Erzincan’daki kazadan bireysel başvuruya uzanan çizgi

Türk kamuoyu, günlerdir Erzincan’daki altın maden ocağında meydana gelen kazayla ilgili haberlere odaklanmış durumda.

Heyelan sırasında göçük altında kalan dokuz isçiye hâlâ ulaşılabilmiş değil. Ne zaman ulaşılabileceği sorusunun yanıtı da boşlukta asılı duruyor.

Bu kaza hakkındaki haberler, tümüyle farklı bir alanda Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ihlâl verdiği bireysel başvuru kararlarının uygulanmasıyla ilgili sürmekte olan tartışmalarla da aynı zamanlamaya denk düşüyor.

Bütün bu tartışmalar devam ederken, tesadüfe bakın ki, AYM’nin bundan bir süre önce bu madenle ilgili bazı şikâyetler hakkında yürütülen yargısal işlemlere yönelen bir ihlâl kararı vermiş olduğu ortaya çıktı.

AYM’nin bu kararı, kamuoyunun bütün dikkatinin çevrildiği Erzincan’daki madeni konu aldığı için yakın bir şekilde incelenmeyi gerektiriyor.

*

Baştan belirtelim. AYM’nin hükmettiği ihlâl, içeriği itibarıyla bu madende yürütülen faaliyetin bütünü üzerinde alınmış bir karar değil. Yalnızca bu madenin bölgedeki tarımcılık faaliyetine dönük olumsuz etkileriyle ilgili bir şikâyetin yargı tarafından ele alınışı üzerine yapılan bir başvuru hakkında verilmiş.

Ancak meselenin yalnızca bu yönüne bakmak bile kazanın meydana geldiği madeni ilgilendiren işlerin nasıl yürüdüğünü görmek bakımından fikir verici bir tablo çıkartıyor karşımıza.

İşte bu tabloyu gösterebilmek için önce AYM’nin neden bu madenle ilgili bir şikâyeti gündemine almak durumunda kaldığını kısaca özetlemeye çalışalım.

*

AYM’nin baktığı dosya, Erzincan’daki madenin açık ocak işletmesi revizyon ve kapasite artırımı projesine ilişkin olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 9 Ağustos 2018 tarihinde olumlu yönde verilen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna yapılan bir itirazla ilgili.

Bu madenin civarındaki bir köyde yaşayan ve hayvancılıkla geçimini sağlayan Eşref Demir adındaki bir vatandaş, tesisin kapasite artışına onay veren ÇED raporunun iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle Erzincan İdare Mahkemesi’nde dava açar.

Demir, dilekçesinde ÇED raporunda projenin çevresel etkilerinin kapsamlı bir şekilde değerlendirmediğini, mera alanlarıyla ilgili gerekli izinler alınmadan sondaj, yarma ve galeri faaliyetlerinin gerçekleştirildiğini öne sürer.

Bu durumun bölgede tarım ve hayvancılığa olumsuz yansıyacağı, kirlenen yüzey sularının çevre köylerin içme suyunu etkileyeceği, projede kullanılacak kimyasalların insan sağlığına ve ekolojik sisteme zarar vereceği de ileri sürülür dava dilekçesinde.

*

Ve dava süreci başlar. Mahkeme, önce orman mühendisi, çevre mühendisi, jeoloji mühendisi, maden mühendisi ve inşaat mühendisinden oluşan beş kişilik bir bilirkişi heyeti oluşturur.

Bilirkişi heyeti, yaptığı inceleme sonucunda ÇED raporuyla ilgili şikâyetleri geçerli görmez. Hazırlanan raporda, projenin toplam olumsuz etkilerinin “tahammül edilebilir boyutta olduğu”, çevrenin rehabilitasyonu için gerekli tedbirlerin taahhüt edildiği, ÇED kararının ulusal ve uluslararası mevzuattaki teknik kriterlere ve eşik değerlere uygun olduğu ifade edilir.

Mahkeme de bilirkişi raporundaki bu tespitlere dayanarak 26 Eylül 2019 tarihinde davanın reddini kararlaştırır. Kararda “gereken önlem ve taahhütlerin yeterli olduğu” belirtilir.

Buna karşılık Eşref Demir mahkeme kararını Danıştay’da temyiz eder. Danıştay Altıncı Dairesi, 20 Şubat 2020 tarihinde İdare Mahkemesi’nin kararını yerinde bulur. Danıştay, bu kararın hukuk ve usule uygun olduğunu, bozulmasını gerektirecek bir neden bulunmadığına hükmeder.

Ancak ilgili dairedeki iki Danıştay üyesi bu karara muhalefet şerhi düşer. Bu iki üye, dava dilekçesinde tarım ve hayvancılıkla ilgili olumsuz etkilere ilişkin iddiaların da yer aldığını, oysa bilirkişi heyetine ziraat mühendisi dahil edilmediğini, dolayısıyla yeni bir bilirkişi heyeti oluşturulması gerektiğini kayda geçirir.

*

Danıştay’dan beklediği karar çıkmayınca, Eşref Demir konuyu bu kez bireysel başvuru yoluyla AYM’ye götürür. AYM’ye başvurusunda, yaşadığı köyün projeden etkilendiğini, yakınında atık depolama tesisi yapıldığını, tehlikeli kimyasallar döküldüğünü, tesisin insan sağlığı ve ekolojik yaşam bakımından tehlike arz ettiğini, bu nedenle metalürji, malzeme mühendisliği, biyolog ve halk sağlığı alanında bilirkişi talep etmesine rağmen bu talebinin kabul görmediğini anlatır.

Başvurucu aynı zamanda bölgede mera alanları ve hayvancılığın da zarar gördüğünü vurgulayıp, bilirkişi heyetinde ziraat mühendisine yer verilmediği için bu hususların bilirkişi raporunda değerlendirilemediğine de dikkat çeker.

*

AYM’nin beş üyeden oluşan Birinci Bölümü, Eşref Demir’in başvurusuyla ilgili yaptığı değerlendirmede bir dizi tespitte bulunmuştur. Bu tespitlerden biri, bilirkişi raporunda projenin çevre ve insan sağlığı bakımından oluşturduğu riskler ve başvurucunun iddialarının “genel olarak değerlendirilmiş” olmasıdır.

Bu noktada, bilirkişi heyetinde tarım ve hayvancılıkla ilgili hususların mütalaası için ziraat mühendisi bulundurulmamasını eksiklik olarak görüyor AYM. Kararın bu bölümünde “Projenin faaliyet alanındaki mera nedeniyle bölgedeki hayvancılığın etkilenip etkilenmeyeceğine ilişkin esaslı bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür” deniliyor.

AYM sonunda şu kanaate varmıştır: “Yukarıda yer verilen tespitler ışığında kamusal makamların olaya özenle yaklaşmadığı, olayda söz konusu olan kamusal ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmediği ve özel hayata saygı bağlamında pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği değerlendirilmiştir.”

*

Mahkeme, bu çerçevede 1 Kasım 2023 tarihinde aldığı kararda Eşref Demir’in Anayasa’nın 20’nci maddesinde güvence altına alınan ‘özel hayata saygı hakkı’nın “ihlal edildiğine” hükmetmiştir.

İhlalin Anayasa’nın 20’nci maddesindeki ‘özel hayata saygı hakkı’ndan verilmesi AYM’nin yerleşik içtihatı ile uyumludur. Bunun nedeni mahkemenin daha önce aldığı bir dizi kararda çevresel etki ile özel hayat arasında doğrudan bir bağlantı kurmuş olmasıdır.

AYM’ye göre, 20’nci madde kapsamındaki güvencelerin hayata geçirilebilmesi için “ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler ile başvurucunun özel ve aile hayatı veya konutunu kullanım hakkı arasında gereğince sıkı bir bağın varlığı yeterlidir.”

AYM, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere Erzincan İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine karar vermiştir.

Karar, AYM Birinci Bölüm Başkanı Hasan Tahsin Gökcan ile üyeler Muammer Topal, Prof. Yusuf Şevki HakyemezSelahaddin Menteş ve Muhterem İnce’nin oybirliği ile alınmıştır.

*

Hayvancılık yapılan bir bölgede bulunan bir maden tesisinin kapasitesinin genişletilmesinin, öncelikle bu bölgedeki hayvancılık faaliyetine dönük yaratacağı sonuçlar bakımından da değerlendirilmesi gerekirdi.

Gelgelelim birinci derece mahkeme, bilirkişi heyeti ve Danıştay aşamalarında çevrede yaşayan insanların hayatlarını çok temel bir şekilde ilgilendiren meselenin bu boyutu dikkate alınmamıştır.

Anayasa’nın tanıdığı bireysel başvuru yolu, madenin yakınında hayvancılıkla geçimini sağlayan Eşref Demir’in hakkını arayabilmesini ve uğradığı mağduriyetin tespit edilebilmesini mümkün kılmıştır.

Mahkemenin kararı, bu yönüyle bireysel başvurunun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları açısından ne kadar kritik bir güvence oluşturduğunu, herkesin hayatına değebileceğini göstermesi bakımından örnek bir metindir.

Ve bizlere vatandaşlarımızın bu büyük kazanımı üzerine neden titrememiz gerektiğini çarpıcı bir şekilde anlatmaktadır.