Lağımın kapağı mı attı demokrasi mi şahlandı?

Bir bakıma hızlı yaşadı, genç öldü Sayın Macron. Siyaseten tabii. Yoksa Allah uzun ömür versin, daha ellisine varırken iki tur Fransa cumhurbaşkanlığını tamamlayıp, işine gücüne bakacak. Tamamlayabilirse eğer. Eğer üç hafta içinde Marine Le Pen’in Ulusal Birlik’inden bir başbakanla (kuvvetle muhtemelen 28 yaşındaki Jordan Bardella) yola devam edecekse, henüz 18-19 yaşlarındayken terk-i diyar eyleyen firavun Tutankamun’un Mumyası gibi Elize’de muhafaza edilecek. 

Zaten Macron’un en büyük korkusunun, üç yıl sonra ikinci beşyıllık dönemi dolduğunda, Elize Sarayı’nın basamaklarında anahtarları Marine Le Pen’e teslim etmek olduğu biliniyor. Avrupa Birliği (AB) parlamentosu seçimlerinde tam da bu filmin fragmanı “gelecek program” gibi yayınlandı. Aşırı sağcılar rekor oyla 30%’a ulaşıp birinci çıktılar.

Cevaben Macron meclisi feshedip, yasaya göre üç hafta içinde genel seçim kararı aldı. Seçmenin AB parlamentosu seçimlerinde tepki veya öfke oyu kullandığı belli. Tepkinin, öfkenin öznesi de Macron’un kendi. Üç haftada seçmenin eğiliminin neden veya nasıl değişeceği belirsiz.

Meloni G-7 zirvesinde Macron’un karşılarken uğurluyor. 

Çizer: Truant

Fransızcadan diğer Batı dillerine de ihraç edilmiş “coup” malum “darbe” demek. Coup d’état: Devlet darbesi yani askeri darbe. Coup de force: Kuvvet darbesi yani müdahale, kol bükme belki vesayet. Coup de théâtre: Tiyatro darbesi yani “ne hakla, otuzbeşe bakla” veya operet darbesi. Bu defa Macron’un erken seçim kararına da “coup de poker” dediler: Poker darbesi yani sonucu belirsiz kumar.

Macron bir bakıma V. cumhuriyeti sürdü masaya. Oynadığı kumar, iddiası beklenmedik erken seçim kararının seçmen üzerinde bir elektroşok etkisi yapmasına dayanıyor. Paramparça sol, III. cumhuriyetten kalma Léon Blum’un Halkçı Cephesi’ni yeniden hayata geçirerek bir uzlaşı imzalamayı becerdi. Macron’a göreyse “maskeler düştü”, bir uçta Halkçı Cephe, diğer uçta le Pen’in Ulusal Birlik’i aynı düzeyde irrasyonel ve aşırılıkçı.

Mesele ikisinin arasında artık pek kimsenin kalmayışı. Bizim yirmi senedir çanağında abdest tazelediğimiz kutuplaşmayla Fransızlar da tanışmış oldu. Seçmenin büyük bölümü Ulusal Birlik gelmesin diye, belki aynı orandaki bölümü de Halkçı Cephe (Altılı Masa’yı mı çağrıştırdı?) gelmesin diye oy kullanacak.

Seçim Macron için bir referanduma da dönüşeceğinden, onun kurduğu ama onu başkan seçtirmek dışında amacının ne olduğu tam anlaşılamayan, aynı anda veya yeri geldiğinde hem sağ, hem sol olabilen Rönesans “denemesi” bir seçenek, ana akıma dönüşmüş bir üçüncü yol olamayacak herhalde. Tarihi lider ve esin kaynağı V. cumhuriyetin kurucusu De Gaulle olan gaullist sağ da (şimdiki en son adıyla Cumhuriyetçiler) darmadağın olmanın ötesinde gülünç durumlara düştü.

Cumhuriyetçi sağ örnek olarak daha önce de egemenlikçilerle Avrupacılar yahut toplumcularla seçkinciler veya aslında belki Chirac ile Giscard’ın egoları arasında ikiye bölünmüştü. Ama hiçbir zaman kökü ırkçılığa, Yahudi düşmanlığına, Vichy’ci Nazi işbirlikçiliğine, Cezayir Savaşı’ndan doğan darbecilik ve gizli örgütçülüğe, nihayet son sürümüyle göç ve Brüksel (AB) karşıtlığına dayanan, Putin’in de beslediği “aşırı” sağ ile ortaklık gündeme gelememişti.

Fransa V. cumhuriyetinin De Gaulle’ün kendiyle başlayan adeta fabrika ayarıydı cumhuriyetçi sağ iktidarı. Bunun kırılması için neredeyse çeyrek asır geçmişti. Nitekim Macron’un Cezayir’in bağımsızlık savaşı bittikten sonra doğan ilk başkan olması manidar bulunmuştu ilk seçildiğinde. Kendi seçildikten sonra adının ilk harfleriyle kurduğu (daha sonra Rönesans’a dönüştürdüğü) “En Marche” genel merkezinin Silikon Vadisi’ndeki teknoloji devlerinin karargâhlarını andırdığına ilişkin güzellemeler çıkmıştı. Yeni sanılan, yıllanamadan yaşlandı, köhnedi.

De Gaulle’ün üniforması içinde kaybolmuş bir Ciotti.

Çizer: Truant “Mr.T”

Cumhuriyetçiler partisinin lideri Ciotti ansızın Ulusal Birlik’le seçim işbirliği yapılabileceğini açıklayınca kızılca kıyamet koptu. Partinin önde gelenlerince ağır eleştirildi ve görevden alındı. Anlaşılan Ciotti kendi seçim bölgesinden çıkmayı ve kurulacak hükümette içişleri bakanlığı koltuğuna oturmayı güvenceye alarak, partisini altın tepside LePen’cilere sunmuştu. Ve muhtemelen partisinde meclis saltanatlarının erken bitmesini istemeyecek ve zaten aşırı sağın önerdikleri dışında akla yatkın sağ alternatif politikalar ortaya koyamayan pek çok arkadaşı olduğuna güvenmişti.    

Şeker pembesinden kan kırmızıya dek sol partilerin Ukrayna’nın Putin Rusya’sınca saldırıya uğrayıp, kısmen işgali; Gazze’nin İsrail tarafından yerle bir edilişi; nükleer enerji ve yeşil dönüşüm; düzensiz göç; en yoksun ve yoksullara zaten zor durumdaki maliyeyi hepten iflasa sürüklemeden nasıl destek olunacağı gibi pek çok konuda ortak bir program yazması olanaksız görülüyordu. Ve birleştiklerinde kurulacak ortak cepheye kimin liderlik edebileceği de belirsizdi. Şimdilik ve bazı soruların yanıtlarını erteleyerek faşizmi surların dışında tutmak için idareten birleşmiş gözüküyorlar.  

Ancak bu tür kahvehane dedikodularının da ötesinde “çürümüş bir şeyler” olabilir Fransa’nın V. cumhuriyetinde. Aşırı sağın artık ana akım oluşu hayra alamet değil. Kuruluş tasarımında, tıpkı Almanya’daki hristiyan demokrat CDU/CSU’nun sağına herhangi bir partinin girememesi düşünüldüğü gibi, gaullist sağın da sağına girecek eski Vichy’cilerin ana akım olması aslında gaullizmle birlikte DeGaulle’ün kurduğu V. cumhuriyetin sonu demek olabilir.

Macron’un cumhuriyeti dönüştürüp yeni bir düzleme taşıması beklenirken, onun başarabildiğinin ancak katafalktaki naaşa makyaj yapmak veya kaçınılmaz sonu palyatif önlemlerle bir süre geciktirebilmek olduğu ortaya çıktı. Onun partisi Rönesans, adının çağrıştırdığı gibi bir yeniden doğum değil ancak yalancı gebelik oldu bir başka bakımdan. 

Sonuç olarak, örnek gösterip, model alıp aynını tekrarlayamadan miyadı doldu Macron’un. Bakmayı bilen gözler, okumayı bilen uyanık zihinler için Fransa V. cumhuriyetinin gözlerimizin önünde batışı kuşkusuz kendi devleti de Fransa III. cumhuriyetinden esinle kurulmuş bizler için sayısız dersler barındırmaktadır. Nitekim CHP görkemli 31 Mart seçim zaferinin ardından merkeze, ana akıma, siyasal yelpazenin ortasına, makul çoğunluğun gönüllerine ve zihinlerine kalıcı biçimde yerleşmeye çalışıyor.

Böylece geliyoruz yine şuur ve tasavvur, eski Türkiye’yi ihya değil yeni cumhuriyetin tasarımı meselesine. Egemenlik, demokrasi, temsil, cumhuriyet, rejimin dekompozisyonu gibi başat ve gerçek siyaset konularına. İktidar mücadelesinde kanatlarındaki jet motorları kalkıştan önce fazla ısınacak uçağın havalanamadan henüz pistteyken alev alması olasılığına. 

Tüm okurlarımın bayramını en içten dileklerimle kutlarım.