

Devlet, sadece sınırları değil, sınıfları da korumaktadır. Bütün krizi aşma, enflasyonu düşürme, mali politikaları belirleme öncelikleri tamamıyla sınıfsal tercihlerle ilgili olmaktadır. Kural olarak örgütlü olanlar örgütsüzlerin hayatını belirler hale gelmiştir. Tam da bu uğrakta sendika konfederasyonlarımızın ortak tutum ve açıklaması çok kıymetli olmuştur.

Geçtiğimiz seri seçimlere ilişkin kayda değer sınıfsal analizlerin yapılmamış olması da ilginçtir. Belki de sınıfsal refleksleri aşan bir seçmen davranışıyla da karşı karşıya olabiliriz. 70’li yılların Ali Gevgilili gibi yorumcuların sınıfsal değerlendirmelerine bugün hasret kaldık.

Siyasette oligarşinin tunç kanunu geçersiz kılınmalıdır. Parti içi lobiler, Zoom grupları, çıkar odakları değil, herkesi kapsayan, hepimiz için demokrasi elzemdir.

Geleceğin şekillenmesinde hem tanınma siyaseti hem de bölüşüm siyaseti birlikte yürürlüğe konmalıdır. Bunlardan birini tercih etmek bizi hepsinden yoksun bırakabilir.

Neye karşı olduğumuz kadar, neden yana olduğumuzu da her gün detaylarıyla ortaya koyarak, mutluluğun resmi birlikte çizilmelidir.

Dar milliyetçiliği aşarak, pozitif bir milliyetçiliğin kapsayıcılığıyla, kurulu tekçi düzeni sonlandırma kararlılığını ortaya koymak gerekir. Yerli ve milli olmanın taklidi ile gerçeğini herkes ayrıştırabilmektedir artık.

Mümkün olanın, gerçekleşebilir olanın, imkânsız olandan, uzun vadeli olandan daha öncelikli olduğunu görüyoruz. Retorik siyasetine, söylem siyasetine değil, günlük yaşamının zorluklarına çözüm getirene itibar ediyor artık yurttaşımız.

Yeni Yüzyılın Anayasası

Yurttaşın hemen şimdi soluklanmaya acil ihtiyacı var. O yüzden, artık hep beraber nefes alacağımız bir siyasal zeminin inşası gerekmektedir. Yeni yüzyılın anayasası arayışı partilerin ve liderlerin dar ve şahsi ihtiyacına feda edilmemelidir. Demokratik bir anayasa sonuna kadar zorlanmalı, maksat hasıl olmazsa takoz koyanları teşhir etmek yoluna gidilmelidir.

Ülkedeki siyasi avantacılığı bitirmeli; siyaset nemalanma, yani otlanma alanı olmaktan çıkarılmalıdır. Siyasetin her bireyin ve tüm toplumun mutluluğu, huzuru ve güveni için olduğu somut başarılarla ispatlanmalıdır.

Unutmayalım, son kertede kötülük değil, her zaman iyilik kazanır, iyiliğin büyümesi için örnek davranışları çoğaltmak gerekir. Nefretin bulaşıcı hale gelmesine izin verilmemelidir.

Bazı şeylerin korkudan daha önemli olduğunu gördüğümüzde, cesaret, bütün korku duvarlarını deler geçer. Kötülük iyiliğin cesaretiyle yıkılabilir.

Atalarımız, “Tembele iş buyur, akıl versin” demiş. Siyasetin akıl kadar desteğe de emeğe de ihtiyacı var. Her bir partimizin enerjisini aşan ortak bir sinerji yaratmak gerekiyor. Gelecek birlikte tasarlanmalıdır. Farklı tahayyülleri bir araya getirip ortak bir “Biz”de, perspektif ve kimliklerimizle buluşmalıyız. Dünyadaki gidişat bu yönde gözükmese de, bir demokrasi modellemesi üzerinden sonuç almak başarılırsa, bu çerçeve kendi halesini de oluşturacaktır.

Yaşamı dönüştürmek için siyaset yapılır. Yaşamı siyasetin aracı kılanların başarısız olacağına inanalım. Siyasetteki bütün ayrıcalıkları ortadan kaldırmak için de kararlılık gerekir. Sabırla, yeniden nefes alacağımız gelecek için ortak siyasal yönelimlere destek verilmelidir.

Bu süreçte hattı mücadele yoktur, sathı mücadele vardır ve o satıh, hem bütün vatandır hem de tüm yerküredi