"Yok abi, o kadar da değil, Reis benim için biter” diyenlere rastladım. Bunlar, iktidarın Suriye iç savaşındaki politikasını adamakıllı içselleştirmiş, Millî Görüş’ten fazla uzaklaşmamış, bulunduğu siyasi muhitte artık kendisini yalnız ya da istisna gibi hissetmeye başlayan insanlardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üstüne basa basa eski günlerdeki gibi “Ailece görüşme” deyip durmasını tahammül edilemez buluyorlardı.
Bu kadarı, sınırlı da olsa bir ‘hazım sorunu’nun varlığına işaret.
Ama ağırlık o tarafta değil. Kendisini yeni pozisyona intibak etmeye, yani Esad’la barışmayı hazmetmeye hazırlayanlar daha kalabalık ve daha resmi görünüyor.
Şu hâlde ‘hazım sorunu’ aşılamaz seviyede değil.
Ak Parti’nin yakınlarında ya da civarında konumlanan bazı insanlar sıkıntı çekecek, başları, karınları ağrıyacak ama medyasıyla, sivil toplumuyla daha geniş kitle her zaman çok iyi başardıkları gibi “Arkadaşlar, bugünden itibaren ikinci faza geçiyoruz” deyip biraz savrularak seri bir şekilde virajı alacaklar.
Peki Esad’ı hazmettikten sonra ne olacak? Daha doğrusu ne olmasını beklemeliyiz?
İktidar ve muhalefet delegelerinden oluşan ve zaman zaman Cenevre’de toplanan bir Suriye Anayasa Komitesi var.
Şöyle mi olacak?
O komitenin uzlaştığı anayasa metni yürürlüğe konulacak.
Rejim, artık o anayasaya göre davranacak.
Suriye’ye demokrasi gelecek.
Dışarıdaki Suriyeliler Suriye’ye dönecek.
Ondan sonra sen sağ ben selamet.
Öyle bir alamet hiçbir yerde görünmüyor.
Bugüne kadar herkes bir mesafe kat etti.
ABD, kendisine Suriyeli Kürt örgütlerden bir müttefik icat etti, onların bir yaşama alanı edinmesini sağladı ve cömertçe destekliyor.
Esad, Rusya’nın ve İran’ın desteğiyle Suriye’nin önemli şehirlerinde kontrolü ve asayişi sağladı. Idlib çevresi ve PYD kontrolündeki kuzey bölgesi dışında çok ciddi bir kontrol sorunu kalmadı.
Rusya bir kurtarıcı olarak Suriye’ye yerleşti, Akdeniz’de bir üs edindi artık oradan gitmez zaten kendisine git diyen de olmaz.
Türkiye Güney sınırında bir Kürt devleti kurulmasına mâni olmak için Afrin ve Cerablus çevresinde Kuzey Suriye’deki PYD kontrolünü bölen bir toprak parçasını kontrol altında tutuyor.
ABD PYD’yi himaye ediyor. Rusya’nın da PYD ile arası iyi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Esad’la barıştıktan sonra bütün pozisyonlar değişecek mi?
ABD PYD’yi terk mi edecek?
Hayır.
Rusya PYD ile bozuşacak mı?
Hayır.
Türkiye’nin Esad rejimiyle bir olup Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak için Kuzey’deki PYD varlığına son verme ihtimali var mı?
İç savaş öncesinde Suriye rejimi Kürtlerin mevcudiyetini bile tanımıyordu.
Hatta, Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’de ‘açılım süreci’ni başlattığında Esad orada bulunan Türk gazetecilere “Yazmayın ama” demişti, “Bu açılım süreci gereksiz.” Esad bu görüşünün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kulağına gitmesini de istemiyordu.
(Aradan 12-13 sene geçti herhalde haberin üzerindeki ambargonun miadı dolmuştur. Gerçi açılım sürecini artık Erdoğan da istemiyor.)
Yani, Suriyeliler’e bu kadar acımasız olan Esad Suriye’deki Kürtlerin de mevcudiyetini tanımak istemez.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye iç savaşının bir sona yaklaştığını, PYD yapılanmasına karşı Esad’la iş birliğinin işe yarayabileceğini düşünmüş olabilir mi?
Olabilir.
Ama Esad’ın fikri kendi başına kıymeti ifade etmiyor.
ABD’nin ve Rusya’nın ne dediği daha önemli.
En kritik sorulardan biri de şu:
Bugün Suriye dışında yaşayan Suriyelilerin sayısı Filistin dışında yaşayan, İsrail’in vatansız bıraktığı Filistinlilerin sayısını geçti.
BM rakamlarına göre 6,5 milyon Suriyeli Suriye dışında yaşıyor. Ülkeleri gasp edilen Filistinlilerin sayısı ise 6 Milyon olarak tahmin ediliyor.
Erdoğan’la Esad barıştıktan ve ailece görüşmeye başladıktan sonra Suriyelilerin ülkelerine geri dönmelerini mümkün kılacak şartlar oluşturulabilecek mi?
Bu soruya ‘evet’ diyebilecek bir yetkili şu anda yeryüzünde yok.
Özetle, hazmettikten sonra neler olmayacağını biraz biliyoruz da neler olacağını henüz bilmiyoruz.