Bayram tatili başlamadan bir gün önce CHP lideri Özgür Özel’le buluştuk.
Kendisini seçimlerden bu yana Youtube programıma davet ediyordum ancak bir türlü programı gerçekleştiremiyorduk.
Genel başkan adaylığı sırasında konuğum olmuştu ama sonrasında bir program yapamamıştık.
Sonunda arayıp “Siz Youtube yayıncısı olduğum için bizi önemsemiyorsunuz, size Youtube’un nasıl bir etkisi olduğunu anlatmam lazım” dedim ve bir randevu rica ettim.
Amacım hem davetimi yüz yüze yinelemek hem de Youtube’un geleneksel medyadan da, haber televizyonlarından da çok daha etkili olduğunu verilerle anlamaktı.
İstanbul’a geldiği gün aradı ve kaldığı otelde akşam saatlerinde buluştuk.
Kendisine uzun uzun Youtube yayıncılığını anlattım, seçim gecesi yaptığımız yayının tüm televizyonlardan daha fazla izlenmesinin arkasındaki gerçeği verilerle ifade ettim.
O da Youtube yayıncılığını küçümsemek bir yana çok önemsediğini anlattı.
Tabii CHP’den ve benim CHP ile ilgili eleştirilerimden de konuştuk.
Erdoğan ile yaptığı görüşme sonrası kendisinin klonlanmış olabileceğini söylemiş ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhuriyet Ak Partisi’ne dönüşmesinin ülke için yaratacağı tehlikeden söz etmiştim.
Kendisine yönelik olarak da “Galiba AKP Genel Merkezi’nde Özgür Özel’i bir mahzene kapattılar ve yerine bir benzerini koydular. Çünkü içeri girip çıkınca değişti, AKP sözcüsü gibi konuşmaya başladı” demiştim.
Peki AKP ile bu samimiyet neydi?
“AKP sözcüsü falan olmadım. AKP’nin 22 yıllık birikmiş günahlarına ve işlediği suçlara da giderayak ortak olma gibi bir yaklaşımım olamaz.” diye yanıt verdi eleştirilerime.
“Bugün artık Türkiye’nin en büyük partisiyiz, 1. partiyiz. Belediyelerin çoğunluğu bizde. Hem bu büyük çoğunluğun sorunlarını aktarmak hem de belediyelerimizin iktidar tarafından engellenen işlerini konuşmak için Cumhurbaşkanı ile buluştum. Bazı sorunları aşmak için konuşmamız lazım. Belediyelerimizin hizmetlerinin engellenmemesini sağlamam lazım. Görüşüyor olmamız aynı fikirleri paylaştığımız anlamına gelmiyor.” dedi.
“Bunu anlayabilirim de, Mehmet Şimşek ile buluşup yardım etmeye çalışmak neyin nesi! Kötü olsa ‘CHP’in aklına uyduk’ diyecekler, iyi olsa ‘biz yaptık’ diyecekler” diye itirazımı tekrarladım.
“Fatih Bey, şu an 1. partiyiz. 1977’den bu yana CHP’nin aldığı en yüksek oya ulaştık ama bu oy bize yetmiyor. Daha da arttırmamız lazım. Ve anketler gösteriyor ki, seçimden bu yana aradaki fark bizim lehimize artmaya devam ediyor. CHP’ye yönelik yıllardır süren en büyük suçlama bunlar konuşur, eleştirir ama iş yapmazlar. Hep kötülerler ama nasıl yapılacağını söylemezler diye bir CHP kötülemesi yapılır. Şimdi biz bunu kırıyoruz. Belediyeler hizmetleri ile kırdı zaten. Ama daha öteye gitmemiz lazım. Özellikle genç seçmene bunun böyle olmadığını, CHP’nin Türkiye’nin en yapıcı partisi olduğunu kanıtlamamız lazım. Genç seçmen bunu görüyor ama daha da güçlü olarak anlatmamız lazım. Fikrimiz var, çözümümüz var ve taşın altına elimizi koymaktan kaçınmadığımızı göstermemiz lazım. CHP’nin Türkiye’nin sorunlarını çözebileceğini kanıtlamamız lazım.”
AKP bu kadar zayıfken erken seçim istememek normal mi, bastırmak gerekmez mi sorusuna da yanıt veriyor.
“Yerel seçim ile genel seçimi karıştırmamak lazım dedik ve seçmenden öyle oy istedik. Erken seçimi toplumsal talebe dönüştürmeden bizim istememiz bir şey ifade etmez. TBMM’de böyle bir çoğunluğumuz yok ve erken seçime belediye başkanları karar vermiyor. Erken seçimin sokakta ve TBMM’de bir ittifak halinde istenmesi lazım. Biz de bunu oluşturmaya çalışıyoruz. Mecliste 127 kişi ile erken seçim kararı alınabiliyorsa yarın alalım.”
“Peki ya Anayasa meselesi! AKP’nin Anayasa’yı değiştirmek için sizinle buluştuğu net. Dertleri o. Sizin de Anayasa değişikliğine destek vereceğinizden çekinen kalabalık bir seçmen gurubu var.”
“Fatih Bey, seçimden önce Anayasa değişikliği isteyen ve bunun için bir de taslak metin hazırlayan bizdik, başkası değil. Ama Anayasa’ya saygısı olmayan, kendi yaptıkları Anayasa’ya bile uymayan bir iktidar ile Anayasa konuşmayacağımızı beyan ettik zaten.”
Tüm bunlar ve daha fazlasını önümüzdeki hafta Özgür Özel ile yapacağımız Teke Tek Özel programında konuşacağız zaten.
Ancak ben CHP lideri ile yaptığımız sohbetten edindiğim bir izlenimi de paylaşmak istiyorum.
Uzun sohbetimiz sırasında haliyle belediye başkanlarının performansından da, Cumhurbaşkanlığı adaylığından da söz ettik.
Gördüğüm şudur.
Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı adayı olmak gibi bir derdi yok.
Parti içinde de bu konunun konuşulmasını istemiyor.
Geçen seçimde Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını da çok yanlış bulmuş ve bunu kendisi ile de paylaşmış. “Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş aday olsaydı şu anda Erdoğan Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmuyordu” diyecek kadar net.
İmamoğlu ve Yavaş’ın son anda Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak gösterilmesini ise bu iki isme yönelik bir komplo olarak değerlendiriyor, “Onların siyasi geleceğini de bitirme operasyonuydu ama tutmadı” diyor.
Özgür Bey’in yaklaşımından anladığım şu.
Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ya İmamoğlu olacak ya da Mansur Yavaş.
Belki de ikisi birden.
Göç idaresi TÜİK gibi
İçişleri Bakanlığı, İstanbul’daki göçmen sayısını açıkladı.
İBB Başkanı İmamoğlu “2,5 milyon” deyince Bakanlık kendisini yalanlamak için resmî sayıyı verdi.
Bakanlığa göre İstanbul’da yasa dışı, yasa kenarı, yasa içi toplam 1 milyon 87 bin göçmen var.
Yerseniz.
Zaten Bakanlığa göre Türkiye’deki toplam göçmen sayısı da 4,6 milyon.
Tabii buna “Türk vatandaşlığına geçenler” dahil değil çünkü onlar artık Türk vatandaşı.
Ancak bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz.
Türkiye’nin aldığı göçmen sayısı da aynı enflasyonu gibi.
Bir resmîsi var, bir gerçeği var, bir de hissedileni.
Şöyle ki, iki hafta önce Şanlıurfa’daydım.
Kentteki resmî kayıtlı göçmen sayısı 272 bin.
Gayrı resmî sayı ise 450 binin üzerinde.
Buna karşın, kentteki işinsanları bu sayının bile gerçeği anlatmadığını, kentte 700 binin üzerinde düzenli veya düzensiz göçmen olduğunu söylüyorlar. Hatta daha ileri gidip, Türk vatandaşlığına geçirilen göçmenlerin seçim sonucunu etkilediğini belirtiyorlar.
Kilis’te, Gaziantep’te durum farklı değil.
Ben bu konuda Göç İdaresi’nin sayılarına değil, Belediyelere daha çok güveniyorum.
Göç İdaresi’nin iyi niyetle üstün gayretle bir şeyler yapmaya çalıştığı aşikar ama bir bakanlık çatısı altında oluşturulmuş eski haliyle genel müdürlük sayılabilecek bir organizasyonun bu meseleye hakim olması artık imkansız.
Sınırlardan kimin girip çıktığı belirsiz.
Sadece 2022 yılında resmî sayılara göre 450 bine yakın göçmen eklenmiş.
Bunu Göç İdaresi Başkanlığının ne sağlıklı tespiti mümkün ne de yönetebilmesi.
Belediyeler su tüketiminden, çöp üretiminden gerçek sayıları çok daha iyi tespit edebiliyorlar.
Göç İdaresi ise ancak TÜİK gibi.
İktidarın uygun gördüğü sayısı açıklayabiliyor.
Haliyle kimse inanmıyor.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Ülkeleri yönetenler düşman ordusundan daha çok hasar vermediği zaman.