Sizce Ukrayna günün birinde NATO’ya üye olabilir mi?

NATO’nun Washington’daki zirve toplantısının en önemli sonuçlarından biri, ittifakın Rusya’nın işgali altındaki Ukrayna’yı askeri açıdan desteklemek amacıyla önümüzdeki bir yıl içinde asgari 40 milyar Avro tutarında bir yardım paketi üzerinde anlaşmaya varılması oldu.

Keza, bunun gibi Ukrayna’ya NATO askeri yardımının ve eğitim faaliyetlerinin koordine edilmesi amacıyla Almanya’da özel bir karargâhın kurulması da yine zirvede alınan kritik kararlar arasındaydı.

Kuşkusuz, NATO’dan gelen bu yeni somut destek adımları, cephede Rusya karşısında zorlanmakta olan Ukrayna açısından büyük değer taşıyor.

Ama zirve sırasında NATO-Ukrayna Konseyi toplantısına katılmak üzere Washington’da bulunan Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin beklediği, herhalde bundan daha fazlasıydı. Zelenski’yi en çok hoşnut edecek olan, zirveden Ukrayna’nın NATO üyeliği için müzakerelerin resmen başlatılması yolunda bir kararın alınması, yani üyelik kapısının aralanması olurdu.

Yeni askeri yardım paketi, Almanya’da kurulacak askeri karargâh, kuvvetli dayanışma mesajlarının hepsi, Ukrayna’nın NATO ittifakına tam üye olarak katılmasını sağlayacak, bir türlü atılamayan o büyük adımın yine gerisinde kaldı.

*

NATO zirvesi sırasında önceki gün yayınlanan nihai bildiride Ukrayna’ya oldukça geniş yer verildiği görülüyor. Ukrayna bölümü iki sayfadan da fazla yer tutuyor. Bu ülkenin NATO üyeliği üzerinde de duruluyor bu bölümde. En kritik kısmında şu ifadeler yer alıyor:

“Ukrayna’nın dış müdahaleler olmaksızın kendi güvenlik düzenlemelerini ve kendi geleceğini seçme hakkını tam olarak destekliyoruz. Ukrayna’nın geleceği NATO’dadır. Ukrayna, ittifakla artan ölçüde çalışabilir hale gelmiş ve siyasi olarak bütünleşmiştir... Ukrayna’yı NATO üyeliği de dahil olmak üzere tam anlamıyla Avrupa-Atlantik entegrasyonuna giden geri dönüşü olmayan yolunda desteklemeye devam edeceğiz. Müttefikler görüş birliğine vardıklarında ve koşullar karşılandığında, Ukrayna’ya ittifaka katılması için davet yapabilecek bir durumda olacağımızı yeniden teyit ediyoruz.”

Bildirinin bu bölümünde, NATO’nun bir önceki 2023 Vilnius Zirvesi’nde gerekli görülen demokratik, ekonomik ve güvenlik reformları yönünde Ukrayna’nın somut ilerleme sağlamış olmasından memnuniyet duyulduğu da vurgulanıyor. NATO üyeliğine verilecek destek ile reform süreci doğrudan ilişkilendiriliyor.

Bu paragrafın sonunda kritik bir cümle daha var. Ukrayna’nın demokratik ve güvenlik alanlarında ek reformlarda sağlayacağı ilerlemenin NATO Dışişleri Bakanları tarafından değerlendirileceği belirtiliyor.

Bir başka anlatımla, Ukrayna reform sürecinde NATO’nun yakın izlemesi altındadır.

*

Geçen yıl temmuz ayında Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta düzenlenen zirvenin ilgili bölümüne baktığımda, yine bu alanlarda reform ihtiyacına yapılan vurgular dikkatimi çekti. Tabii Vilnius Zirvesi’nde NATO-Ukrayna Konseyi’nin kurulmasının kararlaştırılması dayanışma anlamında oldukça kuvvetli bir adımdı.

Ancak bunun dışında Washington Zirvesi bildirisinde bu konuda yer alan birçok cümlenin Vilnius bildirisinde de kelimesi kelimesine aynen yer aldığını fark etmemek mümkün değil.

Vilnius’ta da reform ihtiyacının altı çizilerek, koşullar karşılandığında ve müttefikler mutabık kaldıklarında ittifaka katılım için davetin yapılacağı belirtilmiş.

Özellikle demokratik reformlara vurgu hemen göze çarpıyor. İttifakı kuran antlaşmanın dibacesinde demokrasinin NATO’nun ana değerlerinden biri olarak konmasına karşılık, örgütün geçen 75 yıl zarfında, özellikle de Soğuk Savaş döneminde demokrasi konusunda genel çizgi olarak kayıtsızlığıyla malul sicili hatırlandığında, Ukrayna’da demokratik reformlar için yapılan kuvvetli vurgular dikkat çekiyor.

Demokratik reform gibi beklentileri ön plana çıkartırken, NATO’nun aynı zamanda Ukrayna’nın üyeliğini hızlandırıcı bir tutum almaktan kaçındığı, ayağını frende tuttuğu aşikar.

*

Buradaki mesele bizi Ukrayna’nın üyeliğinin prensip olarak ilk kez kayda geçtiği NATO’nun 2008 yılında Bükreş’te yapılan zirvesi sırasında ABD ile ittifakın Avrupa kanadı arasında yaşanan büyük görüş ayrılığına götürüyor ister istemez.

Bu zirvede masada ABD Başkanı olarak dış siyasetinin idaresini 2003’te Irak’a savaş kararında olduğu gibi büyük ölçüde Neo-Con’lara bırakmış olan Cumhuriyetçi George W. Bush oturmaktaydı.

ABD’nin Gürcistan’la birlikte Ukrayna’nın NATO’ya üyeliğiyle ilgili bir ilke kararı alma talebi, başta Almanya ve Fransa gibi önde gelen Avrupalı müttefiklerinin kuvvetli itirazlarıyla karşılaşmıştı.

Çünkü Rusya’nın bu adımı kendisine karşı bir tehdit olarak algılaması kaçınılmazdı. Bu gelişmenin Rusya’nın hışmını NATO’nun üzerine çekeceği düşüncesi ağır basmıştı söz konusu itirazlarda. Sonuçta Rusya ile bir gerilimden kaçınan Avrupa kanadı, ABD’nin önerisine sıcak bakmamıştı. Ama ABD bastırınca, çıkan bildiride Başkan Bush’un dediği olmuş, Ukrayna ilke olarak aday üye ilan edilmişti.

Ancak gerçek şudur ki, Ukrayna’nın üyelik hedefi Bükreş Zirvesi bildirisine ve onu izleyen bütün bildirilere konmasına karşılık, uygulamada Avrupa kanadının isteksizliği nedeniyle bu hedefin hayata geçirilmesine ilişkin prosedürler hiçbir zaman işletilmemiştir.

NATO’da kararlar oybirliği ile alındığından ve bu yönde bir konsensüsün çıkmayacağı bilindiğinden Avrupa’nın engellemesi nedeniyle bu dosya yıllardır askıda kalmıştır.

*

Rusya lideri Vladimir Putin, daha sonra 2022 yılında Ukrayna’yı işgal ederken, en önemli gerekçelerinden biri olarak bu ülkenin NATO’ya üyeliğinin kararlaştırılmasını masaya koymuştur. NATO’da alınan ilke kararının ittifak tarafından aslında uygulanmadığı üzerinde durmamıştır.

Bir yanlış anlama olmasın. Rusya’nın bağımsız, egemen bir ülke olan Ukrayna’yı işgalinin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Bu durum işgalin hafifletici bir nedeni olarak da öne sürülemez. Rusya’nın uluslararası hukukun açık bir ihlali olan bu işgali her vesileyle kınanmalıdır.

Bununla birlikte, Avrupalı NATO müttefiklerinin çoğunun 2008 Bükreş Zirvesi’nde aslında yerine getirmek istemedikleri bir taahhüdün altına girdikleri de madalyonun diğer yüzündeki gerçektir.

*

İşte 2008 yılında Başkan Bush’un baskısı altında alınan bir karar, 2024 yılına gelindiğinde NATO zirveleri bildirilerinde her seferinde başvurulan muhtelif diplomatik formülasyonlarla, bu arada büyük ölçüde tekrarlanan paragraflarla NATO’nun ayağına dolanmaktadır.

Washington bildirisinde “Ukrayna’nın geleceği NATO’dadır” denilse de bu dileğin günün birinde yerine getirilip getirilemeyeceği meçhuldür.

En azından Ukrayna savaşı sürdüğü müddetçe bu yönde bir adımın atılmasını beklemek gerçekçi değildir. Rusya’nın işgali altındaki bir ülkeyi tam üye olarak ittifakın içine almak, NATO Antlaşması’nın beşinci maddesi çerçevesinde bu ülkeyi savunmayı gerektirecektir. Yani doğrudan NATO’nun savaşa girmesi gerekecektir.

İşgale uğramış bir ülkeye askeri ve ekonomik yardımda bulunmak ile NATO’yu bir bütün olarak doğrudan Rusya ile savaşa sokmak farklı sonuçlar doğuran iki ayrı durumdur.

*

Bu arada, üyeliğin savaş sonrasında gerçekleşme ihtimali konusunda da ciddi bir güçlük var. Günün birinde barış görüşmeleri başladığı takdirde, Rusya’nın Ukrayna’nın NATO dışında kalmasını ‘olmazsa olmaz’ bir koşul olarak masaya getirdiğinde kimse şaşırmayacaktır.

Ukrayna’nın egemen bir ülke olarak kendi geleceğini istediği gibi çizmek hakkı olsa da, gerçekçilik zemininde bunun hayata geçirilmesinde de çok büyük sıkıntılarla karşılaşılacağı izahtan varestedir.

Üstelik, önümüzdeki kasım ayından sonra Cumhuriyetçi aday Trump’ın ABD’ye başkan seçilmesinin kuvvetle muhtemel olduğu bir durumda, bu ihtimalin daha da zorlaşacağını tahmin etmek için kahin olmaya gerek yoktur.

Bu takdirde Ukrayna’nın üyeliği bir tarafa, ABD’nin son Washington zirvesinde Ukrayna’ya taahhüt ettiği askeri yardım vaatlerini yerine getirmesi bile başlı başına büyük bir başarı olarak görülmelidir.