Sırbistan Cumhurbaşkanı Alexandar Vuçic, son birkaç aydır çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarda, Rusya ile Ukrayna arasındaki durumun gün be gün kötüye gittiğini, kimsenin barıştan söz etmediğini, bu gidişle üç dört ay içerisinde dünyayı büyük bir felaketin beklediğini söyleyip duruyor.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, devlet radyosuna verdiği bir demeçte NATO’nun Ukrayna’ya silah tedarikinin koordinasyonu için öngörüldüğü üzere, Polonya, Romanya ve Slovakya’da üç büyük üs kurulursa savaş çıkacağını belirtiyor.
Ukrayna’nın Batı’nın uzun menzilli silahlarıyla Rusya’nın resmen tanınan topraklarını hedef alması üzerine Moskova, taktik nükleer silahlarla tatbikat gerçekleştirdi.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, İngiltere mahreçli “Daily Telegraph” gazetesinde yayınlanan mülakatında, güçlü caydırıcılık yeteneğini dış dünyaya göstermesi gereken ittifakın, nükleer varlıklarını depolardan çıkarıp kullanıma hazır hale getirilmesi için müttefiklerle görüşmeler yürüttüğünü dile getirdi.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan hafta içerisinde bir televizyon kanalındaki mülakatında dış politika gündemini değerlendirirken, dünyanın 3.Dünya Savaşı riskini ciddiye alması gerektiğini, Türkiye’nin ciddiye aldığını söyledi.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün(SIPRİ) 2023 yılı raporuna göre ülkelerin savunma harcamaları bir önceki yıla göre yüzde 6.8 oranında artmış.
İngiltere’de muhafazakarlar seçimleri kazandığı takdirde, Başbakan Rishi Sunak zorunlu askerliği geri getirmeyi vadediyor.
Cumhurbaşkanı Vuçic’in işaret ettiği üçüncü dünya savaşının çıkıp çıkmayacağını bilmek mümkün değil. Ama kimsenin barıştan söz etmediği kesin. Rusya Federasyonu ile diyalog tamamen kesilmiş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Orban haricinde Batı’dan Putin ile görüşen yok. Böyle bir diyalogsuzluk ortamında Rusya Federasyonu ile nasıl angajmana girilir diye düşünüldüğünde ilk akla gelen Örgüt, ”Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı” (AGİT).
1975 yılında Helsinki Nihai Senedi'nin imzalanmasıyla bir konferans süreci olarak başlayan, 1994 Budapeşte Zirvesiyle de teşkilat haline dönüşen AGİT’in kuruluş amaçlarından birisi, üyelerinin güvenlik endişelerini dile getirebilecekleri diyalog forumu işlevi görmek. Maalesef 1990’lı yıllardan itibaren Avrupa Birliği’nin ortak güvenlik ve dış politika sevdasıyla tek bir beyan ile yetinmesi AGİT’in bu işlevine büyük bir darbe vurdu. Rusya’nın Helsinki Şartı'nın temel ilkelerinden toprak bütünlüğüne saygıyı çiğneyerek başka ülkeleri işgal etmesi, AGİT’in gündeminde yer alan ve çoğuna Rusya’nın taraf olduğu bölgesel sorunların çözümlenmesinde gösterdiği beceriksizlik, AGİT’deki diyaloğun tamamen kopmasına yol açtı. Son 10-15 senedir Bakanlar Konseyi toplantılarından sonra ortak bir bildiri dahi yayınlayamayan teşkilat, bütünüyle işlevsiz bir hale geldi. Rusya, AGİT çerçevesinde müzakere edilen ve Avrupa güvenliğinin temel taşı olarak nitelendirilen, ”Avrupa’da Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması"ndan (AKKA) çekildi, Müttefikler de bu yıl içerisinde AKKA’nın uygulanmasını askıya aldılar.
AGİT diğer uluslararası örgütler gibi kurucu bir anlaşmaya dayanmıyor. Yol gösterici bir iç tüzüğü ve güçlü bir sekretaryası yok. Yazılı kurallara sahip olmaması AGİT’in hem gücü, hem de zaafiyeti. Günlük işleri her yıl değişen dönem başkanı ülke ile Genel Sekreter birlikte yürütüyor. Bu bakımlardan başarılı bir yönetim için ortak hafıza çok önemli.
Geçtiğimiz ay sonunda Türkiye ve Yunanistan AGİT’e gönderdikleri ortak imzalı bir mektupla emekli büyükelçi Feridun Sinirlioğlu’nu AGİT Genel Sekreterliğine, Yunanlı hukukçu ermeni asıllı Maria Telalian’ı AGİT kurumlarından İnsan Hakları ve Demokratik Kurumlar Bürosu (ODİHR) başkanlığına aday gösterdiler. Şüphesiz Genel Sekreterlik ile ODIHR başkanlığının ağırlıkları bir değil. Ancak Türkiye özelinde ODIHR, Medya Özel Temsilcisi ile birlikte AGİT’in en fazla baş ağrısı yaratan kurumları. Geçen yıl ODIHR’in Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler için hazırladığı gözlem raporundaki eleştiriler yenilir yutulur cinsten değil.
Türkiye, kurucu üyelerinden olduğu AGİT’te belirli bir özgül ağırlığa sahiptir. Aynı zamanda Rusya ile diyaloğu sürdürebilen nadir NATO ülkelerinden. Nesnel koşullarda düşünüldüğünde Genel Sekreterlik için ilk akla gelen ülkelerden biri Türkiye olmalı.
AGİT Genel Sekreterliği için Türkiye’nin adayının yanı sıra Hollanda, Arnavutluk, Norveç, Kanada ve Slovakya’dan 5 aday daha var. AGİT deneyimi bulunmamakla birlikte Sinirlioğlu özgeçmişi itibariyle adayların en güçlüsü gibi görünüyor. Arnavut dışındaki diğer adayların AGİT içerisindeki münhal başka bazı görevlere de talip olmaları seçim şanslarını azaltıyor. Türkiye’nin, muhtemel bir GKRY vetosundan çekinerek Yunanistan ile taktik nedenlerle ortak adaylar çıkarmak yoluna gittiği anlaşılıyor. AGİT’de kararlar her ne kadar oybirliği ile alınıyor olsa da ABD, Rusya ve AB’nin desteği alındığında herhangi bir ülkenin oydaşmayı bozması o kadar kolay değil. 1999 yılındaki AGİT Zirvesinin Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul’da düzenlenmesine GKRY ve Ermenistan uzun süre direndiler, ancak sonuçta oydaşmaya katılmak zorunda kaldılar. Burada asıl çekinilmesi gereken, AB’den Fransa gibi birkaç ülkenin GKRY’nin arkasına saklanarak Türkiye’yi engellemeye çalışması. AB, Avrupa Konseyinde hala denetim sürecinde olan ve AİHM kararlarına uymamakta ısrar eden bir ülkeye kolay kolay AGİT Genel Sekreterliğini teslim etmek istemeyecektir.
Yunanistan ile Türkiye’nin birbirlerinin adaylarını destekleyecek olmaları iki ülkenin uluslararası forumlardaki işbirliğinin ilk örneği değil. Geçen sene Mart ayında dönemin dışişleri bakanları Çavuşoğlu ve Dendias, Brüksel’de yaptıkları görüşmenin ardından Yunanistan’ın Türkiye’nin Uluslararası Denizcilik Teşkilatı (İMO)Genel Sekreterliği için aday gösterdiği Suat Hayri Akay’ı desteklemesi karşılığında, Türkiye’nin de Yunanistan’ın 2025-26 dönemi BM Güvenlik Konseyi geçici adaylığını desteklemesi üzerinde mutabık kaldıklarını açıklamışlardı. Ne yazık ki seçimlerden önce favori gösterilen Türkiye’nin adayı İMO Genel Sekreterliği seçimlerini kaybetti. Yunanistan ise sonbahar aylarında yapılacak seçimlerde üçüncü bir aday çıkmadığından Danimarka ile birlikte BM güvenlik konseyine giriyor.
Umarım benzer bir tablo ile AGİT’de de karşılaşmayız.
Dışişleri'nin en sevilen büyükelçilerinden Yaşar Yakış, uzun süredir mücadele ettiği malum hastalığa yenik düştü, geçtiğimiz Çarşamba günü sabaha karşı hayata gözlerini yumdu. Merhum Büyükelçi Yaşar Yakış sadece seçkin bir diplomat değil, dürüst bir politikacı, iyi bir akademisyen, verimli bir köşe yazarı ve her şeyden öte hayatı boyunca kimseyi incitmemiş müstesna bir insandı. Kısa bir süre bakanlık yapmış olsa da, o bizler için hep “Meslek büyüğümüz Yaşar abi”olarak kaldı. Camiadan hiç kopmadı. Emekli olduktan sonra da köşesine çekilmedi. Yurt içerisinde ve yurt dışında üniversitelerde dersler verdi, çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı, deneyimlerini paylaştı, bizlere yön verdi. Son ana kadar üretmeye devam etti. Her görüştüğümüzde ”yazmaya devam et” der, beni teşvik ederdi. Kendisinin de anılarını yazmakta olduğunu biliyordum. Ölümünden üç gün önce de hatıralarını derlediği, ”Çarıklı Bir Monşer’in Hatıraları” kitabı raflarda yerini aldı. Hatırlayabildiğim kadarıyla da anılarını bizzat kaleme alan yakın tarihimizin ilk dışişleri bakanı olarak tarihe geçti. Keşke hayatta olan diğer dışişleri bakanlarımız da yazabilse…
Büyükelçi Yaşar Yakış’ın ruhu şad, Dışişleri camiasının başı sağ olsun.