İran Seçimleri: Bu Sefer Din Adamı Değil, “Sarıksız Dindar” Cumhurbaşkanı

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve beraberindeki heyeti taşıyan helikopterin 19 Mayıs 2024’te Tebriz yakınlarında dağlık ve ormanlık bir arazide düşmesinin ardından ülkedeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu 28 Haziran tarihinde gerçekleştirildi. 

Reisi’nin ölümünün ardından, cumhurbaşkanlığı görevini vekâleten birinci yardımcısı Muhammed Muhbir Dezfûlî üstlendi, ancak İran iç ve dış politikasında herhangi bir değişim yaşanmadı. Esasen -40 günlük görev süresi olsa da- bu gelişme bile tek başına, İran’da kişilerden ziyade sistemin ön panda olduğu, kişiler görevden ayrılsa bile alternatiflerinin hızla bulunup yerleşik politikaların aynen sürdürülebildiğine dair tespitleri doğrular nitelikte.

Seçimler için Anayasayı Koruyucular Konseyi’ne (Şûrâ-yı Nigehbân) başvuruda bulunan 80 adaydan 74’ü elendi. Nihayetinde, 2021’de Reisi’nin seçildiği bir önceki cumhurbaşkanlığı seçimde güçlü bir muhalif adaya (Reformcu) hiç yer verilmezken, bu sefer Reformcu kanada yakın güçlü bir adaya yer verildi: Tebriz’den yüksek bir oy oranıyla parlamentoya giren ve Hatemi döneminde Sağlık Bakanlığı yapmış olan Mesud Pezişkiyân. 

“Üç senede ne değişti de muhalif bir adaya izin verildi?” sorusunun iki yanıtı var. İlk olarak bunda elbette, son birkaç seçimden beri yüzde 50’yi bir türlü aşamayan sandığa katılım oranlarının rejimin meşruiyeti ve halk desteği açısından alarm zillerini çaldırmasının büyük rolü var. Güçlü bir reformcu adayla geniş memnuniyetsiz kitlelerin sandığa çekilmesi ve katılım oranlarının, en azından 2021 seçimlerindeki yüzde 48’den fazla olması hedefleniyordu (ancak bu hesap tutmamış görünüyor). İkinci olarak Pezişkiyân aslında zannedildiği gibi kati bir “muhalif” aday değil, Reformcu kanada yakın olduğu doğru ama Muhammed Hatemi, Mir Hüseyin Musevi veya Mehdi Kerrubi gibi, hatta Ruhani döneminin Dışişleri Bakanı Cevad Zarif gibi müesses nizam açısından “sorun yaratabilecek” bir ideolojik angajmanı yok -en azından şimdilik.

Bu noktada bir başka gözlemim de şu: Mesud Pezişkiyân, her ne kadar Hatemi döneminde bakanlık yapsa da sert söylemlerden kaçınan bir siyasetçi, kesin hatlarla Reformcu olarak nitelendirilmesi zor olsa da ılımlı bir “Muhafazakâr” tona sahip olduğunu söylemek mümkün. Hatta Tebriz’deki son parlamento seçimlerinde açıktan reformcu listelerde yer almaya sıcak bakmadığı ve “ben zaten Reformcu değilim” söylemini kullandığı bilindiği halde, Reformcular, diğer daha katı Muhafazakâr adaylara karşı kendisine destek vererek ilk sıradan ve yüksek oyla seçilmesini sağladı.

***

Bu bağlamda Konsey tarafından seçimlere girmesine izin verilen adaylar altı kişi olsa da, Muhafazakâr adaylardan mevcut Tahran Belediye Başkanı Ali Rıza Zâkânî ve Şehitler Vakfı Başkanı Emir Hüseyin Kadızâde, daha güçlü bir muhafazakâr blok için (Kalibaf ve Celili lehine) seçimlerden çekildi. Bu durumda 28 Haziran’da şu dört aday yarıştı:

1- Mesud Pezişkiyân – Reformcu kanada yakın; eski Sağlık Bakanı, mevcut Parlamento üyesi

2- Muhammed Bâkır Kalibaf – Ilımlı Muhafazakâr; eski Devrim Muhafızları Hava Kuvvetleri Komutanı, eski Tahran Belediye Başkanı, mevcut Parlamento Başkanı

3- Said Celili – Radikal Muhafazakâr; Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi eski genel sekreteri ve Rehber’in Temsilcisi, eski Nükleer Görüşmeler Başmüzakerecisi

4- Mustafa Pûr-Muhammedî – Muhafazakâr; eski İçişleri ve Adalet Bakanı

***

Bu noktada, ileride bir başka yazıda değineceğim nispeten yeni ve önemli bir hususa da dikkat çekmek istiyorum: Şimdiye kadar İran araştırmacıları olarak genellikle ılımlı-radikal vb. sıfatlarla Muhafazakâr kanat içindeki görüş ayrımlarını ifade etmeye alışkınız. Ancak bilhassa Mahmud Ahmedinejad’ın 2005-2013 dönemindeki cumhurbaşkanlığı sonrasında bu ayrımlar biraz daha silikleşmeye başladı. Örneğin bir zamanların hızlı ve sert Muhafazakâr isimleri Rafsancani (2017’de öldü), Laricani, Ahmedinejad, Ruhani gibi isimler artık Muhafazakâr kanat içinde değerlendirilmiyor; Reformcu da değiller, ama Muhafazakâr olmadıkları açık.

Bu görüntünün ortaya çıkmasında, müesses nizam içindeki köşe kapma mücadelesi etkin olduğu kadar, sistemden ve güç savaşından tasfiye edilen isimlerin muhalif söylem benimseyerek kitlesel destek sağlama çabası da etkili oldu. Nihayetinde ortaya çıkan yeni tabloda, Rehber Hamaney ve çevresinde öbeklenen Muhafazakâr elitleri tanımlamak için yeni bir ayrım önermek istiyorum: İdeolojik vs Teknokrat Muhafazakâr ayrımı. Burada temel aldığım ayrım noktası ise “eskiler vs yeniler” ayrışması; yani yaşı daha ileri olan ve üst rütbelerde/mevkilerde bulunan Devrim Muhafızı, siyasetçi, din adamı, hâkim/savcı, bürokratlar bir tarafta dururken, bunlara tepki göstererek yeni bir dip dalgayı temsil eden daha alt mevki/rütbedeki isimleri temsilen daha dinamik ve sert ideolojik bir muhafazakâr damar söz konusu. 

Dolayısıyla politik elitler içinde, bu seçimlerde daha da kristalize olan bu ayrıma göre; Kalibaf’ın şahsında temsil edilen üst düzey/yaşlı elitler “teknokrat muhafazakâr”, Celili’nin şahsında temsil imkânı bulan genç nesilden ve daha ast düzeydeki elitler ise “ideolojik muhafazakâr” olarak nitelendirilebilir. Daha önce bilhassa 2005-2009 arasındaki ilk döneminde Ahmedinejad’ın temsil ettiği bu reaksiyoner ve tepkili alt düzey elitler, bu sefer Celili’nin şahsında kendilerine bir sözcü (lider değil) buldu ve biraz da bu güçlü destek nedeniyle Celili “Muhafazakâr blok içinde biri adaylıktan geri çekilecekse bu ben değilim, ben de en az Kalibaf kadar güçlüyüm” diyebildi.

***

Seçimlere bu nedenle iki güçlü Muhafazakâr (Kalibaf ve Celili), bir zayıf Muhafazakâr (Pûr-Muhammedî) ve bir de Reformcu görünümlü güçlü ılımlı Muhafazakâr (Pezişkiyân) ile girildi. Günün sonunda müesses nizamın beklediği kadar yüksek bir katılımın olmadığı seçimlerde, hiçbir aday yüzde 50+1 oy oranına ulaşamadı, adaylardan en çok oyu alan Pezişkiyân ve Celili ikinci tura kaldı. Katılım oranları yüksek olmasa da normalde 18.00’de bitmesi gereken oy verme işlemi birkaç kez uzatılarak, saat 00.00’a kadar oy kullanabilme fırsatı verildi. 

Gece saat 03.10 itibarıyla açıklanan ilk resmî sonuçlara göre, sayılan 23,7 milyon oy içerisinde Pezişkiyân 9,7 milyon (yüzde 40,9), Celili 9,6 milyon (yüzde 40,5), Kalibaf 3,4 milyon (yüzde 14), Pûr-Muhammedî ise 1,5 milyon (yüzde 6) oy almış görünüyor. Bu düşük katılım oranlarıyla ikinci turda Celili’nin seçimleri kazanmasını daha olası görüyorum, ancak katılımın beklenenin üzerinde olması halinde Pezişkiyân’ın kazanma şansı da artacaktır.

Daha güçlü görünen ve Meclis Başkanlığı makamını da uhdesinde tutan Kalibaf’ın Celili’nin çok büyük farkla arkasında kalmasında, Celili’nin daha protest ve halka yakın görüntü vermesinin ve alt sınıfları temsil ediyor görünmesinin yanında, Kalibaf’a yakın büyük medya organları ve propaganda gücünün halkta antipati oluşturmasının rolünün büyük olduğu kanaatindeyim. Ancak katılım oranlarının -bu yazının hazırlandığı saat itibarıyla- yüzde 40’larda kalmasının daha ziyade esas Muhafazakâr seçmenin sandığa gitmemesinden kaynaklandığı aşikâr ki bu durum demokrasiye itimadın halktaki karşılığı açısından daha büyük bir soru işareti yaratıyor.

5 Temmuz’da gerçekleştirilecek ikinci tur seçimlerde, umumiyetle memnuniyetsiz etnik azınlıklar (Türkler, Kürtler, Beluçlar başta olmak üzere) ve geniş Reformcu kitlelerin desteğini alması ve sandığa katılım oranını artırabilecek bir heyecan dalgası yaratabilmesi halinde, Pezişkiyân’ın az bir oy farkıyla da olsa seçilebileceğini düşünüyorum. Aksi takdirde, Reisi’nin ardından yine Devrim Muhafızları’na müzahir bir cumhurbaşkanı yönetiminde, radikal kanada daha yakın olan Celili’yle birlikte, İran iç ve dış politikasında pek bir şeyin değişmeyeceği bir dört yıl bölgeyi bekliyor.

Bu noktada dikkatimi çeken ilginç bir husus da; Humeyni’nin öldüğü ve Hamaney’in Rehberliğe getirildiği 1989’dan itibaren cumhurbaşkanları içerisinde sadece Ahmedinejad’ın din adamı olmaması (bu bir dönem Humeyni’nin ulemanın icrai makamlarda olmamasını tercih ettiği çizgiyle uyumlu değil). Şimdi hem Pezişkiyân hem de Celili, sarıksız dindarlardan geliyor, yani ikinci kez din adamı kökenli olmayan bir cumhurbaşkanı göreceğiz İran’da. (Daha önce Devrim’in ilk iki cumhurbaşkanı Ebu’l-Hasan Beni Sadr ve Muhammed Ali Recai de din adamı değildi, ancak Hamaney 1981-89 arasında siyah sarığıyla cumhurbaşkanlığı makamında oturmaktaydı).

***

Seçimlerin ilk turuna dair iki enteresan iddiayla yazıya son vermek istiyorum:

– Sosyal medyada seçim günü dolaşan ve Rehber Ayetullah Hamaney’in elindeki oy pusulasında ismi yazılı adayın az da olsa belli olduğu görüntülerde, Hamaney’in oy kâğıdında Kalibaf’ın isminin yazılı olduğu iddia ediliyor. Zayıf bir iddia olsa da, yukarıda bahsettiğim, üst düzey elitlerin Kalibaf’a destek verdiği gözlemiyle uyumlu bu söylenti (veya algı çalışması). Üst üste ikinci kez Meclis Başkanlığı’na seçilmesine izin verilen Kalibaf’ın cumhurbaşkanlığı için de üst düzey elitler nezdindeki asıl muhafazakâr aday olmasına rağmen, muhtemelen alt düzey elitleri küstürmemek için Celili’nin de yarışmasına izin verilmiş görünüyor. Ancak halk Celili’ye çok daha büyük teveccüh etmiş durumda ki 2005’te Ahmedinejad’ın göreve geldiği ilk seçimleri hatırlatıyor bu teveccüh.

– Reformcu kanada yakın olan Pezişkiyân’ın 2021’de Reisi karşısında yarışmasına izin verilmemiş ve o günkü aday konfigürasyonu, Hamaney ve nizamın adayı olan Reisi’nin kazanabileceği şekilde dizayn edilmişti. Ancak seçim günü katılım yüzde 48’de kalmış ve geniş kitleler sandığa gitmemişti. Üç yılda ne oldu da Rehber Hamaney, Pezişkiyân’a bu sefer yarışma izni verdi? Bunda Pezişkiyân’ın “sorun çıkarmayacak ve Reformcuları sandığa taşıyabilecek” en uyumlu aday olmasının rolü büyük. Dolayısıyla Pezişkiyân, hem seçimlere girmesi hem seçilmesinde büyük rolü olan ve kendisine bağlılık duyduğu Hamaney’i siyaseten ve güç dengeleri açısından karşısına almak istemeyecek, seçilmesi halinde en azından ilk döneminde Reformculardan ziyade Muhafazakârlara yakın bir iç/dış siyaset izleyecektir.

– Ancak yine de seçilmesi halinde Pezişkiyân, ezici çoğunluğu ideolojik ve teknokrat muhafazakâr kanatta yer alan bir Meclis’le çalışmak ve kabinesini bu parlamentoya onaylatmak zorunda kalacak (hâlihazırda görevdeki Meclis’in ideolojik olarak kendisine daha yakın bulduğu Celili için böyle zor bir durum pek söz konusu değil). Bu da seçim ganimeti olarak Pezişkiyân kabinesine kendi temsilcilerini koydurmak isteyecek gruplardan ılımlı Muhafazakârları (Ruhani çizgisi) ön plana çıkarırken, örneğin Cevad Zarif gibi Devrim Muhafızları’yla arası limoni isimlerin ve sert Reformcu siyasetçilerin kabineye girmelerini engelleyebilecektir.