Erdoğan Suriye macerasının sonuna geliyor da faturayı kim ödeyecek?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, NATO Zirvesinden dönerken uçaktakilere “Suriye ile barış istiyoruz” demiş.

Suriye ile savaşta mıydık? Hem evet hem hayır.

Hayır, çünkü ordularımız karşı karşıya gelmedi, savaş ilanı yok. Evet, çünkü 2011’de Suriye’de iç savaşın patlamasıyla birlikte -o zaman başbakan, sonra- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yakın zamana dek hedefi Beşar Esad rejimini devirmek oldu.

Bu amaçla bir vekaletler savaşı yürütüldü; silahlı gruplara destek verildi.

Bunu daha önce de Suriye yapmıştı. Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını hiç kabul etmediler. Bu amaçla Türkiye’de PKK gibi silahlı grupları desteklediler. Bunun da Müslüman Kardeşlerin Türkiye’den gördüğü desteğe karşılık olduğunu söylediler.

Dolayısıyla Erdoğan’ın “Barış istiyoruz” sözünün karşılığı var.

Öte yandan savaş ve siyaset tarihi gösteriyor ki, ortada bir çatışma söz konusuysa, barış isteyen taraf genel olarak amacına oluşamamış taraftır.

Uçaktakilere Suriye’yle barışta iki koşul dediği Erdoğan’ın iki pişmanlığı gibi duruyor: büyüyen sığınmacı ve PKK sorunları.

Sadece Kayseri olayları dahi Suriye faslını kapatma zamanı geldiğini gösteriyor.

Suriye faturasını kim ödeyecek?

Erdoğan yönetimindeki Türkiye, 2011’den bu yana sürdürdüğü Suriye politikasında hedeflerine tam olarak ulaşamadı.

Suriye paramparça oldu, savaşan taraflardan öldürülen insan sayısı neredeyse yarım milyonu buluyor, milyonlarca insan ülkeden kaçtı, şehirler harap oldu ama Esad koltuğunda oturmaya devam ediyor.

O milyonlarca sığınmacıdan (resmi rakamlara göre) 5 milyonu Türkiye’ye geldi. Bugün Erdoğan ve AK Parti’nin başında, ekonomik kriz ardından ikinci büyük derttir.

Ekonomik krizde Suriye siyasetin rolü pek konuşmuyor. Oysa Erdoğan’ın ifadesiyle sadece sığınmacılara harcanan para 40 milyar dolardır.

AK Parti hükümetinin Abdullah Öcalan üzerinden PKK’ya diyalogu yerini yeniden çatışma ortamına bırakmış, ABD’nin IŞİD’e karşı PKK’nın Suriye türevi PYD ile işbirliği yapmasıyla sınırı boyunca ABD sponsorluğunda PKK yönetiminde bir Kürt devletimsi oluşumu kurulmuştur.

Erdoğan-Davutoğlu ekibinin iç savaşın başında Rusya’yı (ve İran’ı) hafife alıp ABD’ye -onların talebi hilafına- güvenmesinin faturasını hep birlikte ödüyoruz.

Erdoğan şimdi Suriye ile barış istiyor ama bu kayıp 13 yılın faturasını kim ödeyecek?

Rusya’nın hızlandırdığı trafik

Suriye ile yeniden ilişki kurma trafiğinin son dönemde artmasının başlangıç noktası olarak sanırım Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in BRICS toplantıları için Rusya’da bulunan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşmek istemesini alabiliriz.

Fidan Türkiye’nin 13 yıllık Suriye macerasının 12 yılında Milli İstihbarat Teşkilatının başında, siyaset üretim ve uygulama mekanizmalarında Erdoğan’a en yakın olmuş isimlerden olup şimdi de Dışişleri Bakanlığının başındadır.

Bu görüşmeyle eş zamanlı olarak, Türk ve Suriye devlet -açıklanmasa da muhtemelen istihbarat- görevlilerinin Suriye’deki Hmeymim hava üssündeki Rusya sektöründe görüştüğü haberleri çıkmıştır. Ardından Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev Şam’da Esad’la görüşmüştür. Bunu Esad’ın “Askerlerini çekerse Erdoğan’la görüşürüm” açıklaması ve Erdoğan’ın yıllardır kullandığı “katil” yerine “sayın” sıfatı kullandığı “Görüşebiliriz” beyanı izlemiştir. O arada Türkiye, sınırın öte yanında PKK tehdidi sürdükçe askerini çekemeyeceğini kayda Erdoğan’ın 3 Temmuz’da Astana’da Putin ile görüşmesi sonrasında “Esad adım atarsa Putin’le birlikte davetimiz olur” açıklamasını yapmış, Erdoğan Fidan’a Esad ile temas arama talimatı vermiştir.

2011 öncesi koşullar mı?

Bu arada Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin iki lideri Bağdat’ta buluşturmaya hazır olduğunu açıklamış Esad da ilk kez yazılı bir açıklamayla Türkiye ile ilişkilerin yeniden kurulması için “2011 öncesi” koşullara dönülmesi gerektiğini söylemiştir.

2011 öncesi koşullarda Suriye topraklarında Türk askeri yoktur ama ABD sponsorluğunda bir Kürt devletimsi oluşumu da yoktu.

2011 öncesinde Türkiye’de milyonlarca Suriyeli de yoktu.

Erdoğan uçaktakilere Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların yaşama, barınma, mülkiyet haklarının garantiye alınmasını koşulunu söylemiş. Esad’ın bunun karşılığında “Bana kurşun sıkanlar hariç” diyeceğini de hesaplıyordur elbette.

Erdoğan ve Esad görüşürse her şeyin bir anda güllük gülistanlık olmayacağı kesin.

Erdoğan muhtemelen ABD’deki Kasım seçimlerinde Donald Trump’ın iş başına geleceğine de bakarak Suriye ve Rusya ile anlaşarak ABD’nin Suriye’de devreden çıkacağı, PKK türevlerine destek vermeyi bırakacağı ümidinde.

Bu pilav daha çok su kaldırır, kolay değil 13 yılın yükü. Bir Rus atasözü “Skolko raz ni govori halva, vo rtu slashche ne stanet- Helva demekle ağzın tatlanmaz” diyor.

Dimyat’a pirince giderken

Bir önemli ayrıntı daha var; gündeme gelip gelmeyeceği şu anda belli değil ama bu varlığını ortadan kaldırmıyor.

ABD, PKK’ya yardım ediyor, İsrail PKK’ya sıcak bakıyor, İran istediği zaman kullanmaya çalışıyor ama Suriye’de çözüm olarak (Kürt federasyonu dahil) federasyon öneren tek devlet var, o da Rusya federasyonu. Rusya Dışişlerinin 27 Eylül 2017 tarihli yazılı açıklaması kayıtlarda duruyor.

Irak’ta Kürt federasyonu ABD’nin 2003 işgali sonrasında 2007 Anayasasıyla gelmişti. Suriye’ye de savaş sonrası yeni bir Anayasayla gelebilir mi? Neden olmasın?

Hadi “Ağa ile maraba” fıkrasını hatırlatmayayım, hani “Ağam biz bu naneyi, neden yedik?” diyen ama “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma” atasözümüz duruma uygun.

Erdoğan bulgurdan tamamen olmanın eşiğinde 13 yıllık Suriye siyasetini geride bırakmaya hazırlanıyor. Zaratın neresinden dönülse kâdır; sürdürülebilir bir çıkış arayışında.

Baştaki soruysa orta yerde duruyor: faturayı kim ödeyecek?