“AK Parti içindeki gayri memnun kesim” ve “bürokratik vesayet” ile mücadele iddiaları

Başlığı MHP lideri Devlet Bahçeli’den, çarşamba günü yaptığı “çok istiyorsanız AK Parti-CHP ittifakı kurun” mealindeki çarşamba günü yaptığı o uzun açıklamasından ödünç aldım. Söz konusu paragrafın tamamı şöyle: “AK Parti içindeki gayri memnun kesimin devamlı suyu bulandırmasını da dikkate alarak, AK Parti ile CHP arasında geniş tabanlı bir ittifakın vücuda gelmesi, buna da altılı masanın diğer unsurlarının desteği Milliyetçi Hareket Partisi’nin samimi dileği ve temennisidir.”

Bahçeli haklı, AKP içinde yıllardan beri “gayri memnun” bir kesim var. Kaygıları ve bunlara bağlı olarak sayıları giderek artıyor. Bahçeli yine haklı: Bu kesim suyu devamlı bulandırıyor, daha doğrusu bulandırmak istiyor. Ama Bahçeli’nin şu ya da bu nedenle söylemekten imtina ettiği bir şey var: Bu kesim kelimenin gerçek anlamıyla kaçak güreşiyor. Bilinen tabirle “kulislerde” birbirinden farklı birçok şeyden yakınan bu kesimden herhangi birinin söz konusu şikayetlerinden herhangi birini alenen dile getirdiğine, eskaza getirmiş olsa da gelen baskılar üzerine geri adım atmadığına tanık olmuş değiliz.

1 Mart tezkeresi örneği

AKP’yi az çok bilen her gazeteci, gözlemci sorarsanız sizlere, “gayri memnun” oldukları şüphe götürmeyecek AKP’lilerden uzun bir isim listesi sıralayabilir: Üst düzey parti yöneticileri, eski ve mevcut bakanlar, TBMM grup yöneticileri, milletvekilleri, belediye başkanları… Ama bunları alenen yazıp söylemeleri halinde bu kişilerin yoğun bir yalanlama furyasıyla karşılaşacaklarını bilirler.

Peki neden böyle? Öncelikle tabii ki Erdoğan’dan korktukları için. Erdoğan’ın Türkiye’yi “tek adam” sistemine taşımadan önce partiyi “tek adam” sultası altına aldığını, bugünün gayri memnunlarının neredeyse tümünün bu sürece karşı koymak bir yana güçleri oranında bir parçası olduklarını biliyoruz. Kuruluşunda ve ilk yıllarında AKP’de “özgül ağırlığı” olan çok isim vardı. Bu kişiler Erdoğan’ın liderliğini kabul etmekle birlikte parti ve ülke yönetiminde güçleri oranında pay sahibiydiler. En önemlisi Erdoğan’ı eleştirebiliyor, hatta ona rağmen kritik adımlar atabiliyorlardı. 

1 Mart 2003’te Irak tezkeresinin TBMM’de reddedilmesi bunun ilk ve en çarpıcı örneğidir. Kendisinin bütün çaba, uyarı ve tehditlerine rağmen, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Azmi Ateş gibi isimlerin kısmen örtülü, yer yer aleni çalışmaları sonucu tezkerenin kabul edilmemiş olmasından Erdoğan belli ki çok ciddi dersler çıkardı ve önceliği parti içindeki otoritesini mutlaklaştırmaya verdi.

DEVA ve Gelecek partileri örneği

Bugünkü gayri memnunların mücadelelerini alenen yürütememesinin arkasında, kuruluşundan bu yana AKP’den kopmak zorunda kalan veya tasfiye edilen bir zamanların “güçlü” isimlerinin sayısının epey fazla olması, ama daha önemlisi bunların içinden daha sonra siyasi olarak herhangi bir başarı kaydedebilmiş kimse bulunmaması yatıyor. Gelecek ve DEVA partilerinin önce bir heyecan yaratıyor gibi olup kısa süre içinde mutlak bir başarısızlığa uğramaları; Abdullah Gül’ün bütün gayri memnuniyetine rağmen tam anlamıyla sessizliğe bürünmesi; Bülent Arınç’ın Erdoğan’dan kopamayıp arada sırada çıkışlar yapması ama pek bir heyecan yaratamaması örnekleri ortada. Abdüllatif Şener’in hazin sonunu da bunlara ekleyebilirsiniz.

Bürokratik vesayet

AKP’li gayri memnunları size ekonomiden Kürt sorununa, AB ile ilişkilerden hukuk devletine kadar hemen her konuda yapılan bir dizi yanlış sıralarlar. Ama bu yanlışları yapan(lar)ın kim olduğunu telaffuz etmezler. Zira bütün bu konularda ilk ve belki de tek sorumlunun Erdoğan olduğunu çok iyi bilirler. 

Haklarını yemeyelim, son dönemde bazı danışmanların yüksek perdeden çıkış yapmaları, gayri memnunların “artık” şikayetçi oldukları otoriter rejimden dönme çağrılarına bir tür cihat ilan etmeleri gibi nedenlerle suçlayacak bir kesim ya da yapı bulmuşa benziyorlar: bürokratik vesayet!

Burada da işin kolayına kaçtıkları aşikâr: Sanki o danışmanlar ve bürokratlar sadece MHP’den cesaret aldıkları için o çıkışları yapabiliyorlarmış, sanki Erdoğan istese onları anında susturamazmış gibi, Don Kişot’un değirmenlere savaş açması gibi AKP’nin gayri memnunları da “bürokratik vesayet”e savaş açmış durumdalar. Daha doğrusu açmış gibi yapıyorlar.

Uzatmayalım: AKP iktidarının ilk yıllarına “askeri vesayet” ile mücadele damga vurmuştu, AKP iktidarının son yıllarına da “bürokratik vesayet” ile mücadele iddiası damga vurabilir. Dün AKP’nin yanında öncelikle Fethullahçılar olmak üzere farklı kesimler vardı, bugünse gayri memnunlar yanlarına öncelikle CHP’yi almaya çalışıyorlar ve dört gözle “Reis”in de o noktaya gelmesini temenni ediyor, bunun için dua ediyorlar. 

****

Mutlu bayramlar.